14 Mart 2017

Ayna ayna söyle bana: Neden girdin dünyama?

Her gördüğünüz ve fark ettiğiniz negatif özellik gerçekten sizde de var mıdır?

Kişisel çalışmalarla ilgileniyorsanız “aynalama” ya da “ayna olmak” gibi bir kavramı mutlaka duymuşsunuzdur. 
 
Hatırlamak için: ayna olmak ya da aynalama karşınızdaki kişinin size, kendinizi yansıtıyor olması. Genelde kişisel farkındalık sağlaması ile ünlüdür. Bir başkasını yargılamadan önce kendinize bakmanızı da sağlar. 
 
Aynalama temel olarak karşıdaki insanın bir özelliğinin sizi rahatsız ediyor olmasından yol alır. Başka bir deyişle, karşılaştığınız insan ya da insanlarla ilgili yargılarınızın, eleştirilerinizin aslında sizinle ilgili olduğunu söyler. 
 
Bizler öfkeli, eleştirel, bencil, güçsüz olduğumuzu kabul etmiyorsak, bunların bizim özelliğimiz olamayacağını, asla bunları kabul etmeyeceğimizi düşünüyorsak ve başkalarında görüyorsak, aslında o insanlar sadece bize ayna oluyor demektir. 
 
Bu bakış açısını temele aldığınızda yapmanız gereken tek şey, o yanınızı kabul etmektir. Bununla yüzleştiğinizde bir başkasında beğenmediğiniz, eleştirdiğiniz özellik ya hiç karşınıza çıkmıyor, ya görseniz bile sizi rahatsız etmiyor. 
 
Buraya kadar her şey teoriye uygun. 
 
Her gördüğünüz ve fark ettiğiniz negatif özellik gerçekten sizde de var mıdır? 
 
Yoktur. Bir başkası ne der bilmiyorum ama, ben yok diyorum. 
 
Nasıl yoktur?
 
Karşınızdaki insanın davranışını görüyor, ne yapmayaya çalıştığını anlıyorsanız, fakat onunla duygusal bir etkileşime girmiyorsanız, bu en bariz göstergesidir. 
 
Şöyle ki, kadın inanılmaz dedikoducu, görüyorsunuz, yüzde yüz dedikodu yapıyor, hiç bir fırsatı kaçırmıyor. Hani vardır böyle insanlar, bir de her şeyi bilirler, herkesle ilgili her şeyden haberleri vardır. Kulağı delik, denilenlerden. Bu kadının yaptığı dedikodu sizi sinirlendiriyorsa, rahatsız ediyorsa, tedirgin ediyor, hatta korkutuyorsa ,“çok çirkin bir şey yapıyor”, “şunun yaptığına bak, çok ayıp” diyorsanız, dedikoduculuğun sizde de bir yansıması var demektir.
 
Kadının dedikoducu olması sizi hiç rahatsız etmiyor, öylesine olup bitene bakıyorsanız, duygusal bir reaksiyon ya da eleştirel bir tutum göstermiyorsanız, sizinle şimdilik ilgisi yok diyebiliriz. 
 
Hep Mi Negatif?
 
Bu ayna olma durumu ile çok oynadıysanız, çok çalıştıysanız bir süre sonra sizi sıkmaya başlar. O zaman çevirelim madalyonu, arkasına bakalım.
 
Birinin gözlerinde deli gibi size akan bir sevgi mi görüyorsunuz, kalbinizin bir kısmı ona öyle akıyordur. 
 
Birinin ne kadar çok iyilik yaptığını mı görüyorsunuz, siz de iyilik seversinizdir.
 
Hani bazı zamanlar biri diğerine: 
 
“Ne kadar güzelsin, çok yakışmış bunlar sana, gözlerinin içi gülüyor”.
 
Diğeri yanıtlar:
 
“O senin kalbinin güzelliği. Güzel bakan güzel görür” 
 
Enteresan Zamanlar
 
Bazı zamanlarda, birileri girer hayatınıza. Neden girdiklerini anlamazsınız. O insanla ilgili hiç bir yargı, düşünce, duygu beslemessiniz. Sıfır kilometre bir insan, sıfır kilometre bir ilişkidir başlanacak olan. 
 
Aaa o da ne? 
 
Bir bakarsınız ki, dikmiş gözünü size bakıyor, öyle öfkeli, öyle hınç dolu. “Bir yerde dövdüm, canını acıttım, hatırlamıyorum” diye düşünseniz yeridir. Aziz Nesin’in hikayesinden mülhem, “du bakalım ne olacak” dersiniz.
 
Bu sefer sizin değer verdiğiniz, önem verdiğiniz, yaşamınızın bir parçasına çamur atmaya yelteniyor, yine reaksiyonunuz yok, sadece görüyorsunuz, du bakalım ne olacak, dediniz yeniden. 
 
Haydaaa! 
 
Bu sefer boynunuza doladı kementini, sizinle ilgili bir şeyler söylüyor, öyle çok da güzel, duymak istenilecek şeyler değil hani, yine dediniz, du bakalım ne olacak. 
 
Siz olduğunuz gibi, herkese davrandığınız gibi, hatta kalbinin kırgınlığı sizden bile olmasa tamir olur belki diye, elinizi iyilikle uzatıyorsunuz. O ha babam, de babam saldırmaya devam ediyor. Siz, du bakalım ne olacak, diyorsunuz. 
 
Osho’yo göre çok güzel bir yerdesiniz, sadece izleyici olmuşsunuz. 
 
Saldırıyı savunmaya geçmeden görebilmek ve saldırıdan etkilenmemek. Müthiş bir duygu. 
 
Birden soruyorsunuz: 
 
“Eyyy evren bunu bana neden gönderdin? Madem ayna değil, niye gönderdin?” 
 
Belki de, Çelik’in o eski şarkısını söyleyebilmenin cesareti içindir, gereksiz elemanlara kapıyı kapatmanın dayanılmaz hafifliği içindir. 
 
“Sevgimi verdim seve seve,
 Gönlümü verdim bile bile,
 Sen aşkını al git.
 Bak vakti geldi kaçmanın 
 Hadi güzelim sana güle güle”
 
 Hazır mıyız, hoppaaa!
 
"Güle güle yavrum güle güle 
 Güle güle sana güle güle 
 Güle güle, güle güle…
 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye