27 Ocak 2013

CHP ve şovenizm

CHP hep kaynayan bir partidir, geçmişten bugüne öyle olmuştur. Bugünkü CHP’nin öncülü SHP de öyleydi, 1980 öncesindeki CHP de

CHP hep kaynayan bir partidir, geçmişten bugüne öyle olmuştur. Bugünkü CHP’nin öncülü SHP de öyleydi, 1980 öncesindeki CHP de. Şimdi anlaşılan o ki partinin yönetici kliğinin dışında kalmış isimler, genel merkeze muhalif milletvekilleri tepkilerini bundan sonra git gide ulusalcı bir içerik ve üslupla ifade edecekler.

Bununla beraber CHP tabanında da milliyetçiliğin güçlü bir eğilim olduğu bir gerçek. Bekir Ağırdır’ın 11 Kasım tarihli yazısında belirttiği gibi, Konda’nın yaptığı bir araştırmaya göre “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” önermesine MHP seçmenlerinin yüzde 90’ı, AKP’ye oy verenlerin yüzde 76’sı “doğru” derken, CHP seçmenleri arasında bunu onaylayanların oranı da epey yüksek: Yüzde 68.

CHP tabanında zaman içinde vuku bulan ulusalcılaşmadan bir kişiyi sorumlu tutacaksak, bu kişi herhalde Deniz Baykal olur. Birgül Ayman Güler gibi siyasete Mümtaz Soysal’ın ulusalcı tabela partisinde atılıp geç bir tarihte CHP’li olan bir isim partiye Baykal tarafından “kazandırılmıştır”. CHP’yle organik bir bağı kişisel tarihlerinin görece geç safhalarında kuran diğer pek çok ulusalcı da Baykal döneminin bakiyesidir.

Burada mühim olan nokta, CHP tabanında şovenist MHP’den az, ancak milliyetçi-muhafazakâr AKP’ye yakın derecede güçlü olan milliyetçi eğilimlerin parti liderliği tarafından tedrici ama kararlı biçimde “dönüştürülmesine” çalışılmaması. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere parti yönetimi özellikle Kürt sorunu gibi bir “milliyetler meselesi”nde sürekli bir o yana bir bu yana yalpalama içinde. Akim kalmış Oslo sürecine dair parti yöneticilerinden gelen çelişkili açıklamalar bu konuda akla gelen ilk (ama tek olmayan) örnek.

Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki liderlik farkı bu noktada kendini gösteriyor. Konda’nın milliyetçilik üzerine çeşitli partilerin seçmeni olan deneklere sorduğu 6 soru üzerinden yaptığı milliyetçilik puanı hesaplamasında AKP’nin puanı 66, CHP’ninki 61 çıkıyor, ama Erdoğan güçlü ve karizmatik liderliğiyle kendi tabanını Kürt sorununda ve 2002-2005 yıllarında milliyetçi demagojiye elverişli bir seyir izleyen AB meselesinde “açılım”lara da, “kapanım”lara da ikna edebiliyor.

Kılıçdaroğlu ise son derece yetersiz, zayıf bir lider. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın araçsallaştırıcı bir istismarla CHP’nin başına kaktığı Dersim katliamı meselesinde, Ecevit’in 70’lerin başında devlet partisinden halk partisine geçiş imgesini kitlelere başarıyla sunması ve benimsetmesine benzer bir şekilde, cesurca bir yüzleşmeye girişerek CHP’nin geçmişten kalan o ağır bagajlarından sıyrılıp gerçek anlamda bir Yeni CHP’nin doğuşunu muştulayabilirdi. Bunu yapmadı, yapamadı.

Kılıçdaroğlu’nun 3 yıla yaklaşan liderliği hep faydasız bir dengecilik anlayışı üzerinde temellendi. Partideki otoritesinin enikonu güçlendiği son kurultayda bile, yakın gelecekte olası bir seçim başarısızlığı üzerine kendisine muhalefet etmeleri yüksek ihtimal olan ulusalcı figürleri kendi eliyle Parti Meclisi’ne soktu, hatta sözcüsünü de onlardan seçti.

CHP tabanında ve bünyesinde ulusalcı eğilimler elbette olacaktır ve bu eğilimlere sahip insanları jiletle kazımak, bir kitle partisi için, bir ana muhalefet partisi için faydasız olmasının yanında, zararlı dahi olabilir. İdeali, bir kitle partisinde farklı eğilimlerin ve kanatların birbirlerinden çok hazzetmeseler de aynı çatı altında tutulabilmesidir.

Bununla beraber, şartlar gerektirdiğinde amiyane tabirle “kelle almaktan” çekinmemek de, gerçekçi olmak gerekirse, güçlü liderliğin gereğidir. Kelle almak sert bir tabir, bunun daha yumuşak versiyonları da var; rest çekmek, zorla geri adım attırmak, özür diletmek, tenzil-i rütbe eylemek, istifaya zorlamak, istifa ettirmek gibi.

1967 ve 1972’de meydana gelen toplu istifalar ve buradan CGP gibi bir partinin çıkması, kısa vadede değil ama orta vadede CHP’ye yaramıştır.

CHP’nin, Kürt sorununa yaklaşımda MHP’yle benzeşmek gibi, bu iki partiden ilkine değil ikincisine yarayacak bir tutuma girmek gibi bir niyeti yoksa; “ülkeye barışı AKP değil biz getiririz” gibi bir iddiası varsa; iktidara geldiğinde demokrasiyi, özgürlükleri ve insan haklarını geliştirme gibi bir iddiası varsa; Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın partide kalması ve Güler’in ihraç edilmesi gerekirdi. 

Yazarın Diğer Yazıları

T24’ün Taraflaşması: Buna gerek yoktu

Bu yazıyla birlikte T24’ten kopuyorum. Veda yazımdır...

CHP ve Sol

60’ların ortalarına doğru TİP’in yükselişinin CHP’yi sola çektiği genel geçer bir bilgidir. Doğru da bir bilgidir. Ancak bunun nasıl cereyan ettiğine dair doyurucu içeriğe sahip bir açıklamayı pek az insan yapabilir.

Tekkeyi bekleyen çorbayı içer

2010 referandumuna kadar Türkiye’nin hâkim entelijansiyası liberaller ve sol liberallerdi. AKP’nin organik aydınları, yani İslamcılar ve İslamcı kökenliler sivil toplumda, iktidarın hegemonyasına...