14 Temmuz 2017

Bir aslan miyav dedi

Sevgi pıtırcığı olmak güzel de, alem her zaman öyle değil

Kişinin biri, bir ortam da, haydi işyeri diyelim ortama, ikide bir size laf çakıyor. Kafanızı çeviriyorsunuz.

Ertesi gün, şöyle kinayeli bir bakış fırlatıyor. Kafanızı çeviriyorsunuz.

Daha ertesi gün, yaptığınız işe ipe sapa gelmez eleştiriler yapıyor. Yine sesinizi çıkarmıyorsunuz.

Aaa o da ne? Başka gün bu sefer yeterliliği olmadığı ama sizin uzman olduğunuz alanla ilgili atıp tutmaya başlıyor. Bir de yaptığınız işi küçültüp kendi işini övüyor. Siz yine susuyorsunuz.

O kadar tevazu ve saygı sahibisiniz ki, o kişi boğazınıza bıçağı dayasa "Ayy lütfen, şu bıçağı çeker misin, canım kardeşim?"  diyeceksiniz. 

Sustunuz, sustunuz, sustunuz. 

Bir umut bekliyorsunuz bir gün gelecek, kişi aydınlanacak ve size saygı gösterecek. Sizin de varlığınızı kabul edecek. Sizi rahatsız etmeden yaşamaya başlayacak. Zaten istediğiniz tek şey de bu, kabul etmesine gerek yok belki de, rahatsız da etmesin.

Beklemeye devam edebilirsiniz, bazen bir ömür yetmez beklemeye, bir kaç ömür geçirmeniz gerekir.

Bu kişi başka bir gün sizin başkası ile yaptığınız konuşmanın ortasına dalıyor.  O da ne?  Size veriyor, veriştiriyor. Hatta hızını alamıyor, akıl sağlığınıza filan atıp tutuyor. 

Şok şok şok!

Bu kadar da olmaz diyorsunuz. Ve o an, işte o an, o müthiş sahne!

İçinizden bir canavar çıkıyor, bu ses benden mi çıkıyor diye şaştığınız bir oktavda bağırmaya başlıyorsunuz, yer gök, duvarlar titriyor sanki sesinizden.

Karşınızdaki kuyruğuna basılmış kedi yavrusu gibi sesler çıkararak gidiyor. Ve, beklenen sonuç. O andan sonra bir daha değil eleştirmek, neredeyse karşınıza bile çıkmıyor. 

Eee, o kadar yazdık aylarca sevgi, saygi, anlayis, iletişim filan diye, şimdi ne oldu?

Şu oldu.

Pandoranin kutusunu açtık yine, bugün bu çıktı.

Sevgi pıtırcığı olmak güzel de, alem her zaman öyle değil.

Saygı göstermek güzel de, muhattap her zaman o frekansta değil.

O sizin üzerinizden yükselen, sizi eleştirerek sürekli kendine değer katan birisi sadece. 

 

Susmak

 

Aslında susmak pasif agresif bir tutum. Susmak kaçarak rekabet etmek. 

Güçsüz müsünüz? Söyleyecek sözünüz mü yok?

Kusura bakmayın ama, bu kibir. Fazla tevazunun ters köşesi kibire çıkıyor. 

Bir erdem gibi tutunduğumuz bir çok davranış aslında bizim kibrimiz. Ne var altında “onun gibi olmamak” Bu nedir peki? Yargılamanın âlâsı. 

“Doğru davranış şeklini göstermek” için susuyorsunuz diyelim. Pardon, siz "bay doğru" musunuz?

İçinizde öfke tamtamları çalarken susuyorsanız, karşınızdakini yargılıyorsunuz ve dürüst değilsiniz. Öfke kontrolü ayrı bir şey, dürüst olmak ayrı bir şey. 

Duygularınızı, düşüncelerinizi diğerlerine söylemekten kaçınıyorsanız, en yalın en çıplak halinizi saklıyorsanız, “Aman bağırmayayım” diyorsanız, üzgünüm ama kibirlisiniz. 

O tuttuklarınız ve söylemedikleriniz ne oluyor biliyor musunuz? Hepsi vücudunuzda birikiyor, güvensizlik ve korku yaratıyor. Ardından gelsin nodüller, fıtıklar, cilt hastalıkları ve dahası. 

Bağırırsanız en kötü ne olur? Ne kaybedersiniz? İşte sizi susturan tek neden bu sorulara verdiğiniz yanıt. 

Yine size kesildi fatura, iyi mi?

Hep aynı şeyi yapıyorum ama, gerçek bu. 

Biraz da bağırmanızın diğerlerine faydasına bakalım bari, çok kızmayın bana.

Bazı kişiler hiç sevgi ve saygı görmemiş ise, yetiştirildiği süre boyunca hep tehdit ile şiddetin türlü yanları ile büyüdüyse sizin tarzınızı anlamayabilirler. Evet, diyorum ki, bazı insanlara bağırmak onları uyandırmanın ve fark ettirmenin yoludur. Gerektiği yerde tepkinizi vermekten kendinizi esirgemeyin. Hem size, hem diğerine faydası vardır. 

Ardından oturun düşünün, sorun kendinize “Bu tavır benim hangi yanımı acıttı?”, “Öfkeye kapılmamın nedeni ne?” diye. Tutmayın kendinizi, anın içinde anın gerektirdiği şekilde, içinizden geldiği gibi ifade edin. 

Olan, olması gerektiği içindir. Anın getirdiği ne ise, gerçek odur. An geçer, gerçek değişir. Anı ıskalamayın. Gerekirse bağırdığınız insandan özür dilersiniz, kendinizi affettirirsiniz. Bu da sizin dersinizdir. 

Ötekisi yaşamaktan kaçmak. Ötekisi sevilmek için, kaybetmemek için kendinden geçmek. 

Demem o ki, frekansımı yükselteceğim, ereceğim, aşacağım, doğru insan olacağım, ulvi yaşayacağım diye dünyadan kopmayın. Yaşamı ıskalamayın. Bırakın, aksın, gitsin içinizdeki. Hayatın her yanını hissetmek için kendinize izin verin. 

www.canhayatakademisi.com

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye