29 Ağustos 2015

‘Piyasadaki en önemli açık, samimiyet’

'Genç Kafa'yla, ilk filmleri 'Piyasadan Büyük Alacağımız Var'ı ve 'piyasa'yı konuştuk

Yazan, çizen, çeken, yöneten ve oynayan tam tekmil ekip ‘Genç Kafa’nın ilk filmi “Piyasadan Büyük Alacağımız Var” 4 Eylül’de vizyona giriyor. Biz de bu vesileyle Ekin Akçay, İzzet Başlak, Ali Yiğit San, Ali Rıza Kara, Rabia Tutal ve Okan Metin’den oluşan Müjdat Gezen Tiyatro bölümü ve Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümünden mezun olan, profesyonel gençlerin bir araya gelerek 2012 yılında oluşturduğu bu genç ekiple bir araya gelip filmlerini, hikayelerini ve elbette filmin ismiyle müsemma piyasa şartlarını konuştuk.

Genç Kafa ekibiYapımcılığını Sami Dündar’ın, yönetmenliğini Genç Kafa ekibinden Ekin Akçay’ın yaptığı komedi filminin senaryosu da Genç Kafa’dan Okan Metin, İzzet Başlak ve Ekin Akçay’a ait. Filmin başrollerini ‘’Genç Kafa’’ ekibinin oyuncuları İzzet Başlak, Ali Yiğit San, Rabia Tutal, Ali Rıza Kara, Okan Metin’in yanı sıra, Baran Erdoğan ve Okan Sağlam paylaşıyor. Filmde; Melek Şahin, Cem Özer, Barış Başar, Kamil Güler, Aykut Taşkın, Tevfik İnceoğlu, Ali Erdoğan, Tevfik İnceoğlu, Cahit Kaşıkçılar, Mehmet Auf ve Başay Okay gibi usta isimler de yer alıyor. Filmi izleyenlerin tadı damağında kalacak diyen “Genç Kafa” epey iddialı geliyor.

Genç Kafa olarak nasıl bir araya geldiniz?

Aslında İzzet ile Ekin’in başının altından çıktı bu iş… Biz Müjdat Gezen Tiyatrosu’nda uzun süre bir çok oyunda beraber oynadık, birbirimizi iyi tanıyan, iyi arkadaşlardık. -Ki hala öyleyiz - Sonra Ekin ile bir araya geldik. Ekin de Mimar Sinan Üniversitesinde Sinema bölümünde okuyordu o dönemler. Önce onun kısa filmlerinde oynayarak başladık işe, sonra Ekin ile İzzet, piyasada tek tek kendimize yer edinmeye çalışmaktansa, bir ekip olarak iş yapalım, istediğimiz tarzda, istediğimiz işleri yapalım fikri ile Genç Kafa’yı kurdu. Ali Yiğit, Rabia, Ali Rıza sonranda Okan Metin ile bugünkü şeklimizi aldık. Çok da iyi oldu…

Sizin için tam tekmil bir ekip diyebiliriz değil mi, yazan, çizen, çeken, yöneten ve oynayan?..

Vallahi biz yazıp-çizen, çeken, yöneten, oynayan bir ekibiz… O yüzden gönül rahatlığı ile bunu diyebilirsiniz. Ki zaten bizi farklı kılan da bu… İşin mutfağında da, kameranın önünde de, arkasında da hep biz varız. Bu da yaptığımız işlere “samimiyet” olarak yansıyor.

Neler üretmeyi istiyorsunuz? Nasıl bir açık var sizce piyasada içerik olarak?

Piyasadaki en önemli açık “samimiyet”… Yeşilçam zamanında var olan, insanların kendilerinden bir parça bulduğu, filmin kahramanları ile özdeşlik kurup onlarla beraber gülüp, onlarla beraber ağladığı, yani karakterlere inandığı bir samimiyet eksik… Bugün piyasada herkes işini yapıyor ve bir yapımcı parçaları toparlayıp, seyircinin karşısına çıkarıyor. İnsanlar toplama işler izliyor yani… Biz ise yapımcımız Sami ( Dündar )Abi ile birlikte filmin her parçasına, her anına emeğimizi koyuyoruz. Bu da samimiyeti doğuruyor haliyle… Bundan sonra üreteceğimiz şeyler ne olursa olsun, samimi olacak… Bundan şüphemiz yok… Yeşilçam samimiyeti ile günümüz gençliğinin absürt ve hızlı mizahını birleştirdiğimiz bir çizgimiz, bir duruşumuz var. Bunu bozmadan, geliştirerek, samimi ve absürt bir komedi yapmak istiyoruz.

“Piyasadan Büyük Alacağımız Var” filminiz hayırlı olsun, neden böyle bir film çekmek istediniz, nasıl yola çıktınız? piyasanın temel sorunları neler?

Piyasanın temel sorunlarından biri fikir haklarının çok kolay el değiştirmesi… Bu yüzden insanlar fikir üretmeye çekinir hale geldiler. Esinlenme adı altında fikirler ve projeler hızlıca el değiştirebiliyor ve bunu koruyabilecek bir hukuki mecra da yok… Güçlü olanın hayatta kaldığı vahşi bir ortam söz konusu… Biz bu film ile fikir üreten insanlara örnek olmak istedik… Bilsinler ki iyiler her zaman kazanır. Üretmekten vazgeçmeyin. Bugün olmazsa yarın…

Filmde dizi projeleri bir kanal tarafından çalınan gençlerin başına gelenleri anlatıyorsunuz, sizin de bizzat başınıza geldi mi?

Zaten söylediğimiz bir şey var film ile ilgili, filmde geçen tüm olaylar gerçek, kurum ve kuruluşlar hayal üründür diye. Bu piyasanın içinde olan ve üreten herkes gibi bizim de başımıza geldi. Biz de efendi çocuklarız, silah çekeceğimize film çekelim dedik… Başa gelen çekilir mantığıyla bu filmi çektik…

Peki sizce bu piyasanın kanayan yarası alacaklı olma, set koşulları vb. nasıl düzelecek, bu kanı kim durduracak? Ben birçok insanın piyasada sessiz kaldığını görüyorum maalesef...

Biz durduracağız! Demek isterdik ama bu sorunu bir kişi çözemez, tek başımıza biz de çözemeyiz. Seyircisinden, senaristine, oyuncusuna, yönetmenine kadar herkesin sorunu çünkü bu… Seyirci olarak, kaliteli işler izlemek istiyorsa sektördeki bu kandırmacaya tepkisini koymalı… Oyuncu, ağır set koşullarında çalışıyorsa, tepkisini koymalı… Senarist, fikri çalınıyorsa tepkisini koymalı… Birinin tepki olarak yapmadığı işi bir başkası fırsat olarak görüp yapmamalı. Birlik halinde hareket edilmeli… O zaman daha insani şartlarda çekilen, daha kaliteli işler seyirciye ulaşacaktır.

Yeşilçam geleneği, Ertem Eğilmez ekolünün sizler için önemi ve yerini nasıl anlatırsınız?

Anlatılmaz yaşanır… (Gülüşmeler) Ama yine de anlatmaya çalışalım dilimiz döndüğünce. Genç Kafa’daki herkes bir Yeşilçam uzmanı aslında. Hangi replik, hangi filmde söylenmiş, kim söylemiş, film ne zaman çekilmişten tutun, filmlerin kamera arkası hikayelerine kadar biliyoruz… Yeşilçam’ın samimiyeti, sıcaklığı bizim için çok önemli… Zaten bu samimiyet olmasa o filmler bugün hala izlenmezdi. Ki bu samimiyeti doğuran en önemli unsur zorluklar. Mesela o zamanlar belli sayıda makara ile bir filmi çekmek zorundalar, mecburen çekilecek sahneyi çok iyi prova etmeleri gerekiyor oyuncuların. Sıkı provalar, sıkı arkadaşlıkları doğuruyor haliyle ve bu arkadaşlık da filme samimiyet olarak yansıyor. Biz de yaşadığımız zorlukları bir ekip olarak beraber aşıyoruz ve bu bizim arkadaşlığımızı kuvvetlendiriyor. O da ister istemez sonuca yansıyor.

Film de bu özlediğimiz o filmlerin lezzetinde oldu diyebilir miyiz?

Buna karar verecek olan sinema seyircisi tabi. Ama hani madem lezzet olarak sordunuz, yemekler üzerinden anlatalım durumu. Bizim filmimiz anlık tat veren fast foodlar gibi değil, anneannelerimizin yaptığı farklı tatları içinde barındıran, yedikten sonra da tadı damakta kalan ev yemekleri gibi… O yüzden şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz, filmi izlediklerinde tadı damaklarında kalacak izleyenlerin…

Tarzınız absürt komedi mi, güldürmek zor olan sanırım hem TV’de hem sinemada kendinizi frenlediğiniz oldu mu?

Frenlemek değil de daha ziyade oto kontrol diyebiliriz. Absürt komedinin ucu bucağı açık, her yöne çekebilirsiniz. Ki sağ olsun Okan Metin diyalogları yazarken alabildiğine uçuyor, onu frenlemek şart! (Gülüşmeler) Ha tabii fazla mal göz çıkarmaz, yeter ki eksik olmasın. Fazlalıkları atmak kolaydır ama eklemek daha zordur. Biz kendi aramızda bu oto kontrolü çok iyi oturttuk. İşin hazırlık kısmını sağlam yapıyoruz, herkes fikrini söylüyor… Hikâyeye faydası olanı alıyoruz, olmayanı eliyoruz… Bu da bizim işimizi kolaylaştırıyor. Öte yandan bizim dışımızda olan bir kontrol mekanizması var, ona zaten uymanız gerekiyor. Ama onun da güzel yanı, değişken olması ve oldukça fazla açıklarının olması…

Televizyon dünyamızda üretilen içerikle ilgili ne düşünüyorsunuz? Ne kadar başarılıyız sizce?

Televizyon dünyası reyting üzerine işliyor ve “Halk bunu istiyor…” mantığı ile hareket ediyor. Böyle olunca da aslında halka pek de fazla seçme olanağı verilmiyor. Yani düşünün mesela hiç havyar yememiş birinin havyarı seçme gibi bir ihtimali olabilir mi? Bunu biraz kırmak gerekiyor belki… Diğer yandan artık hayat çok hızlı akıyor. Anlık beğeniler, anlık değişimler, anlık gelişmeler oluyor… Hayat bu kadar hızlı akarken dizilerin bu kadar yavaş akması bir tezat. Ama onlar da ne yapsınlar, iki saati doldurmak için ağırdan alıyorlar mecburen.

Filmde çok değerli oyuncular da sizlerle birlikte, onları ikna için uğraştınız mı?

Çok uğraşmadık işin aslı… Başımıza gelen durumu bilen, öğrenen herkes bize destek olmak için ellerinden geleni yaptı. Filmde oynayan oyuncuların hepsi beş kuruş para almadan geldi, oynadı. Genç kuşak oyuncuların yanı sıra ,Salih Kalyon’dan Tevfik İnceoğlu’na, Cem Özer’den Melek Şahin’e, Barış Başar’dan Kamil Güler’e, Mehmet Auf’a, Ali Erdoğan’a, Ortans Kıvanc’a kadar bir çok usta isim bu filme omuz verdi. Bizden büyük bir teşekkür alacakları var, bizde de alacak pek kalmaz hemen öderiz… Onlara sizin aracılığınız ile de çok teşekkür ederiz…

Bundan sonrasında ekip olarak neler üretmeyi planlıyorsunuz?

Bundan sonra bir dizi projemiz var “Dümbüllü Mahallesi” adında… Kanallarla görüşme halindeyiz. Sonra tabiî ki bir sinema filmi daha yapmayı düşünüyoruz. Projeler kenarda duruyor ana hatları ile belli… Daha ilerde, elbette yine sahneye çıkıp tiyatro yapmak da bizim hayalimiz… Hayallerimizin peşinde koşmaya devam edeceğiz… 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu