07 Nisan 2017

Bu işte bir enayilik var!

Onların işi bu, onlar hep geri gelecek, sizi yine üzecekler, yine yıkılacaksınız, yine affedeceksiniz, yine gelecekler

Affetmek çok mühim. 

Bunu daha önce yazmıştım ama, ondan mühim olan şeyler var.

Bu haber sizin için iyi mi, kötü mü, bilmiyorum. 

Şuradan başlayalım:

Hayatınızda döngü oluşturan insanlar vardır, siz onları çok seversiniz, birlikte olmak istersiniz. İlişkiniz için esnek olmaya çalışırsınız. 

Türlü yollar denersiniz anlaşmak için; kendinizi anlatmaya çabalarsınız, onu anlamayı denersiniz, ortak paydada buluşmayı denersiniz, hatta bazen hiç fark etmeden taviz bile vermeye başlarsınız. 

Ne yazık ki, ilişki kurduğunuz bu kişi her kimse, arkadaşınız, dostunuz, eşiniz, sevgiliniz, bir çok çabanıza rağmen bir açık bulup sizi alt etmek için türlü numaralar yapar. 

Bu durum kafanızı karıştırır:

Dost mu, düşman mı, bir türlü bilemezsiniz.

Bir an bakarsınız, dostça davranıyor, başka bir gün gizliden gizliye canınızı acıtmaya çalışıyor. "Yok, yok, bunu yapmaz öyle denk gelmiştir" dersiniz, durum tekrarlamaya devam eder. 

Bir, iki, üç derken, bir gün “bir enayilik var bu işte” dersiniz. 

Evet, en sonunda böyle bir şey “tak” diye vurur kafanıza! 

İlişkiye biraz daha yakından bakmaya başladığınız da, aslında bu davranış biçiminin onun doğal hali olduğunu, size özgü olmadığını fark edersiniz. Hani vardır ya:

Şirin görünürler, cana yakın gibidirler, hatta girişkendirler sizinle olan ilişkilerinde, sizin iyi özelliklerinizden bahsederler ama alttan alta sürekli sizi yargılamakta, eleştirmektedirler. Her söylediğiniz söz kayıt altındadır, her seçiminiz, her davranışınız bir gün size sunulmak üzere beklemektedir. Asla gerçek ikircikli ve yargılayan düşüncelerini size göstermezler, ya susarlar ya da tam tersi bir görüntü çizerler. 

Daha çok çocukluğunuzdaki dedikoducu komşu teyzenin modernize hali gibilerdir.

Bir an kollarlar ve o an geldiğinde: boom! 

Bombayı patlatırlar. 

“Sen böyle böyle demiştin”, “Sen böyle yapmıştın” “Baak, öyle değilmiş gördün mü?” 

Bu olay bir olur, iki olur, üç olur.  İşte burada yavaş yavaş uyanmaya başlarsınız: 

Bu işte bir enayilik var! 

Yahu oturup saatlerce, günlerce, aylarca dertleşmiştik. Gülüşüp kıkırdamıştık, korkularımızı, hayallerimizi paylaşmıştık. 

“Abicim, sen bunu bu kadar zaman içinde nasıl tuttun? Onca zamandır, yaşanan onca şeye dair aklında kalan bir tek bunlar mıydı?” diye sormak istersiniz, ama o yaşananlar gerçek mi, emin olamazsınız. 

Ah çok acıklı, dramatik oldu bu hikaye. Bir aldanış, bir aldatılış dramına döndü. 

Aslolan hayattır

Eh aslında oldukça dramatik bir hal zaten aldatılmışsınız, su götürür mü, götürmez. Buz gibi aldatılmışsınız! 

Ne yapacağız şimdi?

Haydi önce, affedelim bu olup biteni, bunu yaşatanı, sonra bunu kendimize yaşattığımız için kendimizi. 

“Affedince geri geliyorlar” der gibisiniz. "Öfkeyi bırakınca, kilometreyi sıfırlayınca bu adamlar/kadınlar bana geri geliyor, affetmiceeem, bana ne, oynamıyorum” demeyin.

Onların işi bu, onlar hep geri gelecek, sizi yine üzecekler, yine yıkılacaksınız, yine affedeceksiniz, yine gelecekler. 

Nerede bitecek bu döngü?

“Hoop arkadaş, ne ayaksın sen? Başka kapıya!” dediğiniz zaman bitecek.

Biraz daha kibar anlatayım, biraz da yumuşak olsun, hafif akademik:

Siz bu ilişkinin tekrar etmesine izin vermeyene kadar gelmeye devam edecektir. 

Bu demek değildir ki, sizi üzen, kıran herkesi hayatınızdan çıkarın. Bu ilişkilerinizin sınırlarını ve yakınlığını belirleyin demektir. Zarar gördüğünüz sınırdan daha fazla yaklaşmalarına izin vermeyin demektir. 

“Ben bu insanları hayatımdan çıkarmak istiyorum” diyorsanız, özgürsünüz.

Bir de tinsel olarak anlatayım, ruhunuza hitap etsin:

Gücünüzü alıp “bana böyle davranamazsın, ben değerliyim” ve “buna izin vermiyorum” diyene kadar devam edecektir. 

Demem o ki, affetmekten ötesi var, gerçeği görmek, yüzleşmek ve gücünüzü alıp mutluluğunuzu inşa etmek. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye