08 Temmuz 2017

Eğlen coş, televizyon boş

O hayranlıkla izlediğimiz yabancı dizilere, filmlere devam…

Yok efendim, başımıza ne geldiyse “Yeaaa televizyon da zaten eğlence aracı, istemezsen bakmazsın” düşüncesinden geliyor.

Boyun eğip, üretilen içeriği alıp başınıza koyduğunuz için o çukurdan çıkamıyoruz.

Her gün “yok daha neler, bu kadar da olamaz” dediğimizin bir üst “level”ı gerçekleşen ülkemde, televizyonların da durumu paralel ilerliyor.

“Eğlenmek hakkımız amaaa” gençliği mevcut elbette ama onlar yazı “beach”lerde Kerimcan Durmaz ile coşarak geçirmiyor mu zaten?

Birbirinin aynısı senaryoda, farklı kombinasyonlu oyunculardan oluşan romantik komediler, yazın televizyonun hakimi olan 12-18 yaş gençliği için yapılıyor.

Ve genelde ıskalamıyor da.

Yazın, dram da başlatalım, belki farklılık olur o boşlukta tutar ve sezonda alır yürürüz diye yapılan diziler de olmuyor değil.

Şöyle düşünmeye devam edelim biz yine de: “razı olursak, maruz kalırız.”

Sonuç olarak maalesef televizyonda bir kısım izleyici, çok fena hafife alınıyor.

Yurt dışlarına da şu kadar dizi sattık satıyoruzların bir değeri yok, çünkü içerikte hiçbir yenilik yok.

O hayranlıkla izlediğimiz yabancı dizilere, filmlere devam…

Zalimlikte yarışırlar

Aklıma hep bu durumlarda, Ece Temelkuran’ın Siyaset Meydanı’nda sarf ettiği “Siz ne ara böyle bir insan haline geldiniz? Siz nasıl bu kadar zalim oldunuz, ne zaman oldunuz? sözü geliyor.

Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’ya bu sözü yazan ile

Çılgın Sedat’ın engelli çocuğuna bu sözleri yazabilen canlılar…

 

Tüyleri diken diken yapan ünlüler

 

Hep aynı roller tuttuğu için hep aynı rolü oynayanlar.

Kendi tüketmeyeceği ürünün reklamında oynayanlar.

Mükemmeliyetçiyim kelimesini röportajında geçirenler.

Canı arkadaşlarının her projesini beğenenler.

Biten ilişkisinin ardından konuşmayı kesmeyenler.

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu