21 Ağustos 2018

Gerçek mutluluk mudur yaşadığımız?

Yirmi yıl önce yaptığımız bir araba yolculuğundan aldığımız keyfi, bugün aynı şekilde almak için çabalıyorsak, keyif almamız mümkün müdür?

Bazen aslında, çoktan miadını doldurmuş alışkanlıklarımıza öylesine tutunuyoruz ki, yaşamımızın için boşalttığımızı fark edemiyoruz.

Bu alışkanlıkları tutmanın da, mutluluk olduğunu sanıyoruz. Oysa, çoğu zaman bu tür seçimler, alışkanlıklara dönüştüyse, sıradanlaşmış, içi boşalmış ve bizde yarattığı etkiyi yitirmiştir.

Yirmi yıl önce yaptığımız bir araba yolculuğundan aldığımız keyfi, bugün aynı şekilde almak için çabalıyorsak, keyif almamız mümkün müdür?

Aynı durumu, yeniden yaratmak için bir davranış örüntüsü oluşturuyoruz.

Mesela, yirmi yıl önce araba yolcuğu sırasında bir mola yerinde çok güzel bir mercimek çorbası içtiysek, hava da soğuk, içerisi yarım yamalak bir soba ile ısıtılmış, eski köhne masalar, tesbihli kamyoncular ile dolu ise, biz biraz tedirgin, biraz korkak ama yine de keyifli, mutlu hissederek o çorbayı içtiysek zihnimiz bu anı ölümsüzleştirip çerçeveleyip zihnimizin en üst köşesine asmıştır. 

İşte, şimdi artık, formül oluştu: 

Araba ile yolculuk yaparken mercimek çorbası içince mutlu olurum. 

Eh, buraya kadar bunda bir şey yok. Mercimek çorbası gibi basit bir hadise ile mutlu oluyorsa insan, ne sakıncası var ki, kazan kazan içsin. Fakat, işler öyle yürümüyor. Bu mercimek çorbası hayali, yaşamınızdan doyum alırken ortaya çıkmıyor, maalesef. 

Ne zaman yaşam biraz sarsılmaya, hayat anlamsızlaşmaya başlarsa mercimek çorbasının kokusu tütüyor burnumuzda. Hatta, yeni bir duruma geçerken ne kadar heyecanlı ve istekli olursak olalım, eğer ki, yeni durumla ilgili kaygılarımız var ise, mercimek çorbasının peşine düşüyoruz yeniden. 

Ne çorbaymış yahu! 

Bunun, daha ağır temsili resmi, cenin pozisyonunda uykuya dalmaktır. Hayatın ritmi ağırlaşınca, cenin pozisyonunda uyumak, ana rahmine dönme, korunaklı alana yeniden kavuşma arzusunun tezahürüdür derler. Elbet, böyle olmak zorunda değil herkes için. 

Neyse, biz mercimek çorbasına geri dönelim. 

Şimdi, yeniye ve farklı olana geçme konusunda tereddüt ve kaygılarımız var ise, mercimek çorbasının peşine düşüyorsak, bu aynı zamanda bize gelecek kaygımız olduğunu da gösteriyor. 

Bunların hepsi, normal süreçler, muhtemel haller, bunların hepsi zamanla dengeye gelebilir. Sorun mercimek çorbasını aramakta! 

Şimdi, mercimek çorbasını aradığımızda, zihnimiz geçmişe takılı yaşıyoruz. Zaten o an, o mutluluğu yaşayıp geçmişiz, anın hazzına ulaşmışız, bir daha aynısını yaşamak mümkün  değil iken, gerçekleşmesi imkansız bir hayalin peşinden koşuyoruz. 

“Gerçekçi olun, imkansızı isteyin” bu değildi. Aksine, o, bugüne kadar gerçekleşmemiş, insanlığın önüne çıkmamış olanı yaratın gibi bir minvalde söylenmiş, bir sözdü. 

Biz, elimizde tas, çorbayı ararken, o zaman yaptığımız şeyleri yeniden yapmaya başlıyoruz. Arabaya binip yolculuğa çıkıyoruz, mola yerlerine dışarıdan bakıp hangisi güzel, diye anlamaya çalışırken, aslında aradığımız, hiç farkında olmadan yirmi yıl önceki mola yeri oluyor, biz güzel olanı aradığımızı sanıyoruz. 

Neyse, en sonunda mercimek çorbasını içecek bir yer buluyoruz. Söylüyoruz çorbayı, çorba geliyor önümüze, bir kaşık, bir kaşık daha, ardından bir kaşık daha, aaa, o da ne, bu çorba hiç güzel değil. 

Şimdi, çorbayı beğenmedik ya, bu sefer masadaki kir, mekandaki ahenksizlik, garsonun hafif kirlenmiş kol manşetleri, hepsi tek tek gözümüze görünmeye başlıyor. 

Bu ise, hayatımızda kocaman bir boşluk ve tatminsizlik yaratıyor. İçinde bulunduğumuz anda, aradığımız mutluluk, mutsuzluğa dönüşüyor. 

Her şeyimizi, mutluluğumuzu, eğlenceyi, dinamikliği, akışı ve gücü kaybetmişiz hissi yaratıyor. Bu hisse, bir kere bağlanıp kalınca da, o bizde kaygı uyandıran yeniye geçme haline, epey karamsar yaklaşıyoruz. 

İşte, bu tam olarak, araf oluyor. Ne eskiyi bulabiliyor, ne yeniye başlayabiliyoruz. Tabii, bu yeniye başlama durumu sadece bununla sınırlı değil. 

Şimdilik, hayatımızda tekrar tekrar oluşturduğumuz bu mutluluk reçetelerini bulmak, anlamak bile epey bir iş bizim için.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye