12 Nisan 2012

15 soruda 28 Şubat, Batı Harekât Konsepti ve Batı Çalışma Grubu

28 Şubat dönemine ilişkin soruşturmaya ilişkin ilk dalganın Batı Çalışma Grubu faaliyetlerini merkez aldığı anlaşılıyor

28 Şubat dönemine ilişkin soruşturmaya ilişkin ilk dalganın Batı Çalışma Grubu faaliyetlerini merkez aldığı anlaşılıyor. Batı Çalışma Grubu çalışmaları, Genelkurmay İkinci Başkanı olarak Çevik Bir'in imzası bulunan Batı Harekât Konsepti'ne dayanıyor.

28 Şubat süreci ve döneme ilişkin belgelerin içeriğini soru ve cevaplarla ele alalım.

 

1- “28 Şubat süreci” ne anlama geliyor?

28 Şubat süreci, adını 28 Şubat 1997'de yapılan ve 8 saat 50 dakika süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısından alıyor. 28 Şubat sürecinde, Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi ve Tansu Çiller liderliğindeki Doğru Yol Partisi'nin ortaklığıyla kurulan REFAHYOL koalisyonu hedef alındı. Sürecin sonunda Erbakan 28 Haziran 1996'da oturduğu Başbakanlık koltuğunu Çiller'e devretmek üzere 30 Haziran 1997'de terk etti. Ancak yeni hükümeti kurma görevini partisinden çok sayıda milletvekili istifa ettirilen Çiller değil, dönemin ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz aldı ve REFAHYOL koalisyonu sadece bir yıl yaşayabildi.

 

'Yaptırım' uyarısı içeren MGK açıklaması

 

2- 28 Şubat 1997'deki MGK'dan sonra ne açıklandı?

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında yapılan toplantıda iki önemli metin hazırlandı. Metinlerden birisi, MGK'dan sonra yapılacak açıklamaydı. 4 maddelik bu açıklamanın son maddesi “Toplantıda bilhassa Anayasa ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti  Devletine karşı çağdışı bir kisve altında  zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş” ifadesiyle başlıyor ve izleyen paragraflarda “laikliğin sadece rejimin değil demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı olduğu” vurgulanıyordu. Laikliğin tehdit altında olduğu savunulan bildirinin sonunda açıkça “yaptırım” ifadesi kullanılmıştı:

“Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konuda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir.”

 

18 maddelik 28 Şubat kararları

 

3- MGK'da kararlaştırılan ikinci metin neydi?

Ünlü MGK kararları. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ile MGK üyesi bakanların da imza attığı kararlar toplam 18 maddeden oluşuyordu.

Kararların özünü “laikliğin korunması için yasaların uygulanması, gerek görülüyorsa yeni yasal düzenlemeler yapılması; tarikat bağlantılı yurt, okul ve vakıfların denetim altına alınması;  zorunlu temel eğitimin kesintisiz olarak 8 yıla çıkarılması; Milli Eğitim'in ihtiyaç düzeyinde din adamı yetiştirmesi; dinî tesislerin Diyanet, yerel yönetimler ve ilgili makamların koordinasyonuyla yapılması; tarikat faaliyetlerine son verilmesi; irticaî faaliyetleri nedeniyle ordudan atılanlar üzerinden TSK'yı dine karşı gösteren yayınların kontrol altına alınması; TSK ile ilişiği kesilen personelin kamu kurumlarında çalıştırılmaması; TSK'ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için alınan tedbirlerin bütün kamu kuruluşlarına ve özellikle üniversite ve eğitim kurumlarında da uygulanması; aşırı dinci kesimin faaliyetlerinin yasal ve idari yollarla önlenmesi; Anayasa, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Kanunu ve özellikle Belediyeler Kanunu'na aykırı faaliyetler ve faillerle ilgili yasal ve idarî önlemler alınması; Türkiye'yi çağdışı görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunarak kıyafet düzenlemelerine uyulması; silah ruhsat işlemlerinin yeniden düzenlenmesi; kurban derilerinin rejim aleyhtarı örgütlere gitmesinin önlenmesi; özel üniforma giydirilen koruma uygulamalarına son verilmesi; ülke sorunlarının çözümünü “millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alan girişimlerin önlenmesi ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmemesi” oluşturuyordu.

Sırasıyla özetlediğimiz bu 17 madde dışında diplomatik ilişkiler nedeniyle açıklanmayan, ancak daha sonra kamuoyuna yansıyan 10. madde de, İran'ın Türkiye'deki rejim aleyhtarı faaliyetlerinin önlenmesini içeriyordu.

 

Sürecin köşe taşı Genelkurmay'daki brifingler

 

4- 28 Şubat 1997'deki MGK kararlarından sonraki sürece damgasını vuran ne oldu?

Genelkurmay Başkanlığı'nda verilen brifingler. Başbakanlık binasının arkasındaki Genelkurmay karargâhındaki brifingler dizisi, 28 Şubat kararlarından iki ay sonra, 29 Nisan 1997'de başladı. Brifinglere yargı üyeleri, kamu yöneticileri, üniversiteler ve gazeteciler davet edildi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, 10 Haziran'da verilecek brifinge yargı mensuplarının katılmasına izin vermediğini duyurdu. Ancak bu duyuruya rağmen, başta yüksek yargı kurumlarının başkan ve üyeleri dahil olmak üzere brifinge katılım yüksek düzeyde oldu. O kadar ki, daha sonra AKP hükümetlerinde Milli Savunma Bakanı olacak Vecdi Gönül de, Sayıştay Başkanı olarak 10 Haziran 1997'de verilen brifinge katıldı. Genelkurmay, “yoğun istek üzerine” yargıya verilen brifingi 12 Haziran'da tekrarladı. Arada, yani 11 Haziran'da Genelkurmay'a gazeteciler davetliydi. “Gerekirse silah kullanırız” başlıkları, bu brifingin ardından atıldı.

5- Brifingler nasıl yapılıyordu?

Brifinglerde açılış konuşmasını Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, sunumları AKP iktidarı döneminde, 2004 yılında Jandarma Genel Komutanlığı'na atanan Fevzi Türkeri yapıyordu. O sırada Tümgeneral olarak Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma Dairesi Başkanlığı görevinde bulunan Türkeri'nin yanı sıra Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Saner, Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Çetin Doğan, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Tuğamiral Ruhsar Sümer'in de aralarında bulunduğu askeri yetkililer katılıyordu. Genelkurmay Başkanlığı Orbay Salonu'nda perdeye yansıtılan metinler, şemalar ve fotoğraflar eşliğinde yapılan brifinglerde yeri geldiğinde diğer askeri yetkililer de söz alıyordu.

 

Brifinglerde duyurulan önemli kararlar

 

6- Brifinglerde neler anlatılıyordu?

Ana mesaj; REFAHYOL hükümetinin laik cumhuriyete tehdit olduğuydu. Başbakanlığın arkasındaki Genelkurmay karargâhında tehditler sıralanırken Başbakan Necmettin Erbakan'ın fotoğrafları da, Başbakanlık Konutu'nda tarikat ve cemaat önderlerine verilen yemek bağlamında perdeye getiriliyordu.

Brifinglerde bu mesaj dışında yapılan en önemli açıklama; Genelkurmay'ın cumhuriyete yönelik tehdit değerlendirmesini değiştirdiği ve Korgeneral Çetin Saner tarafından duyurulan “Batı Harekât Konsepti” ile bu konsepte dayalı olarak kurulan “Batı Çalışma Grubu”ydu.

Türkeri'nin sunduğu brifing, “Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin İslami kurallara göre düzenlenmesini esas alan siyasal İslam'ın, bütün irticaî ve radikal unsurların ulaşmak istediği nihaî hedef olduğu” ifadesiyle başlıyordu. Bu akımların “çok partili siyasal düzene geçişin ardından verilen tavizler sonucu demokrasi şemsiyesi altında çalışmalarına hız verdiği, laik devlet olgusunun sulandırıldığı” anlatılıyordu. Daha sonra, güncel irticaî gelişmelerin sıralanmasına geçiliyor ve bu bölüm, doğrudan hükümetin adı telaffuz edilerek şu ifadelerle başlıyordu:

“Şimdi önem ve önceliğine binaen, siyasi İslam'ın gelişimi doğrultusunda irticaî faaliyetlerdeki önemli olayları arz edeceğim.

Haziran 1996 ayında, bugünkü koalisyon hükümetinin oluşturulmasını müteakip irticaî kesimin siyasal İslam'ı gerçekleştirme yolunda başta teşkilatlanma ve kadrolaşma olmak üzere, planlı ve hızlı bir ivmeyle tüm alanlarda yoğun faaliyetlere giriştiği görülmüştür.

Bu kapsamda; laikliğe aykırı söz ve davranışları ile tanınan bazı tarikat liderlerine devrim yasalarına aykırı kıyafetleriyle geldikleri Başbakanlık Konutu'nda yemek verilerek bu çeşit kişilerin devlet katında itibar gördükleri ve eylemlerini hoş karşılandığı kanıtlanmaya çalışılmış, böylelikle siyasal İslam taraftarı sempatizanlarına kimlik kazandırmak maksadıyla olumlu mesaj verilmiştir.

Brifingde daha sonra Kayseri'den Sincan'a gözlenen gelişmeler özetleniyor, “irticaî kesimin sahip olduğu” medya ve sermayeye işaret ediliyor, bu yayınlarda PKK'nın görüşlerinin tartışmaya açıldığı, “Milli Gençlik Vakfı ile (kapatılan) HADEP'in cumhuriyet rejimine karşı ortak mücadele başlattıkları” öne sürülüyor, ardından İran, Libya, Suudi Arabistan ve Sudan, Türkiye'deki faaliyetleri bağlamında ayrıca ele alınıyordu.

 

'Lüzumunda silah kullanırız'

 

7- Gerekirse “silah kullanılacağı” nasıl dile getirildi?

Brifingde yukarıda özetlediğimiz sunuş yapıldıktan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) kararı şöyle duyuruldu:

“Buraya kadar arz edilen iuç ve dış gelişmelerin Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef alması, Cumhuriyet'in temel niteliklerine karşı özellikle laikliği dinsizlik olarak algılayan siyasal İslamcı bir zihniyetin hâkim olması yönünde gayret sarf edilmesi,

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin durumdan vazife çıkarmak ve İç Hizmet Kanunu'na göre verilen ana görevleri doğrultusunda tehdidi yeniden değerlendirmesi keyfiyetini ortaya çıkarmıştır.

Bu noktadan hareketle; bilindiği üzere TSK'nın görevi, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde 'Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır' şeklinde belirlenmiştir. Bu madde 1935 tarihli İç Hizmet Kanunu'nda da (Ordu Dahili Hizmet Kanunu – D.A) aynı şekilde ifade edilmektedir.

Bu görev TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 85/1. maddesinde 'Vazifesi, Türk yurdu ve cumhuriyetini iç ve dışa karşı, yüzumunda silahla korumak' şeklinde ifade edilmiştir.

Bu nedenle, dışarıdan gelebilecek bir tehlikenin bertaraf edilmesi TSK'nin bir görevi olduğu gibi, Anayasa tarafından belirlenen Cumhuriyet'in niteliklerini değiştirmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik olarak içeriden ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı Türk yurdunun ve Anayasa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin korduma ve kollanması TSK'nın görevidir. TSK bu görevini yapabilmek için dış tehdidi olduğu gibi iç tehdidi de değerlendirmek zorundadır. Bu husus, Türkiye'nin milli askeri stratejisinin vazgeçilmez bir öğesi olup, hayatî millî menfaatlerimizin bir neticesidir.”

 

Birinci öncelikli tehdit ve Batı Çalışma Grubu

 

8- Genelkurmay “tehdit” değerlendirmesini tek başına nasıl değiştirdi?

Brifingde, “iç tehdit değerlendirmesinin TSK'nin aslî görevi olduğu ve mevcut mekanizmaya aykırı bir işlem yapılmadığı, bilakis Genelkurmay Başkanlığı'nın yasa gereği re'sen (kendiliğinden) yapmak zorunda olduğu bir görev olduğu, durumdan vazife çıkarmanın da askerin görevleri arasında bulunduğu” savunuldu. Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanı Türkeri, Genelkurmay Başkanlığı ve MGK'ya ilişkin mevzuata dikkat çektikten sonra şunları söyledi:

“Bu itibarla; Türkiye'deki irticaî faaliyetlerin yarattığı tehdidin, Genelkurmay Başkanlığı'nca bölücü terör tehdidiyle aynı düzeye çıkarılmasında  izlenen usul de, yürürlükteki mekanizmaya uygundur.”

9- Batı Çalışma Grubu, iç tehdit değerlendirmesinin değiştirilmesine bağlı olarak mı kuruldu?

Evet. Tümgeneral Fevzi Türkeri bu durumu, brifingde şöyle ifade etti:

“İrticaî faaliyetler TSK tarafından değerlendirilerek 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan MGK'da başlıca gündem maddesini olmuştur. Ancak bundan sonradır ki, TSK irticaî faaliyetleri iç tehditte bölücü terör ile aynı seviyeye, yani birinci önceliğe yükseltmiş ve bu duruma bağlı olarak Batı Çalışma Grubu oluşturulmuş ve faaliyete geçirilmiştir. İşte bu teşkilatın oluşturulması ile TSK tarafından siyasal İslam'ın ülke genelinde resmi çıkarılarak irticaî faaliyetlere ilişkin ülke boyutundaki genel görüntü tüm yönleriyle yakınen takip ve kontrol altında izlenmektedir.”

Türk Ceza Kanunu'nun devlet düzenini değiştirmeye yönelik din propagandasını yasaklayan 163. maddesinin kaldırılmasının boşluk yarattığının da savunulduğu brifingler, “Tek millet, tek vatan, tek devlet, tek dil, tek bayrak” ifadeleriyle sona eriyordu.

 

28 Şubat sürecinin temel belgesi

 

10- Batı Harekât Konsepti nedir?

28 Şubat 1997'deki MGK kararlarından sonra oluşturulan yeni “İç Güvenlik Harekât Konsepti” bağlamında kaleme alınan Batı Harekât Konsepti, 28 Şubat sürecinin inşasındaki temel belgelerdendir.

Bu konsepti kamuoyuna açıklayan ilk isim, Genelkurmay'daki brifiglerin açılış konuşmasını yapan Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner'di. Saner, açılış konuşmasında brifinglerin amacını “Anayasa'da esasları belirtilen Cumhuriyet rejimini yıkarak, yerine dinî esaslara dayalı siyasal İslam düzenini kurmak isteyen irticaî unsurların ulaştığı boyutları gözler önüne sermek”olarak açıklıyor ve bu yolda geliştirilen “Batı Harekât Konsepti”ni, İç Güvenlik Harekât Konsepti'nden hareketle  şöyle özetliyordu:

“Bu (İç Güvenlik) konseptle, teröre karşı etkin etkin bir mücadele sürdürülmüştür. Bugün ise bölücü terör örgütü tehdidinin yanı sıra irticaî unsurlar, eylem ve faaliyetleriyle Cumhuriyet rejimini aşındırmış ve halen ulaşmış olduğu boyutları itibarıyla bölücü terör örgütüyle birlikte iç değerlendirmemizde birinci öncelikli tehdit konumuna gelmiştir.

TSK, yasaların kendisine vermiş olduğu vazife doğrultusunda giderek artan irticaî faaliyetleri değerlendirmiş ve buna istinaden Batı Harekât Konsepti'ni oluşturmuş ve nasıl daha önce iç güvenlikle ilgili bir teşkilat yapmış ise bu konsepte istinaden de Batı Çalışma Grubu'nu kurmuştur.”

 

Batı Harekât Konseptindeki imza ve içerik

 

11- Batı Harekât Konsepti belgesi kimin imzasını taşıyor, içinde ne var?

Belge, o sırada Genelkurmay 2. Başkanı olan Çevik Bir'in imzasını taşıyor. Ancak Bir'in imzasının üzerinde “Genelkurmay Başkanı emriyle / Namına” ibaresi bulunuyor.

Yaklaşık 20 sayfalık belgede “DURUM” ana başlığı altında önce “İrticaî faaliyetlerin halihazır durumu” alt başlığına yer veriliyor. 22 madde içeren bu alt başlık, brifing metinlerine paralel bir özetten sonra, “Sonuç olarak; Atatürk'ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde görülmeyen irticaî bir tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır. Ülkenin içinde bulunduğu durum tehlikeli bir gidişin sinyallerini vermektedir. Ülkemiz sonu belli olmayan bir karanlığa doğru hızla yol almaktadır” ifadesini içeriyor.

“DURUM” ana başlığı altında yer verilen ikinci alt başlık “İrticaî faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair değerlendirme” ifadesini taşıyor. Bu alt başlık altında da, “Gelir dağılımı dengesizliğinden kaynaklanan tehdit”, “İşsizlikten kaynaklanan tehdit”, “Türk milletinin dinine, örf ve âdetlerine bağlılığından kaynaklanan tehdit”, “Eğitim sisteminden kaynaklanan tehdit”, “Diğer devletlerin rejim ihraç gayretlerinden kaynaklanan tehdit”, “İrticacı örgüt, tarikat, vakıf ve derneklerin mali gücünden kaynaklanan tehdit”, “Yazılı ve görsel basın ve yayın organlarından kaynaklaan tehdit” ve “Anayasal ve yasal mevzuat” başlıkları yer alıyor.

 

'2000 yılında iktidarı ele geçirecekler'

 

“İrticaî hareketlerin yakın gelecekteki durrumuna dair değerlendirme” 2000 yılına ilişkin şu projeksiyonla sona eriyor:

“Tamamıyla irticaî örgüt ve partilerin lehine, laik ve demokratik cumhuriyet taraftarlarının aleyhine gelişen bu şartlar ve ortamda süratle değişiklik sağlanamadığı takdirde 2000 yılında meşru yoldan iktidarı ele geçirecekleri ve yanlarına aldıkları halk desteğiyle de Cumhuriyet'in temel niteliklerinde istedikleri şekilde değişiklik yapacakları, eğer bugünden ciddi ve köklü tedbirler alınamaz ise önümüzdeki birkaç yıl içinde mücadele etme ve önlem alma imkânının bile kalmayacağı değerlendirilmektedir.”

Batı Harekât Konsepti belgesinde “DURUM”dan sonraki ikinci ana başlıkta “MÜCADELE ESASLARI” yer alıyor. 23 maddeden oluşan ve “psikolojik harekât”a ağırlık verilen bu bölümde; “irticaî basına karşı Atatürkçü çizgideki kurum, kuruluş, dernek ve basının desteklenmesi; köy uygulamalarına başvurulması; TSK dışındaki Atatürkçü oluşumların neler yapabileceğinin planlanması; gericiliğe karşı olan ancak ilmî yetersizlik ve yol-yöntem bilmediği için etkisiz kalan kişi, kurum ve basın organları mensuplarının aydınlatılması ve yönlendirilmesi; mümtaz bilim ve din adamları kanalıyla irticacıların kendi silahlarıyla vurulması; devletteki kadrolaşma ve kilit makamlara getirilenlerin takip edilmesi ve tespitlerin adli makamlara iletilmesi; subay-astsubay ve güvenilir devlet memurlarının öğretmen eşlerinin gönüllü olarak irtica faaliyetlerinin beşiği olan okul, dersane ve yurtlarda görev almalarıyla buraların kontrolünün sağlanması; oluşturulan Batı Çalışma Grubu'nun elemanlarının mücadelede en güçlü öğe olan psikolojik harekât kursundan geçirilmesi; Batı Çalışma Grubu'nda her kademede irticaî olay ve faaliyetlerle ilgili bir bilgi bankası oluşturulması; bilgi bankası için çok iyi bir istihbarat ağı oluşturulması” talimatları sıralanıyor.

Bu bölümde ayrıca “Türk aydının halktan kopuk” olduğu belirtiliyor  ve  “Ülkenin sürüklendiği karanlığı gören laik kesim TSK'nın varlığından ve bir gün mutlaka bu gidişata dur diyeceğinden emin olmanın rahatlığı ve uyuşukluğu içindedir” ifadesi kullanılıyor.

 

'Bahsedilen gün gelmiştir...'

 

12- Batı Harekât Konsepti'nde “siyasi iktidar” doğrudan söz konusu ediliyor mu?

Evet. Hem durum tespitinin yapıldığı bölümlerde bu yönelim dikkat çekiyor, hem de belgedeki son ana başlık olan “SONUÇ”ta, “Sorun bir yanıyla bir siyasal iktidar meselesidir. Bu nedenle soruna halkın sahip çıkması ve geniş bir cephe oluşturması gerekmektedir. Bu hususu gerçekleştirmede TSK gereğinden fazla öne çıkmadan ve günlük siyasi mücadelenin içerisinde görünmeden Atatürkçü güçlere gereken desteği vermelidir” deniliyor.

Belge şu paragrafla sona eriyor:

“İçinde bulunduğumuz şu dönemde, 'Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni tekrar okumaya ve iliklerimizde hissetmeye ihtiyacımız olduğu inancındayım. Bahsedilen gün gelmiştir. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri bu mücadeleden de yüzünün akıyla çıkacaktır. Muhtaç olduğu kuvvet damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Gereğini arz/rica ederim.”

 

BÇG'nin fişleme talimatı

 

13- Batı Çalışma Grubu nasıl çalıştı ve ne oldu?

BÇG, istihbarat çalışmalarına ağırlık verdi ve Başbakanlık personelinin de katılımının sağlandığı çalışmalarda “fişleme” uygulamalarıyla dikkat çekti. BÇG, REFAHYOL'un ardından 55. Hükümeti kuran Mesut Yılmaz döneminde Başbakanlık Takip Kurulu olarak çalışmalarını sürdürdü, AKP iktidarı döneminde lağvedildi.

28 Şubat döneminde onbaşı Kadir Sarmusak tarafından Deniz Kuvvetleri'nden dışarı çıkarılan 5 Mayıs 1997 tarihli aşağıdaki belge, Batı Çalışma Grubu çalışmalarının belgesel bir özetini oluşturuyor.  “Deniz Kuvvetleri Komutanı Namına / Emriyle” Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Aydan Erol'un imzasını taşıyan belgeyi aynen aktarıyorum:

İLGİ: Dz. K.K.lığının 1 Mayıs 1997 gün ve İSHT. 3429-1-97/İKK.Ş (307) sayılı yazısı

1.Batı Çalışma Grubu faaliyetlerine yönelik olarak ilgi ile gönderilmesi istenen bilgi ve raporlara ilave olarak aşağıda belirtilen bilgilerin de derlenmesi ihtiyacı doğmuştur. İl ve ilçelerdeki:

a.Tüm dernek, Vakıflar, meslek Kuruluşları, İşçi ve İşveren Sendikaları ve Konfederasyonları,

b.Yüksek Öğrenim Kurumları (Fakülte, Yüksek Okul ve Enstitüleri),

c.Yurtlar (Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı Kurum ve Kuruluşlara bağlı yurtlar)        

d.Üst düzey yöneticiler (Vali, kaymakam, Büyükşehir Belediye Başkanları) ile diğer mülkî makamlarda bulunan görevlilere (Müdür, Daire Başkanları) ait biyografiler, anılan şahısların siyasi görüş/yönleri,

e.İl Genel Meclis ve Belediye Meclis üyeleri,

f.Siyasi Parti İl ve İlçe yönetim kadroları,

g.Yerel TV, radyo, gazete, dergi ve diğer basın-yayın kuruluşları,

2.Anılan bilgilerin değerlendirilmesinde gizliliğe azami dikkat gösterilecek, gerektiğinde bölgedeki diğer askeri makamlar ile işbirliği yapabilecektir. Temin olunan bilgiler 12 Mayıs 1997 tarihine kadar Ek’te belirtilen formatlara uygun olarak bilgisayar ortamında hazırlanarak yazılı ve disketlere kayıtlı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na GİZLİ/KİŞİYE ÖZEL gizlilik derecesinde gönderilecektir. Bu tarihe kadar temin edilemeyenler, teminini müteakip bekletilmeksizin aynı usullerle gönderilecektir.

14- Çevik Bir 28 Şubat sürecinin neresinde, süreç nereye uzanabilir?

Kamuoyunda, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanlarının da önüne çıkacak kadar odağında bulunuyor. Sincan'da tankların yürütülmesi üzerine “Demokrasiye balans ayarı yaptık” sözleriyle dikkat çeken Çevik Bir, PKK'nın önemli ismi Şemdin Sakık'a aitmiş gibi gösterilen kurgu ifadelerde Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ismi “PKK'dan para alıyor” gibi gösteren “andıç” skandalında da öne çıkan isimdi.

İlginçtir; Çevik Bir ve dönemin simge isimlerinden Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, daha sonra komuta kademesinde dışlanan isimler oldular. Genelkurmay 2. Başkanlığı'ndan 1. Ordu Komutanlığı'na atanan Çevik Bir'in, Genelkurmay Başkanı olmak için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na uzanma planına onay verilmedi ve emekliye sevk edildi. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı'na aday olmaya yönelen Bir, bu girişiminde de destek bulamadı. Özkasnak da, 28 Şubat sürecinden sonra terfi ettirilmedi ve TSK içinde tasfiye edilen isimler arasında yer aldı.

15- 28 Şubat'ta emir – komuta zinciri içinde hareket edilmesi ne anlama geliyor, soruşturma nereye uzanabilir?

Soruşturma dönemin Genelkurmay başkanlarına kadar uzanabilir. Nitekim, Çevik Bir'in Batı Harekât Konsepti altındaki imzası “Genelkurmay Başkanı emriyle / Namına” başlığı altında yer alıyor.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e de verilen brifing dizisinin de Genelkurmay Başkanı talimatı ve bilgisi dahilinde Genelkurmay Karargâhı'nda yapıldığı biliniyor.

Ancak soruşturmanın 28 Şubat kararlarını mı, yoksa kararların ardından yukarıda özetlediğimiz süreci mi esas aldığı henüz bilinmiyor. Kararların esas alınması durumunda, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakanı Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ile MGK'nın diğer sivil üyelerinin MGK kararlarının altındaki imzaları tartışma gündemine gelecek.

Anayasa uyarınca cumhurbaşkanları sadece “vatana   ihanet”le suçlandıkları için Demirel'e uzayacak bir soruşturma 28 Şubat kararlarının ancak “vatana ihanet” sayılması durumunda söz konusu olabilecek.

Bu nedenle Demirel'in durumu Kenan Evren'inkinden farklı görünüyor. Evren, “Cumhurbaşkanı” olarak değil “darbe yapan Genelkurmay Başkanı” olarak yargılanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?