15 Aralık 2011

'Cübbeli Ahmet kadın konusunda söz dinlemez!..'

Nakşibendi tarikatının önemli kollarından biri olan İsmailağa cemaatinin


Nakşibendi tarikatının önemli kollarından biri olan İsmailağa cemaatinin geleneksel Çarşamba görüntüleri dışında medyaya son yıllardaki en önemli yansıması, Erzincan soruşturması olmuştu. Malum, CHP  Denizli Milletvekili seçilmeden önce Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak İsmailağa cemaatine yönelik olarak "izinsiz eğitim faaliyeti ve yardım" gibi meseleler üzerinde odaklanan bir soruşturma yürüten İlhan Cihaner'in başına, makam odası ile evine baskın yapılması ve tutuklanması dahil, gelmeyen kalmamıştı.
Cemaat uzunca bir süreden beri, İsmailağa'nın ciddi sağlık sorunları bulunan 81 yaşındaki lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'nun yerine geçme arzusu bilinen "Cübbeli Ahmet Hoca" ile gündemden düşmüyor. 
Aslında, İsmailağa cemaatinin önemli bir bölümünün hoşlandığı bir durum değil bu. Hatta,  "Cübbeli Ahmet Hoca" olarak şöhret yapan ve “çete, fuhuş, insan ticareti” gibi iddialarla tutuklanan Ahmet Mahmut Ünlü için cemaat içinde çok önceden düşülmüş suçlayıcı kayıtlar var. O kadar ki, bu kayıtlar, "Cübbeli Ahmet'in kadın konusunda söz dinlemediğine" kadar uzanıyor. Hatta, tutuklamayla sonuçlanan son operasyondan yaklaşık iki yıl önce düşülen bu kayıtlar, Ünlü'nün, daha birkaç yıl öncesinden başına geleceklerden çekinip, "montaj görüntüler ortaya çıkarsa inanmayın" diyerek "ön almaya çalıştığı" mesajlarını da içeriyor. Birazdan o kayıtları paylaşacağım.

'Loser cemaat' görüntüsü

İsmailağa cemaati; medyaya yansıyan sarıklı, şalvarlı, çarşaflı görüntülerde verilmeye çalışılan izlenimin aksine kendi içine kapalı bir cemaat. İsmailağa'nın, son yıllarda yükselen İslamcı gruplar karşısında adeta bir “loser cemaat” görüntüsü vermesi, “asr-ı saadet”i arayan bu cemaatin kendi halindeliğinden de kaynaklanıyor.
Özellikle Nurcu gruplarda öne çıkan devletle açıktan çatışmama geleneğine karşın İsmailağa radikal görüşlere sahip bir cemaat. "Demokrasiye, kız çocuklarının okutulmasına karşı olduklarını" kamuoyundan esirgemiyor, İslami terminolojideki ifadesiyle "takiye" yapmaya gerek görmüyorlar. Nitekim Fethullah Gülen cemaati ve AKP'yi "şeriatı sulandırmak"la suçluyorlar. 
Bazı cemaat temsilcilerinin, "İsmailağa'nın merkeze çekilerek Gülen cemaati içinde eritilmeye çalışıldığı" yolunda açıklamaları var. Bu açıklamalar, "Gülen cemaati ve AKP'nin ılımlı İslam'ın birer projesi oldukları" iddiasını da kapsıyor. Cemaati merkeze çekmeye çalışan kişi olarak da, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın adını telaffuz ediyorlar.
Cemaatin son yıllardaki önemli gündemi, Mahmut Ustaosmanoğlu'ndan sonra kimin başa geçeceği ve bu bağlamda “Cübbeli Ahmet Hoca”nın icraatı. Birazdan hatırlatacağım açıklamalar, “Cübbeli Ahmet Hoca”nın gerek serveti, gerekse kadınlarla ilişkilerinin, cemaatin içinde uzun bir süreden beri tartışıldığını gösteriyor. "İnsan ticareti ve taciz" boyutunda bir seyri yoksa Cübbeli Ahmet Hoca'nın insanlarla ilişkilerini kendi özel hayatı kapsamında gördüğümüzün altını çizelim. 

Cemaati Cübbeli Ahmet'i gerçekten savunuyor mu? 

 “
Cübbeli Ahmet Hoca'nın zekât paralarını yediği" suçlamasına kadar uzanan cemaat içindeki bu tartışmayı, üzerinde komplo teorileri de yürütülen güncel gelişmelerin daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için aşağıda aktarıyorum. Yıllardır süren bu tartışma, İsmailağa cemaatinin son operasyon karşısında bir bütün olarak Cübbeli Ahmet Hoca'yı savunduğu izlenimi vermeye çalışanların gerçeği saptırmaya çalıştıklarını ortaya koyması açısından da önem taşıyor. Bu bağlamda, T24'ün son gelişmeleri değerlendirmek üzere görüşlerini almak istediği bazı cemaat temsilcilerinin “sessiz kalmayı daha doğru bulduklarını” ilettiklerini not edelim.
Alıntı yaptığım söyleşiyi, İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'nun yeğeni Saadettin Ustaosmanoğlu ile T24'ün kurucu editörlerinden Selin Ongun yapmıştı. 
İlk ve ortaokul sonrası medrese eğitimi alan Saadettin Ustaosmanoğlu, cemaatin entelektüellerinden biri olarak biliniyor. Ustaosmanoğlu, 1999-2005 yılları arasında İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA-C) davasından Metris, Kartal ve Bolu F Tipi cezaevlerinde yattı. Cezaevine girmeden önce Furkan dergisini çıkaran Saadettin Ustaosmanoğlu daha sonra Yeni Furkan dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği'ni üstlendi.
21 Şubat 2010'da T24'te yayımlanmaya başlanan Saadettin Ustaosmanoğlu'nun  "Cübbeli Ahmet Hoca"ya ilişkin açıklamaları aşağıda. Bakın Ustaosmanoğlu, daha o zaman “Akıbeti iyi görünmüyor, zamanla mevzuların detayına girilebilir” sözleriyle durumuna işaret ettiği “Cübbeli Ahmet” için neler söylüyor:

'Zekât paralarını yemekle suçlandı'

- Elinizde Cübbeli Ahmet Hoca ile ilgili istihbarat olduğunu söylemiştiniz. Açıklamadınız; bildiğiniz nedir?

Sitemizde yazdık. Emr-i Bil –ma’ruf grubundan hatırı sayılır bir büyüğümüz, ismini anlaşılır nedenlerle açıklamadık, Efendi Hazretleri’nin (Mahmut Ustaosmanoğlu) yanında Cübbeli’ye “Zekât paralarını yiyorsun bunu yapma” diyor.

- Cübbeli’nin cemaatin yardım paralarını kişisel amaçlarla kullandığına dair kanıtınız var mı?

Cemaatin parasını kullanamaz, zira para vakfın parasıdır ve devlet kontrolündedir; nasıl kullansın. Biz burada Cübbeli’nin şahsi zaaflarına parmak basıyoruz.


'Fakirim diyor, 500 bin dolara daire  alıyor'

Sizce Cübbeli zekât paralarını yedi mi?

Zekât paralarını yediğini hocasının yanında söyleyen kişiden bahsediyorum. Yaşlı bir kimsenin belirli bir garazı yokken biri hakkında böyle şeyler söylemesi kimin dikkatini çekmez. Mümkün olsa da sizi bu kişiyle tanıştırabilsem. Kaldı ki Cübbeli’nin zaaflarıyla ilgili mevzular çokça bilinen şeyler kabilindedir.

- Servetinin kaynağı nedir?

Servetinin kaynağını bilemem. Kendisinin fakir olduğunu söylüyor. Ama 500 bin dolara daire aldığı da kendi ifadesi. Demek ki fakirlik de izafi; nereden baktığınıza bağlı. Tabii bunlar işin teferruat boyutu, mesele fikrin ahlakıyla alakalı. Kainâtın Efendisi buyuruyor: “Kişinin namazına orucuna bakmayın, dinar ve dirhemle yaptığı alışverişle bakın.” Yani, maddeye hangi zaviyeden bakıyor, bu önemli. Cübbeli’nin yakınlarında bulunanlardan birinin sözü, meselenin özü: “Hacca gittiğimde dua ettim; Ya Rabbi Cübbeli Hoca’mın kalbinden para sevgisini al. Geldim gördüm ki duam kabul olmamış.”

'Zamanla mevzuların detayına girilebilir...'

- Bu iddialar doğru ise cemaat lideri ne yapar; Cübbeli, Mahmut Ustaosmanoğlu’nu takmıyor o halde? 

Tasavvufi cemaatlerde “Benim gücüm var, ben her şeyi yaparım” diye bir şey yoktur. Bir maslahat vardır; şeyh, mürşid-i kamil, sizi kalbinden düşürdüğü an bittiniz. Burası ne şirket, ne de siyasi parti. Burada, “Yanlış yaptın seni işten atıyoruz, işini iyi yaptın prim veriyoruz” mantığı yoktur. Misal vereyim; önceden Cübbeli Ahmet Hoca’dan daha kuvvetli biri vardı, nefsine uydu, biraz ileri gitti. Cemaatten birileri Efendi Hazretleri’ne bu kişinin usulsüzlüklerini şikâyet ettiğinde, Efendi Hazretleri şikâyet edileni yanına çağırıp, “Omzuma masaj yap” dedi. Haliyle şikâyetçiler manzara karşısında şaşkınlığa uğradılar. Ardından bir ay içinde Efendi Hazretleri kibâr-ı kelamla kendisini kovdu. Cübbeli bunları iyi bilir, dikkat etmeli. Efendi Hazretleri’nin maslahat icabı yapıp ettikleri vardır, kimse yanlış anlamamalı. Mümin ferasetiyle bakamayanlar yanar. İsterse âlim olsun. Cübbelli’nin de bu manada akıbeti iyi görünmüyor. Zamanla mevzuların detayına girilebilir. 

'Tedirgindi, 'montaj görüntülere inanmayın' diyordu'

- Mahmut Ustaosmanoğlu’nun geri çekilmesinden sonra cemaatte Cübbeli Ahmet Hoca kadar sivrilen biri oldu mu?

Hayır. Ama unutmayın, ciddiyetiyle kendini ispat eden cemaatimizin iki önemli ismi şehit edildi. Teşbihte hata olmaz; Cübbeli de ciddiyetiyle ortada olan biri olsaydı onu da tepelerlerdi. Onun yalpalayan gidişatını fark edenler hadiseye müdahil olup onu kurtlar vadisine çektiler. Halbuki Cübbeli Ahmet de kendi içinde güzel hizmetler yapıyordu, orada kalmalıydı. Kurtlar vadisinde ne işin var?

- “Cübbeli hakkında istihbaratımız var” açıklamanızın tek dayanağı Emr-i Bil ma’ruf grubundan bir kişinin “Cü
bbeli zekât paralarını yiyor” iddiası mı?

Hayır. Ama şöyle de bakmak birçok şeyin ipucu manasına gelir; bir kişi, koca bir cemaati maskaralaştırıyorsa, Allah Resulü’ne “korkak, sahtekâr” diyen biri karşısında yılışıyorsa, bu suç bizdeki bilgilerin yanında hafif kalır. Bizdeki bilginin kaynağı da zannediyorum Cübbeli ile oynuyor. Bu sebeple olsa gerek, vaazlarında, “Hakkımda çıkacak montaj görüntülere inanana hakkımı helâl etmem” diyor. Kendinden emin olmama tavrı. Bu konudaki tedirginliğini daha farklı zaviyelerden de gördük.

- Nedir o zaviyeler?

Konuşmadığımız şeyleri konuşmaya başladık; neden? Bekledik. Fakat artık durum kangrenleşti, toparlanamaz hale geldi. Bundan böyle konuşuyoruz; konuşacağız. Mesele sadece Cübbeli olmamalı. Cübbeli burada sadece bir atlama taşı olabilir. Asıl konu, Cübbeli gibilerin üzerinden kotarılmaya çalışan meselelerdir. Gizli, açık. Mesela hiç gereği yokken Cübbeli bizi Genelkurmay’a niçin ispiyonlar? Onun gözünde biz münafık veya kâfir miyiz? Cübbeli şunu cevaplasın; cemaate mensup Büyük Doğu İbda fikriyatına mensup müslümanlar için, “Genelkurmay onların tasfiyesi için bizi kullansın” diye haber gönderdi mi, göndermedi mi? Kendi düşüncesinde olmayanlarla bile kardeş olabilen Cübbeli neden iki senedir kendisine soracağımız bir soru için telefonlarımıza cevap vermez? Kibir mi, suçluluk duygusu mu?


‘Genelkurmay beni kullansın demiş’

- Kim ile ne haberi göndermiş; somutlaştırır mısınız?

Cübbeli’nin bu söylediği kişilerin isimleri, zamanı hepsi bizim elimizde. Kendisinin sohbetine gelen asker kişilere… (İddiasını somutlaştırması için ısrar ediyoruz; Ustaosmanoğlu “Ordudan emekli kişiler” demekle yetiniyor) Benim ideolojik görüşüm bellidir; ama ben hayatımda illegalitenin i’sini bilmem. Benim suçum, 28 Şubat’ta herkes kaçarken İsmailağa’yı savunmak için televizyona çıkmaktı. Ve bunun cezasını çektim. Evet ben İBDA fikriyatına mensubum. Bakın, terörden bahsetmiyorum. O ayrı bir tartışma. Ama sen İBDA fikriyatını okumadan, anlamadan neyi nereden tasfiye ettiriyorsun?

- Cübbeli’nin İBDA ile bağlantısı var mı?

İBDA ile bağlantısı olması için Salih Mirzabeyoğlu’nun her biri şaheser olan kitaplarını okumuş olması gerekir. İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır. Cübbeli de bilmediği bir şey için şikâyet teşebbüsünde bulunmuş ki, bu onun ilim adamlığı sıfatına yakışmıyor. Bir konu da şu; bilmediğiniz için bir şeye düşman olabilirsiniz. Ama o konuda dik duramazsanız haysiyetiniz zedelenir. Bu minvalde bir misal vereyim; biz Metris cezaevindeyiz, bir telefon geldi Almanya’dan. Arayan, “Cübbeli burada İBDA hakkında ileri geri konuşuyor” diyor. Cemaatten bir hocayı arayıp; “Biz burada can pazarında yaşıyoruz, operasyon sonucu 1 ölü 20 ağır yaralıyla ayrıldık Metris’ten, o Almanya’da keyfe keder konuşuyor, söyleyin ahlaksızlık yapmasın” dedim. Cübbeli döndüğünde cezaevine süt ve yoğurt göndermeye başladı. Madem aleyhimize konuşuyorsun, o zaman bu yoğurt, süt ne? Bir başka hadise; Bandırma Cezaevi. Kendisi de orada yatarken bir gün koridorda bir arkadaşımızı, “Bak bu arkadaş İBDA’cıdır” diye tanıştırıyorlar. Tabii hemen şempanze tavırları içinde ellerini sıvazlayarak, “İBDA’cılar bizim Ehl-i Sünnet kardeşlerimizdir” diyor. İnsanda biraz haysiyet, feraset, dik durma ameliyesi gerçekleşmiş olsa bu duruma düşer mi? Bir yandan “Genelkurmay’a, bunları beni kullanarak tepeleyin” mesajı, diğer yandan süt yoğurt gönderme ameliyesi. Dava adamlığı başka bir şeydir, herkes bunu hiç değilse asgari derece öğrenmeli. Aksi, kurtlar vadisinde parçalanmaktır. Veya medya maymununa döndürülmek.

- Cübbeli Ahmet ile Mahmut Ustaosmanoğlu arasında akrabalık ilişkisi var mı?

Yok, şeyh-mürid ilişkisi var. Tasavvufi tarikatlarda akrabalık ilişkisi de önemli değildir. 

'Demirel de geldi, Türkeş de, Ecevit de, Baykal da...'

- Dış dünyaya ihtiyatlı yaklaşan, Nakşiliği son derece disiplinli uygulayan İsmailağa cemaati son dönemde oldukça medyatik. Bu durum Cübbeli Ahmet Hoca’nın bireysel inisiyatifi mi; neden böyle bir açılıma ihtiyaç duyuldu?

Burada mevzu nerede başladı; buna kimse bakmıyor. Tarikatın başındaki Efendi Hazretleri Mahmut Ustaosmanoğlu, hakikaten mürşid-i kamil olduğu için bugüne kadar bu cemaati hiçbir yere bulaştırmaksızın getirmeyi başarmıştı. Bugün ne oldu; Mesele Efendi Hazretleri’nin hastalığı nedeniyle geri çekilmesi, akraba-i taallukat içindeki birtakım hususi işlerin dışarıdan kurcalanması, o kurcalanan işlere siyasi partilerin maydanoz olmasıdır.

- Daha açık konuşur musunuz?

Aileleri ile birlikte 5 milyon ile 10 milyon arasına tekabül eden bir cemaatten söz ediyoruz. Dolayısıyla siyasi partiler cemaatimize her zaman talip olur. Bugüne kadar Efendi Hazretleri’ne bütün parti liderleri gelmiştir. Demirel gelmiştir, Türkeş gelmiştir, Muhsin Yazıcıoğlu gelmiştir, Ecevit gelmiştir, Baykal gelmiştir, Başbakan da gelmiştir. Fakat bu talip olma cemaatte böyle bir savrulmayı hiç gerektirmedi.

- Nasıl bir savrulma?

Şöyle ifade edeyim; normalde cemaat taban itibariyle Saadet’e yakındır. Fakat AK Parti’den sonra mevzunun şekli değişti. Çoğunluk AK Parti’ye oy verdi. Ama burada bizim eleştirdiğimiz konu, cemaati temsil makamında olduğu intibaı ile Cübbeli’nin “Bu cemaat Saadet’lidir” tenezzülünde bulunması. Hülasa “İsmailağa açılım yaptı” diye bir şey yok. Cübbeli’nin şahsında açılıma sürüklenmek istenen bir cemaat var.

- Cübbeli Ahmet, tabanın Saadet’e yönelmesi için kaldıraç olabilir mi?

Hayır, olamaz. Olsaydı AK Parti buradan bu kadar oy almazdı.

'Cübbeli Gülen'i övmüştür, bir över, bir söver...' 

- (O günlerde) Ş
öyle bir denklem kuruldu; “Cübbeli, Fettullah Gülen’e karşı. Mahmut Hocacılar ve Cübbeli arasındaki kavganın bir nedeni de bu?”

Komik. Cübbeli vaazlarında Fethullah Gülen’i övmüştür. Bir över, bir söver, sonra da çıkıp Moral FM’de özür diler. Said-i Nursi Hazretleri’ni ayrı tutarak bazı şeyleri konuşmak lazım, yoksa işler karışıyor, zira Said-i Nursi’ye bağlı birçok cemaat var. Cübbeli Ahmet hadisesi ise ayrı bir psikolojik vakıa. Ağzına geleni söyler, sonra çıkar özür diler, ama aynı mevzuu hakkında yine rucû etmeyeceğine dair kimse garanti veremez. Muhakemesi ve mantalitesi zayıftır ve bir diyalektik sahibi değildir. Bunca savrulmanın sebebi bu. Nakşibendi büyüklerinden Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nin şu sözü birçok düğümleri çözücüdür: “ İlim insanın cehaletini giderir ahmaklığını gidermez.” Anlaşılıyor herhalde? 

- Aynı şey değil tabii ama şöyle bir benzetmeye hak verir misiniz; “CHP’nin tutumundan memnun olmayan, ama kerhen destek verenler gibi İsmailağa cemaati de, hiç değilse bizdenler, deyip AKP’ye oy veriyor?”

İlk bakışta böyle değildi, ama şimdilerde böyle bir durum oluşmaya başladı. 

- Neden?

Yine Cübbeli’den örnek vereceğim, ama mevzuu tam da bu. O istediği kadar televizyona çıkıp “Kızlarımızı da okuturuz” desin, riyakârlık yapmadan konuşalım; bizim insanımız, “Benim bu rejime emanet edecek kızım yok” diyor. Şimdi bu sekiz yıllık eğitim hadisesinde çocuklarını okula göndermedikleri için birileri geldiğinde ödleri kopuyor. Bir de ikna etmek için türbanlı hanımları gönderiyorlar. Ama insanımız korkuyor ve korktukça nefret duyguları kabarmaya başladı. Bunu Başbakan bilsin. “Ben Kur’an ve sünnete göre ilim isterim” diyor insanımız, ama AK Parti burada rejime alet oluyor. 

- Siz demokrasiye karşı mısınız?

Tabii ki karşıyız. 

- Gülen cemaatine ve AKP’ye de size göre şeriat istemedikleri için mi karşısınız?

Şeriatı sulandırdıkları için karşıyız. Şeriat istiyorlar tabii ki. Tabanı tamamen samimidir. Şeriat istiyorlar, fakat onları dejenere etmek için hazırlanan tezgâha düşüyorlar. Yoksa bir müslüman kendi yaratıcısının nizamına nasıl karşı olabilir?

'Gülen cemaatine acıma duygusuyla bakıyorum'

- Gülen cemaatini kıskanıyor musunuz siz?

Ne münasebet! Küçümseme manasında değil ama onlara biraz acıma duygusuyla baktığımı söyleyebilirim; üst düzeydekilere. Ilımlı İslam’ın mimarlarıdırlar. Bu açılım, mesela AKP’de şöyle bir şeye sebep oldu. Masanın öbür tarafına geçip oturanlar önce sekreterleriyle evlendiler. Adam parayı buldu, ne yapacağını bilmiyor. Çünkü fikri altyapısı yok, bu kez ne oldu; sonradan görme İslam sosyetesi.

- Hangisini daha yakın bulmanız olası; liberalleri mi; ulusalcıları mı?

İki taraftan da benimsediğimiz insanlar var. İlk aklıma gelenler Rasim Ozan Kütahyalı, öbür taraftan Serdar Akinan. Ama bizim taifeden Mehmet Metiner’i izlerken hicap duyuyorum.

'Cübbeli, kadın konusunda da söz dinlemeyen biri’

- Örtülü yazarlar?

Her toplulukta olduğu gibi burada da kısmi şeyler yaşanır. Ama takvaya meyilli yaşama gayreti, diğer topluluklara göre hata payını küçültür. Şayet bir toplulukta, bir cemaatte, bir partide, bir teşkilatta yozlaşma varsa dikkatler orada o ülkenin rejimine teksif edilmeli. Yoksa hadiselerin anlatımından horoz dövüşü görüntüsü çıkar. Kadın konusunda da Cübbeli söz dinlemeyen biri olarak bilinir. Kendi ifadesiyle söyleyelim; “Efendi Hazretleri bana dedi ki, vaaz etme talebe okut. Dinlemedim, başıma şu iş geldi; ikinci evliliğini yapma, dedi, dinlemedim başıma şu iş geldi; külliye yapma dedi, dinlemedim hapse düştüm.” Buna rağmen Efendi hazretlerinden emir alıp her şeyi yapıyormuş gibi davranması iki yüzlülük değil mi? Böyle bir kişinin kadın konusundaki düşüncelerini de tahmin edebilirsiniz. Kadın ve Cübbeli; altı çizilmeli.

- Mahmut Ustaosmanoğlu’ndan sonra cemaatin başına kim geçecek?

Efendi hazretleri ruhani bir işaretle manevi bir miras bırakıp, bir kişiyi işaret etmez “Benim vekilim şudur” demezse, biri çıkar “Benim” der, öbürü “Hayır benim” diyebilir, ama kervan yürür. Mana iklimlerinden esen rüzgârların kokusunu alabilmektir mesele. Gerisi teferruata girer. 

- Var mı işaret ettiği biri?

İsmini açıklayamayacağım bir büyüğümüz vardı, ama o kişinin “Yapamam, yaşlıyım” dediği söyleniyor. Gerçekten böyle bir şey olup olmadığını da bilmiyoruz.  

Ya Cübbeli için söylenenler? 

Efendi hazretlerinin vekâlet bakımından Cübbeli’yi göstermediği çok net. Hiç kimsenin de böyle bir iddiası yok. Kendisi de iddia etmiyor zaten. “Ben Efendi hazretlerinin emriyle şunu şunu yaptım”ın dışında bir iddiası yok.

Siz neden cübbe ve sarık giymiyorsunuz?

Hiç giymedim. İnşallah bundan sonra giyerim. Burada şunu da not etmek isterim. Bazı kişiler benim Cübbeli’ye rakip olmaya çalıştığımı, bu sebeple ona saldırdığımı falan zannediyorlar, böyle bir şeye tevessül küçüklük olur, bana bir şey kazandırmaz. Ama cübbe sarık sorunuz vesilesiyle bildireyim; böyle bir niyet aklımın ucundan geçseydi, cübbe sarık giyerek bu işe soyunurdum, zira bizim cemaatimizde bu mesele, cübbe sarık, prim yapar. Ben de böyle bir fırsatı değerlendirmeyecek kadar enayi biri değilim. Yapmadığıma göre? Demek dert başka. Biz kimsenin şahsına da düşmanlık beslemeyiz, ahlakımız buna müsaade etmez. Ancak gördüğümüz kötü amellere düşman oluruz ki, bu da o amelin sahibi için bir kazançtır. Özellikle Cübbeli’nin Teke Tek programında kâinatın efendisine ve sahibine yapılan hakaretlere ses çıkarmaması bizleri çileden çıkardı. Yoksa Cübbeli’nin faaliyetlerine nasıl karşı çıkarız? Allah rızası için yaptığı her işte de arkasında dururuz. Yeter ki bu kadar savrulmasın. Derdimiz anlaşılıyor herhalde.

USTAOSMANOĞLU SÖYLEŞİSİNİN TAM METNİ

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?