18 Kasım 2014

T.C. tarihinde “Kürdistan” isimli legal partiler dönemi

Türk devleti, uluslararası kurumlar nezdinde Kürtlerle, “Kürdistan” ismini tartışmanın sadece herhangi sıradan bir hukuk davası olmadığını iyi bilmektedir

“Kürdistan” ibaresinin yer aldığı Kürdistan Özgürlük Partisi, Kürtçe ismiyle Partiya Azadiya Kurdistan – PAK, ikinci legal Kürt partisi olarak resmi başvurusunu dün İçişleri Bakanlığı’na yaptı. Fakat başvuru Bakanlık yetkilileri tarafından resmi işleme konulmadı.

Geçtiğimiz Ocak ayında Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi – TKDP, cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak isminde “Kürdistan” ibaresiyle İçişleri Bakanlığı’na başvuruda bulunmuş ve partinin tüzel kişiliği itirazlı bir süreçten sonra kabul edilmişti.

Son yıllarda “Kürt” ismiyle yer alan birçok dernek, vakıf ve enstitü kuruldu. Ama “Kürdistan” ismi taşıyan legal hiçbir kurumun kurulmasına devlet izin vermedi. Anayasa ve kanunlarda bir değişiklik olmamakla beraber devletin bu tavrı, “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi - TKDP’nin tüzel kişilik kazanmasıyla fiiliyatta değişikliğe uğradı.

Özellikle 1960’ların ortasından bu yana Kürdistanlı siyasal çevre ve kadrolar, Kürdistan’ın işgaline, Türk devletinin inkar ve imha siyasetine karşı, “Kürdistan” ismiyle kurdukları illegal parti ve örgütlerle mücadele verdiler. Şimdi ise Kürt ulusunun, ulusal ve demokratik mücadelesini legal zeminde, evrensel hukukun bağlayıcılığı ve koruması altında Türk hukuk sisteminin tüm “anti-Kürdistan” duruşunu ret ve deforme ederek bu hakkı kullanmaya çalışacaklar.

Türk devletinin hukuk sistemi, başta Anayasası olmak üzere Partiler Yasası, Kürtlerin veya başka milletlerin bölgesel ve ulusal kimlikli partiler kurmasına müsaade etmemektedir.

Buna karşın Türk devletinin altında imzası bulunan uluslararası antlaşmalar, ulusal hukukun üstünde ve bağlayıcı bir nitelik taşımaktadır.1980 Darbe Anayasası, anti demokratik kanunlar ve Siyasi Partiler Yasası’nın bu anlamda meşruiyet ve bağlayıcılıkları kalmamıştır.

Türk devleti, uluslararası kurumlar nezdinde Kürtlerle, “Kürdistan” ismini tartışmanın sadece herhangi sıradan bir hukuk davası olmadığını iyi bilmektedir. Kurulan ve ileride kurulacak Kürdistanlı partilere “Kürdistan” ismi ve programlarından dolay kapatma davaları açılması muhtemeldir. Bu davalarda iç hukuk yolları tükenir ve uluslararası hukuk yollarına başvurulursa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve benzeri kurumlar nezdinde Türkiye yalnız ekonomik ve hukuki olarak değil, daha ziyade siyasal olarak mahkum ve teşhir olur.

Türkiye, bu açıdan Kürdistan sorununun bölgede ve uluslararası düzlemde gelmiş olduğu noktayla orantılı olarak tavır geliştirmeye başlamıştır. Kürtlerin fiili, defakto girişimleri karşısında istemeyerek de olsa küçük adımlarla bir ileri bir geri manevralar yapmaya çalışmaktadır.

Şu an için “Kürdistan” ismiyle partileşmeye çalışan PKK dışındaki mevcut siyasi grupların silahlı güçleri ve silahlı mücadele hedefleri bulunmamaktadır. Devletin bunlara “silahları bırakın gelin sivil siyasete katılın” deme argümanı da olamaz. Politik olarak legal örgütlenmeye çalışan Kürdistanlı siyasi hareketler üzerinde cezai baskılar ve yasaklar vuku bulur, legal yaşam alanı tanınmaz ise bu sefer devlet, karşısında örgütlü güç olarak PKK’dan farklı güçleri de bulabilir.

 

“Kürdistan” ismi taşımayan legal Kürt partileri

 

Geçtiğimiz günlerde 6. Kongresi’ni yapan Hak ve Özgürlükler Partisi HAK-PAR’ın da ismine “Kürdistan” ibaresini ekleyerek bu sürece katılması bekleniyordu. Kongrede bu konuda yoğun tartışmalara karşın isim değişikliği gerçekleşemedi.

Yine aynı şekilde Barış ve Demokrasi Partisi – BDP, geçtiğimiz Haziran ayında yapılan 3. Kongresi’nde ismini “Demokratik Bölgeler Partisi - DBP” olarak değiştirdi. DBP’nin “Kürdistan” ibaresini kullanmaması, hukuki engel ve kaygılardan çok Türkiyelileşme siyasetine denk düşen siyasal bir tercih olarak ortaya çıktı.

Legal olarak kurulan ve kurulacak partilerin “Kürdistan” ismini kullanmalarının, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da hukuki ve siyasi etkilerini HAK-PAR eski Genel Başkanlarından Bayram Bozyel’e sordum.

Bozyel, bu konuda şu görüşleri dile getirdi: “Bazı insanlar şunu söylüyor: ‘Yasalar müsait değil. O nedenle Kürdistan ismiyle parti kurmak erken. Yasalar buna elverdiği zaman Kürdistan ismiyle parti kurulur.’ Oysa Kürt halkının en azından son yarım yüzyıllık mücadelesi bize başka bir gerçeği gösteriyor. Kürtler yasalara bakarak iş yapsaydı, bugün Kürt ve Kürdistan diye bir varlık ortada olmazdı. Kürtler yasalara bakarak değil, onlara rağmen ve onlara karşı mücadele ettiler ve zamanla bu çağdışı ve inkârcı yasal ve hukuki sistemi işlemez hale getirdiler.”

“Kürdistan” ismini taşıyan Kürt partileri ile taşımayanlar arasında, Kürdistan ulusal demokratik mücadelesine siyasal bakışta ve duruşta farklılıklar, varılan bu noktadan sonra önemli bir ayıraç. Diğer yandan PKK dışındaki Kürdistanlı siyasal çevreler arasında yoğun politik arayışlar olmakla birlikte, yeni partiler de ufukta görünüyor. Bunlardan İslami çevrelerden Azadi Hareketi, yine Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi geleneğinden gelen Kürt Demokratlar Platformu’nun partileşmeleri durumunda “Kürdistan” ibaresini parti isminde kullanacakları biliniyor.

Tabi bu partilerin programatik hedeflerine cevap verecek toplumsal bir taban bulup bulamayacakları ve önemli siyasi güç merkezleri olup olamayacakları ayrı bir analiz konusu olarak önümüzde durmakta.

 

TKDP’nin kuruluşunda hukuksuzluk “hukuku” ve bir milat

 

“Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi - TKDP cumhuriyet tarihinde “Kürdistan” isimliyle kurulan ilk legal Kürt partisi olma unvanına sahip oldu.

TKDP’nin başvurusu basında geniş yer aldı ve sonucu da yakından takip edildi. Normal bir siyasi partinin kuruluş prosedüründeki işlem TKDP için uygulanmadı. Konudan sorumlu devlet kurumları ve erkanı beklemedikleri veya bekledikleri ama ne zaman yüzleşip karar vereceklerini tahmin edemedikleri bir başvuruyla karşı karşıya kaldılar.

TKDP’nin kuruluş sürecini Parti Genel Başkanı Mehmet Emin Kardaş’la da konuştum. Kardaş, 21 Aralık 2013’de partinin kuruluşunu ilan ettiklerini ve 3 Ocak 2014’de ise resmi başvuruyu İçişleri Bakanlığı’na verdiklerini söyledi. Kardaş’la yaptığım konuşmanın araştırmacılar için tarihsel açıdan önem arz ettiğini düşündüğüm bölümlerini kamuoyuyla paylaşmakta yarar görüyorum.

TKDP’nin başvuru dilekçesine her resmi kurumda zorunlu kural olan “alındı” işlemi, İçişleri Bakanlığı Siyasi Bürolar Dairesi tarafından yapılmayarak bilinçli bir hukuksuzluk ve usulsüzlük yapılır. Devletin resmi kayıtlarına partinin başvurusu 3 Ocak 2014 olarak işlenmez. “Biz bir inceleyelim size bildiririz” diyerek başvuru savuşturulur. Daha doğrusu devletin üst kademelerine danışmadan “Kürdistan” ibaresini devletin resmi evraklarına kayıt etmek, devlet geleneğinin ‘anti Kürdistan’ söylem ve tavrından dolayı yapılmaz.

Aradan haftalar, aylar geçer. TKDP’nin hukuk danışmanı Avukat Sebahattin Korkmaz, siyasi partilerin kuruluşundan ve takibinden sorumlu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Sicil Bürosu’na Parti Başkanı Mehmet Emin Kardaş adına yazılı bir başvuruda bulunur. Korkmaz, işlemsizliğin gerek iç hukukta partilerin kuruluş mevzuatı, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne, gerekse Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu belirtir.

Bu yazının gönderilmesi ardından bir veya iki günlük işlem, 80 gün sonra hayat bulur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 28 Nisan 2014’de “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi - TKDP’nin “başvurunuz alınmıştır” belgesini parti yöneticilerine tebliğ eder. Oysa 28 Nisan 2014 tarihi gerçek başvuru tarihi değildir.

Yaklaşık iki hafta sonra 12 Mayıs 2014’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, TKDP’ye parti ismindeki “Kürdistan” ibaresini kaldırmanız durumunda, partinin tüzel kişiliğinin onaylanacağını belirten bir yazı gönderir. Savcının, parti programına bir itirazı olmaz. İtiraz yalnızca parti ismindeki “Kürdistan” ibaresine yapılır.

Ardından bizzat Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, TKDP Genel Başkanı Mehmet Emin Kardaş’ı telefonla arayarak Ankara’da görüşmek isteğini belirtir. Kardaş, görüşme talebini kabul ederek Ankara’ya gider.

Başsavcı, sözlü olarak “Eğer parti isminden ‘Kürdistan’ ibaresini kaldırırsanız, partinizin tüzel kişiliğini hemen onaylarız” teklifinde bulunur. Mehmet Emin Kardaş da, itiraz dilekçesinde yer alan “Partimizin ön isminde bulunan Kürdistan ifadesi, Kürtlerin ezelden beri üzerinde yaşadıkları tarihsel ve coğrafik bir gerçeklik olup, Kürtlerin yurdu, ülkesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle herhangi bir bölücü veya ırksal muhteva içermemektedir.

Ayrıca bu isim, partimizin amaçladığı tüzük ve programıyla da uyumludur. Zira biz Kürt halkının tarihsel olarak gasp edilen kolektif haklarının sağlanmasını hedef koyan bir partiyiz. Partinin kuruluş amacı ve misyonu budur. ‘Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ adı altında siyasi faaliyet sürdürmek istiyoruz. Partimizi kapatabilirsiniz ama bu konuda geri adım atmayız” cevabını verir ve görüşme böylece son bulur.

Yaklaşık beş hafta sonra 20 Haziran 2014’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Sicil Bürosu, 51047475 / 606 sayılı yazıyla “28.04.2014 tarihinde kurularak tüzel kişilik kazanan partiniz Başsavcılığımız sicil kaydına işlenmiştir. Bilgilerinize rica olunur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Mehmet R. Koca” imzalı belge TKDP’ye tebliğ edilir. TKDP siyasi partiler yasasına göre işlemleri tümüyle sonuçlanmış resmi bir partidir.

TKDP’nin başından geçen bu çetrefilli hukuki süreç “Kürdistan” ismiyle kurulacak partiler ve sivil toplum kuruluşları açısından önemli bir emsal ve tarihi bir belge niteliğindedir. TKDP’nin kuruluş sürecine ilişkin ileriki süreçlerde daha detaylı hukuki ve siyasi araştırma ve analizler kuşkusuz yapılacaktır.

TKDP olayının, devlet kurumları ve bir kısım siyasetçi tarafından henüz içe sindirilmiş bir durum olmadığını görüyoruz. Daha PAK’ın resmi kuruluşu gerçekleşmeden, AK Parti Genel Başkan Yardımcı Mehmet Ali Şahin’in üst perdeden “kapatılır” açıklaması bunu gösteriyor.

AK Parti hükümetinin , “Kürdistan” ismiyle kurulan ve kurulacak partilere ilişkin tavrı, Kürdistan sorununun geldiği aşama karşısında, mevcut anayasa ve yasaları askıya alıp, uluslararası sözleşmeleri ve meşru durumu kabullenmek zorunda kalacağının işaretlerini veriyor.

Kürdistan ulusal demokratik hareketi açısından ise meşru bir hakkın kullanımı, örgütsel formatın legal zemine çekilmesi bakımından tarihi ve stratejik bir değişimi içeriyor.

Bu süreç ‘TRT 6’, ‘Yaşayan Diller’ adı altında üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açıldığı sürece bir yanıyla benziyor. Bir yanıyla diyorum çünkü bu sefer baş aktör AK Parti değil.

Aktör, Kürt hareketinin bizzat kendisidir.

@cetin_ceko

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kürdistan için yeni bir nefes: Rusya!

Kürdistan petrolü ve doğal gazının geçiş güzergâhı Türkiye mi Suriye mi olacak?

Referandum ve Kerkük travması

Uluslararası toplumun bağımsızlık referandumuna karşıt tavrı, Kürtlerde büyük bir hayal kırıklığı yarattı...

Kürdistan’a yaptırımlar Erdoğan’ı iktidardan edebilir

Kendinden önceki iktidarlardan farklı Güney Kürdistan siyaseti izleyen AKP ve lideri Erdoğan’ın, Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna tavrı nasıl olacak sorusu önemli idi