13 Ocak 2017

“Ah! Zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar”

Her ne olursa olsun, koşulsuz sevgi ile doldurulmuş o anların bir bütünüydü hayat...

36 yaşındayım, bugüne kadar 7 arkadaşım öldü.

7 kere yandı kalbim, taa derinden.

7 kere un ufak oldu kalbim, parçaları toplayıp yoluma devam ettim.

7 kere dağlandı yaram.

7. kez iki gün önceydi, öğlen geldi haber.  

Tüm gece bekleyişle geçmişti ya, bir umut diye, olmadı.

Bir de diğer sevdiklerimin ölümü; ailemden olanlar, tanıdıklar, eşler, dostlar… Ölümle 36 yaşına kadar bu kadar çok yüzleşmiş olmamın vardır bir sebebi elbet...

Ve "O mahur beste çalar, Müjgan ile ben ağlaşırdık"

Şehrin farklı semtlerinden gelip şehrin göbeğinde buluşan kocaman bir arkadaş grubuyduk/grubuyuz. Hani o ilk gençlik yıllarında kurulan dostluklar vardır, iç içe, sevecenlikle biraz cıvık, çıkarsız, riyasız.

Biz çok şanslıydık, kocaman bir grup olmuştuk kendiliğinden.

Hala çok şanslıyız, ne kadar uzak ve kopuk olsak da, tek bir an göz göze gelmemiz kahkahalara neden olabiliyor. Ara sıra olan buluşmalara koşar adım gidişimiz bundan. Hani vardır ya, sizin de böyle arkadaşlarınız… Biz o grupta arkadaşlarımızdan 4’ünün yaşamdan gidişine tanık olduk.

Doyasıya eğlenirdik, ağlardık, kapışırdık, küserdik, barışırdık… Kavga ettin mi, yarın ne olacak sorusu yok. Ağladın mı, gitti karizma duygusu yok. Göz göze gelip sarıldık mı, dün ne yaşamıştık da küsmüştük sorusu yok.

Sadece an var, o an. Her ne olursa olsun, koşulsuz sevgi ile doldurulmuş o anların bir bütünüydü hayat. 

Sırf bu yüzden anı yaşamak önemli. Hakkını vererek, korkulardan, endişelerden ve kaygılardan uzak yaşadığınız her an, hissettiğiniz her an diğerleriyle bütünleşip hayatınızı oluşturuyor. Tek bir pişmanlık hissi olmadan, "ne günlerdi be" diyeceğiniz, hayata sahip olmanın yoludur anı yaşamak. 

Sorumsuzluk değildir anı yaşamak. Hissedebilmektir, iliklerine kadar, her duyguyu içinden taşarcasına hissetmek ve paylaşıp çoğaltabilmektir. Yayabilmektir dünyaya.

Bu grupla hiç tanımadığım kültürler, yaşam biçimleri hayatıma girmişti. Benimle ne kadar benzer olduklarını, kalplerinin aynı dertlerle ağrıdığını, gözlerinin aynı sevinçle güldüğünü, kardeşliğin tanımının aslında hep aynı olduğunu öğrendim.

İnsan olmanın ön yargılardan öte kocaman bir değer olduğunu öğrendim. Sırf bu yüzden ön yargılarınızı, kritiklerinizi çöpe atın.

Hepimiz beş benzemezle hayata rest çekenleriz, hikayelerimiz farklı sadece. 

Ve gerçekler...

Ölüm buz gibi gerçek, geldi mi lönk diye içinize oturan, "e şimdi burada biz neyiz" dedirten, alıp götüren gerçek. Fakat mevzu bu değil.

Mevzu bizi ölüme götüren gerçekler ve bizim onları yadsıyaşımız. Benim gülüşü gülden güzel arkadaşım öldü, çünkü hastalığını inkar etti. O hiç yokmuş gibi yaptı. Herkesi karşısına aldı ve bildiğini okumaya devam etti.

İyi olacağına inanmıştı belki, belki iyileşeceğine, belki ciddiye almamıştı olup biteni, belki bu da benim başıma gelmez, gelemez demişti, belki korkmuştu gerçekliğinden... Her ne yaptıysa, her nasıl düşündüyse olan tek şey ;

“Gerçeğini görüp değiştirmek için harakete geçmedi.”

Anı yaşamak daimi olarak sadece akışta kalmakla mümkün. Hayatın o an size ne getirdiğini görmek, o gerçekliği kavramak ve onun için o an harekete geçmekle mümkün. Kendiniz için, sevdiklerinizi üzmemek için gerçekliğinizi görün, anında harekete geçin, akışta olun. Yaşamın size ne getirdiğini görün ve gücünüzü alıp ne yöne hareket edip onu değiştirebileceğinizi bulun. Bulun ki, suyun akışını kesmeyin, hayatın devam etmesine izin verin. Bir yere sıkışıp, tıkılıp kalmayın. 

"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var"

Gidenlerden sonra hep yerden kalkmayı, kaldığım yerden yola devam etmeyi öğrendim. Ama en çok, en çok yaşadığın her anın hakkını verip, nefes aldığın müddetçe her ne olursa olsun coşkuyla yaşamanın, inançlı olmanın hayatın gerçeği olduğunu öğrendim. 

Şimdi gidenlerin ardından kalkıp yaşama vakti.

O kadar kahkaha, o kadar zaman boşa geçmedi. Elbet bir bildiği var, hayatın.

www.canhayatakademisi.com

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye