29 Nisan 2017

İletilemeyen iletişimsellerin iletişimi

Acı ama gerçek, o kaçındığınız ilişki, o köşe bucak görünmez olmaya çalıştığınız kişi, özünde sizin parçanız

İletişime geçmekten itina ile uzak duran, kaçak dövüş yollarını seçen kişiler bu yazı sizin için. 

Bu yazı size hediyem olsun. 

Neler yapıyorsunuz sıralayayım:

1) Cep telefonunuz çalıyor, görmüyorsunuz, duymuyorsunuz diyelim. Arayan kişiyi aramayı bilmiyorsunuz. 

2) Cep telefonunuz çalıyor, görüyorsanız açmıyorsunuz. E, tabii o an geçince de arayan kişiyi unutuyorsunuz, sonraki zamanda aramıyorsunuz. Cevapsız arama yok ki, kimi arayacaksınız.

3) Whatsapp mesajlarını okuyorsunuz, yanıt yazmıyorsunuz. 

4) Whatsapp mesajının okundu bilgisi gitmesin diye açmıyorsunuz. Tamamen saklanarak Whatsapp kullanıyorsunuz. Çevrimiçi olduğunuz, okundu bilgisinin gitmediği bir iletişim şekli seçiyorsunuz. 

5) Tüm bunları yaparken Whatsapp içinden son görülme zamanınızı kapatıyorsunuz ki, iletişime geçmek istemediğiniz kişi/kişiler anlamasın. 

6) Telefonu açıp konuşmak işinize gelmediği ama karşıdaki kişiye karşı sorumluluk hissettiğiniz de mesaj atıyorsunuz: 

"Şu anda toplantıdayım/dersteyim/sinemadayım önemli bir şey var mı?”

Çok ilginç ki, saklanmak için bu kadar çok yol varken galiba saklanmayanların hisleri gittikçe açılıyor ve sizin telefonu, mesajı gerçekten mi açmadığınızı ya da görmezden mi gelmeye çalıştığınızı hissediyor. Bu durumla karşılaşan kaç kişi gördüysem, hepsinin sizin durumunuzun ne olduğu hakkında bir fikri var.

Merak ediyorum: 

Madem iletişime geçmeyi bu kadar çok istemiyorsanız, elinizde o koca ekranlı, süper zeki telefonları niye tutuyorsunuz? 

Dünyanın ve herkesin bir dokunuş ötesinde olduğu bu aletleri niye kullanıyorsunuz?

O gün konuşmak istemiyorsanız, telefonunuzu kapatmayı neden denemiyorsunuz? 

Çevrenizdeki insanlar sizin o çok akıllı aletleri ne sıklıkla kullandığınızı bilirken, yirmi dört saat boyunca cevapsız çağrı gibi görünen aramaya, okunmamış görünen mesaja yanıt vermemek çok da inandırıcı olmuyor, biliyor musunuz acaba?

Hayatınızda, çevrenizde bulunan insanların da üç aşağı beş yukarı sizinle benzer zekaya sahip olduğunu biliyor musunuz? 

 

Böyle yapınca ne oluyor? 

 

Bir kişinin size duyduğu güven azalıyor, saygı azalıyor, inandırıcılığınız azalıyor. 

Ağzınızdan hangi güzel söz çıkarsa çıksın, uzmanlık bilginiz ne olursa olsun, inandırıcılığınızı kaybediyorsunuz. 

Bir insana sizin için gerçekten değerli olmadığını hissettirirken, ona önem verdiğinizi söyleyip bunun dışında davranırken size inanmasını nasıl bekliyorsunuz?

Hepimizin en kırılgan olduğu nokta, değersizlik, yalnızlık ve sevilmeme korkuları iken, ister profesyonel, ister özel ilişkilerinizde bu noktalara sağlam atışlar yaparken, nasıl bir ilişkinin size geri dönmesini bekiyorsunuz?

Aslına ne kadar korkak, ne kadar kaçak göçek yaşadığınızı farkında mısınız? O telefonları elinizde tutup birileri ile konuşmayı, diğerleri ile konuşmamayı seçebilirsiniz. 

Özgürsünüz, herkesle konuşmak zorunda değilsiniz, elbette. Bu özgürlüğün bir sorumluluğu var sadece ve bir kaç farklı yoldan geçiyor. 

Nezaketen telefonu açıp:

 “Affedersin, şu anda konuşmak için uygun değilim, ilk fırsatta seni arayacağım” diyebilmek.  

En basit ve açıklayıcı yaklaşım bence. 

Bıkmadınız mı, pasif agresif tutumlardan, bu yükü, bu ezikliği taşımaktan yorulmadınız mı? 

Mış gibi yaşamların temelini bu hallerle atıyorsunuz, durumunuzu saklayarak, kendinizi göstermeyerek. 

Haydi kendinize bir iyilik yapın, tüm korkularınızdan azade gerçek duygularınızı söyleyin. 

 

  Gerçekte ne oluyor? 

 

Biraz tinsel açıdan bakalım duruma. 

O açmadığınız telefonlar var ya, o konuşmaktan, yanıtlamaktan kaçındığınız insanlar var ya, o telefonlar, o insanlar sizin, şimdi sıkı durun, yüzleşmek istemediğiniz parçalarınız. 

Şimdi bir daha bakın, bu sabah çalan ama, açmadığınız telefonun ucundaki kişi size ne hissettiriyor? O kişiyle kurduğunuz ilişki size ne gösteriyor?  

O kişiye ya da ilişkiye yüklediğiniz anlam aslında kaçtığınız.

Acı ama gerçek, o kaçındığınız ilişki, o köşe bucak görünmez olmaya çalıştığınız kişi, özünde sizin parçanız. 

Ben sizi önce en doğru şekilde iletişim kurmaya yarayan dürüstlüğe sonrasında kendinizle barışmaya davet ediyorum. Gerçi dürüstlük mü önce yoksa kendinle barışmak mı önce geliyor, emin değilim.

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye