18 Nisan 2017

Kalbim burada, siz neredesiniz?

Ne yaşarsak, kalbimizde yer ediyor hepsi

Yazdıklarıma sorular geliyor, yorumlar geliyor. 

Bazıları şöyle:

“Hep mi pozitif bakarsın hayata?”

“Her zaman kendinden emin mi, devam ediyorsun?”

“İyi güzel yazıyorsun da, sen de böyle misin, gerçekten?”

Evet, hayat bana her zaman ihtişamla gelmiyor.

Gelmediği zamanlar oluyor, bazen kocaman bir kazanın içinde ıstakoz gibi piştiğimi fark ediyorum. Bazen kör kuyulara düşüp merdivensiz kaldığımı hissediyorum.

Bazen kendimi yalnızlığa boğuyorum. Kimseyle görüşmek istemiyorum, yataktan sürünerek kalkıyorum ve hayatın çok ağır geldiği zamanlar oluyor. 

Bazen dönüp geçmişe bakıyorum, bazen hiç beklemediğim anda çok eski anılar fırlıyor. Özlem duyuyorum, “ahh o günler ne güzeldi” diyorum. Keşke hep orada kalsaydım diyorum. Mesela annemin kucağına sığdığım günler, babama hasretle sarıldığım zamanlar, mutlu mesut aile olduğumuz yıllar… Hepsi bir bir dökülüyor önüme, hem de apansız, en savunmasız kendimi koyverdiğim anlarda. 

Annemin karnında olmak istiyorum, oradaki o sonsuz sevgiyi, sabırsızlığı ve koruyuculuğu hissetmek istiyorum. Yanımda babamın olduğunu bildiğim, hissettiğim zamanlara dönmek istiyorum. 

Öyle bir koy veriyorum kendimi anıların kucağına, sonra zırrrr diye kapı çalıyor ya da şak diye bir ses geliyor. Gözümü bir açıyorum, kendime bir geliyorum ki, bugündeyim. Şimdideyim. 

Nereye kaçmak istersem isteyeyim, tam burada seçtiğim tercih ettiğim şeyleri yaşıyorum. Bazen mutlu, bazen mutsuz. 

Kendime soruyorum çokça:

“Kısıtlı hissetmeseydik, sınırlandırılmış olmasaydık, birbirimizi yargılamasaydık, hatalar olmasaydı, tercihlerin zorunluluğu olmasaydı hayatımız nasıl olurdu?”

Gerçekten bir kaos içinde olup birbirimizi mi yerdik?

Yoksa hepimiz özgürlüğümüze, kendi hayatımıza, isteklerimize mi koşardık? 

İkincisi daha muhtemel geliyor. Herkes, herbirimiz gerçekten yargılanmadığımızı, suçlu olmadığımızı hissetseydik, galiba daha az kavga eder, daha az rahatsızlık verir, daha çok kendi hayatımızı yaşamakla meşgul olurduk. 

Evet, düşüyorum, kalkıyorum. Bazen çokça düşüyorum, bazen koşuyorum. Kendimi tüm bu yazdıklarımdan bağımsızlaştırıp “şahsına münhasır” ve “anı yaşamaya” yöneltmeye çalışıyorum. 

Eh nihayetinde insanım, gökten zembille inmedim, hepimiz gibi ben de hayatın hamuruyla yoğruluyor, kalbimin acıdığını hissediyor, bir bebek özlemiyle sevdiklerimi arıyorum. 

Biliyorum ki, her insanın kalbi o kadar güzel ki, aslında herkes kalbiyle dokunuyor hayata. Kalbimiz olmasa hiçiz, hepimiz biliyoruz. 

Ve ne yaşarsak, kalbimizde yer ediyor hepsi. 

Kalbimi gördükçe başkasının kalbini de görüyorum. Herkesin kalbi bir biliyorum. O kalplerin, yüreklerin kutsallığına inanıyorum.

İster Yaratıcı bir kuvvete inanın, ister inanmayın sadece herkesin kalbi olduğuna inanın. Bu gerçek, değil mi?

Hepimizin kalbimizle bu dünyaya bağlı olduğumuza ve korumamız gereken yegane varlığın kalbimiz olduğuna inanın. Lütfen. 

Lütfen diyorum, çünkü önce kendi kalbinize inanmanızı istiyorum. 

Ben kalbim dolup taştığı için yazabiliyorum. Köşe başında mendil satan çocuk kalbime dokunuyor, trafikte saygısızca önüme geçen araba aslında kalbime dokunuyor. 

 

Her öfkem, her kırgınlığım aslında kalbimi korumak için. Daha fazla yaklaşma demek için. 

Bunca yıldır hayatımda öğrendiğim tek şey, tüm çalışmalardan edindiğim en büyük bilgi ve tüm deneyimim kalbimi ferah tutmak ve onun gücüne teslim olmak oldu. 

Ben sadece kalbim için yaşıyorum. Kalbimi korursam, hissedebilirsem, başkalarıyla birim ve dünyada varım, biliyorum.

Kalbim benim emanetim. 

Kalbimin en büyük paydaşı çocuğum. 

Ben onun kalbini atan kalbimle içimde büyüttüm. Kimseye sormaksınız, desteğe ihtiyaç duymadan. Kalbim attığı için onun kalbinin atmasına vesile oldum. 

Bu yüzden anneliğe büyük bir şükran ile bağlıyım. 

Bu yüzden kalbime iyi bakmam gerektiğini biliyorum. 

Ve rahimim, kızımı koruyan esirgeyen, yaşama hazırlayan. Benim yaratıcılığımın mucizevi yanı. 

Bir rahimden bir kalp çıkarmak ve onu dünyaya salmak, beslemek, korumak, kollamak, sevgiyle dokumak. “Bir gülüşüne kurban olmak”. 

Sırf bu yüzden, bu nedenlerle hayata ve kendime aşığım, bu yüzden kadınlığıma sahip çıkıyorum ve onunla gurur duyuyorum.

Varın siz belirleyin hayatınızı. Ben kalbimle, kadınlığımla yaşamayı bir onur sayıyorum.

Demem o ki, soruyorsunuz ya, hep mi mutlusun diye, hep havalarda uçmasam bile, genel olarak keyifliyim. 

Ne olursa olsun, ne yasarsam yaşayayım hayatın ihtişamına ve yaşadıklarıma minnet doluyum. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye