03 Temmuz 2014

Roman çocuklar, ruhsal engelli raporuyla okullarından uzaklaştırılıyor

Roman çocukları ailelerinin rızası alınarak, heyet raporları ile zekâ geriliği teşhisi ile engelli okullarına yönlendiriliyor

İki haftadır bir belgeyi bekliyorum. Doğruluğuna inanmak istemediğim bir heyet raporunu. Son zamanlarda farklı illerde eğitim süreçlerinde Roman çocuklarının dışlanma süreci ile ilgili bilgiler artınca belge olmadan bu iddiayı gündeme getirmenin sıkıntısını yaşayarak.

Geçtiğimiz ay sosyal politika alanında çalışan sivil örgüt ve aktivistler ile yaptığım görüşmelerde okul çağındaki Roman çocuklarının heyet raporları ile ruhsal engellilik raporları alarak engelli okullarına yönlendirildiği ve uygulamanın yaygınlaştığı gündeme geldi.

Roman açılımı sürecinde Roman toplulukların temel beklentileri birlikte yaşadıkları topluluklarda dışlanmalarına neden olan ayrımcılık süreçlerini de gündeme getirmişti. Ayrımcılık ile ilgili temel sorun kamu hizmetlerinden eşit yararlanamama süreçleri iken eğitim hakkına erişim ve kaliteli eğitim alma ayrımcılığın kurumsallaşmasına neden olan bir uygulama olarak öne çıkıyor. Eğitim sürecindeki ayrımcılığı destekleyen farklı faktörler söz konusu. Kaynaştırma süreçlerinin işletilmemesi, Roman olmayan ailelerin Roman çocuklarını okullarda istememeleri, rehberlik hizmetlerinin yetersiz olması, okul yönetimlerinin Roman çocuklarının kaynaşma süreçleri için yeterince çaba sarf etmemeleri, Roman ailelerinin eğitim süreçlerini destekleyecek yaşam becerileri ve imkânlarından yoksun olmaları gibi farklı nedenler öne çıkıyor.

 

Roman ailelerinde eğitimi destekleyecek aile pratikleri yetersiz olduğundan genellikle devamsızlık ve eğitim sürecinden kopmalar söz konusu olabiliyor. Ancak son yıllarda eğitim kurumlarına devam eden Roman çocukları ve gençleri gittikçe artan bir başarı göstermektedirler. Bu süreçler içerici kamu politikaları ve ailelerin desteği ile güçlenmektedir. Ancak aile talepleri yoksulluk ve yoksunlukla birleştiğinde dışlanmanın farklı boyutları ortaya çıkmaktadır. Sosyal içerme uygulaması veya özel eğitim kurumlarının fırsatçılığı insan hak ihlallerini gündeme getirebiliyor. Roman çocukları ailelerinin rızası alınarak, heyet raporları ile zekâ geriliği teşhisi ile engelli okullarına yönlendiriliyor. Bu uygulamanın son on yılda sosyal hizmet alanını geliştiren hükümetin politikasından ziyade yerel çıkar gurupları tarafından gündeme getirildiğine inanmak istiyorum.

İzmir (Zaman Gazetesi, 5 Aralık 2013 tarihli haberi), Manisa, Gaziantep, Hatay ve İstanbul illerinde uygulamadan söz ediliyor. Uygulama ile ilgili farklı gerekçeler söz konusu:

1.Aileler engelliler sosyal destek süreçlerinden faydalanmak istediklerinden dolayı bu yolu tercih edebiliyor.

2.Sosyal hizmet süreçlerinde yoksul ve yoksun Roman ailelerine yönelik destek mekanizmalarında geçici bir uygulama olarak yanlış yönlendirme ile destek olunması.

3.Özel hizmet kurumlarının süreci istismar etmeleri ve yönlendirme ve süreci işletmeleri söz konusu olabiliyor.

 

Her durumda bir ayrımcılık söz konusu olduğundan durum vahim. Türk Tabipler Birliği, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu uygulamayı incelemeleri, mağdur edilen ve yaşamları boyunca vesayet altında olacak olan Roman çocuklarının mağduriyetlerinin giderilmesi, kaynaştırma okullarına yönlendirilmesi, ailelere yönelik uygun sosyal yardım hizmetlerinin verilmesi için göreve çağırıyorum.   

 

Ruh Sağlığı Alanında Sivil İzleme Sistemi  

Ruh sağlığı süreci Roman çocukları için bir ayrımcılık uygulaması olarak kullanılırken Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi – RUSİHAK uzun süredir üzerinde çalıştığı izleme raporunu geçtiğimiz hafta kamuoyu ile paylaştı.  Dünya nüfusunun %25’i, Türkiye nüfusunun %18’i yaşamlarının bir bölümünde ruhsal sorunlar yaşadı, yaşıyor. Raporun öne çıkardığı bulgular bakım süreçlerinin ve kamu politikalarının bir reforma ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor;

 

  • Ruh sağlığı bir tabu ve görünmez olması tercih ediliyor.
  • Vesayet altına alınan bireylerin yeniden eşit bireyler haline gelmesi Uluslar arası sözleşmelerle düzenleniyor. Ancak uygulamalar yetersiz.
  • Ruh sağlığı ulusal eylem planı kurum temelli sistemden toplum temelli sisteme geçişi öngörüyor. Sosyal, psikolojik, ekolojik bir çerçevede bakım verilmesi amaçlanıyor.
  • Mevcut hastaneler il için vakalara hizmet vermekten ziyade bölge hastanesi modeli ile çalışıyor.
  • Yatak sayısında 2008 den bu yana azalma söz konusu. Depo hastanelerde yatılı olmaması gerekenler buralarda tutulduklarından ve bir kısmının yatılı olmaması gerektiğinde doğru yaklaşımlarla sayılarda azalmalar oldu. Hastaneler gidecek yeri olmayan, ailesi tarafından terk edilen ve toplum içinde tutunamayanların kaldığı yerlerdi.
  • Özel bakım merkezlerinde hizmet görenlerin sıklıkla kötüleşerek depo hastanelere geri geldikleri görülüyor. Ancak özel bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin izlenmesine bakanlık izin vermiyor.
  • Tüm hastanelerde sağlık personeli başına düşen hasta ve yatak sayısında ciddi farklar var. Örneğin Manisa en az doktora sahipken(1 doktora 30 yatak) Bakırköy (1 doktora 7 yatak) en fazla doktora sahip. Bir psikologa farklı hastanelerde 90 ila 150 hasta düşen bir ruh sağlığı tedavi süreci verilen hizmetin kalitesini düşürüyor.
  • Yaşam standardı ve tedavi kalitesi tüm hastanelerde düşük durumda. Çalışan sayısı yetersiz, fiziki çalışma ortamının kötülüğü, hastane yönetiminin personelin talepleri ve önerilerini dikkate almaması kalıcı bir hizmet düşüklüğünü gündeme getiriyor.
  • Ailenin sürece katıldığı, karar alma süreçlerine katılmalarına izin verildiği, toplum temelli sistem çerçevesinde yatılı hasta sayısında azalma olduğu görüldü. Bu süreç hastaların toplumdan kopmamasına ve izolasyon süreçlerinin ortadan kalkmasına neden olan olumlu bir uygulama olarak öne çıkıyor.
  • Geri dönüşlerin engellenmesi çerçevesinde farklı önlemler ve desteklerin verilmesi hastaneler üzerindeki baskıyı azaltırken hastaların ayrımcılığa ve kötü muamele ve hizmet süreçlerine maruz kalmamasına katkı sağlıyor.
  • Birleşmiş Milletler sözleşmeleri gereği kişinin tedaviyi ret etme hakkı kullandırılmıyor. Özellikle hastane yönetimleri, uzmanlar ve hastalar bu hakkın varlığını bilmiyor. Uzmanlar bu hakkı bildikleri durumda hastanın bilmemesi gerektiği yönünde bir eğilim sergiliyorlar.
  • Ruh sağlığı kurumları kapalı ve bir sivilleşme sorunu var. Hastaneler sivil topluma ve dışarıdan kişilere kapalı. Kurumların kapalı olması ihlale açık hale gelişmesine neden oluyor. 
  • Depo hastanelerin yatak kapasitesinin azalması başka bir sorunu gündeme getiriyor. Özel bakım süreçlerinde hastalar tekrardan kapalı sistemde tutuluyor. İşin içine özel sektörün girmesi hizmetin iyileşmesini gündeme getirmiyor. Toplum ruh sağlığı merkezlerinin yaygınlaştırılması hem kapalı kurumlara ihtiyacı azaltacak hem de hastanın sadece ilaca bağlı kalmadan ailesi ve sosyal çevresinin desteği ile tedavi olma süreçlerine katkı verecektir. 

 

Detaylı bilgi ve rapora ulaşmak için  http://www.rusihak.org/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sivil toplumun gözünden Pazarcık ve Elbistan depremleri

Depremin etkilediği illerde yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri koordinasyon toplantılarına davet edilmeli, tematik alanlarda deneyimlerinden faydalanılmalı ve güvenli çalışma yerleri sağlanmalıdır. Sivil toplumun denge ve denetleme rolü, farklı kesimlerin sosyal içerme süreçlerine katılmasına katkı vermesi, uzun dönemli normalleşme sürecinde kamu ile çalışması hayati olacaktır

Çocuğun yüksek yararı yaklaşımı...

Çocuğun yüksek yararı yaklaşımı 2011 yılında düzenlenen Türkiye Çocuk Hakları Konferansında kamu ve diğer paydaşlar tarafından ilk defa kabul görürken uygulama aşamasında genel bir politika oluşturulamadı.

İçimizdeki Suriye

Türkiye’de yaklaşık 1 milyon Suriyeli, Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana, Kilis, Şanlıurfa illerinde yaşıyor. Marmara bölgesinde ilgi artıyor, önümüzdeki günlerde daha fazla Suriyeli bu bölgede yaşamaya başlayacak.