26 Ekim 2017

Ekonomi 2019 seçimlerinde kimin yanında olacak?

Ekonominin geleceğini içeride yaşanacaklardan çok dışarıda yaşanacaklar belirleyecek

Altyapı üstyapıyı belirler, demişti Marx. Altyapıyla ekonomiyi, üstyapıyla devlet, partiler gibi kurumları kastediyordu. Gerçi altyapının üstyapıyı belirlediğini söyleyenler daha sonra yine Marksistler tarafından “ekonomik indirgemecilikle” suçlandı (Marksist jargonda çok kötü bir şey) ama araştırmalar, ekonomiyle “üst yapı”, daha doğrusu siyaset arasında sıkı bir ilişki olduğunu gerçekten de doğruluyor. Bu ilişki Türkiye’de şöyle işliyor: Ekonomi büyürse iktidar partisinin oyları büyüyor, düşerse düşüyor. (Marx’ın söylediği tam bu değildi, kabul.)

Ekonomi ile siyaset arasındaki ilişkinin Türkiye’deki en dramatik örneklerinden biri, tarihin en ağır ekonomik krizini yaşadığımız 2001 yılından kısa süre sonra yapılan seçimlerde merkez sağ partilerin ve Ecevit’in DSP’sinin siyaset sahnesinden silinmesiydi.

Ama illa 2001’deki bu kadar büyük kırılmalar yaşanmasına gerek de yok. Mahfi Eğilmez, “İktidar Partisinin Oy Oranı ile Ekonominin Büyüme Oranı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Deneme” başlıklı yazısında şöyle diyordu:

“Büyüme oranındaki değişimin iktidarın oy oranı için bir ipucu olduğu kanısını taşıyorum… Seçimlerde iktidar partisinin aldığı oy oranıyla seçim öncesi üç çeyreğin ortalama büyüme oranı arasındaki korelasyon katsayısı 0,81 çıkıyor.”

Peki ekonomi şu anda siyaseti nasıl etkiliyordur acaba? Ve daha önemlisi, 2019 seçimlerinde nasıl etkileyebilir?

Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 5.1 büyüdü. Yıl genelinde yüzde 5’in üzerinde büyümesi bekleniyor. Bu, yüksek denebilecek bir oran. Öyle veya böyle, Türkiye ekonomisi son yıllarda kaybettiği büyüme ivmesini yeniden kazanmış görünüyor. (“Öyle veya böyle”si, KOBİ’lere dağıtılan KGF kredileri, vergi indirimleri ve AB’deki ekonomik düzelmeye paralel ihracatın artması olarak sayılabilir. Tabii bunlara dolardaki küresel gerilemeyi de eklemek lazım.)

Son günlerde, güncel seçim anketlerinin sonuçlarıyla ilgili bilgiler “internete düşmeye” başladı. İki seçim arası dönemlerde hep olduğu gibi rivayetler muhtelif. İktidar partisinin oylarının (kararsızlar dağıtıldığında) yüzde 50 seviyesinde dolaştığını söyleyen de var (mesela Konda), yüzde 40’ın altına indiğini söyleyen de.

Sokağın nabzını tuttuğunu iddia edenlerden değilim. Tutturduğum seçimler de oldu, ıskaladıklarım da. O nedenle hislerime veya taksicilerle, berberlerle vb. yaptığım mini anketlere güvenmek yerine, rakamlara bakmayı tercih ederim. Öyle yapınca kendimi, Konda’nın haklı olabileceğini düşünürken buluyorum. (“Gerçekçilik güzel bir şey değil” demişti, fantastik edebiyatın büyük ustası Lovecraft.)

Fakat daha seçimlere çok var. Türkiye, geçelim bir buçuk yılı, iki haftada bile çok büyük değişimlerin yaşanabildiği bir ülke. 2002 seçimlerinde siyaset sahnesinin darmaduman olmasına yol açacak 2001 krizi meydana gelmeden kısa süre önce, 2000 yılında, gazetelerde “Ekonomi süper!” diye manşetler atıldığını çok iyi hatırlayacak kadar uzun zamandır ekonomi gazeteciliği yapıyorum.

Türkiye ekonomisinin gelecek yıl, bu yılki ivmesini yakalayıp yakalayamayacağı şüpheli. Hattâ epey zor.

Çünkü her şeyden önce bu yıl büyümeye doping etkisi yapan “baz etkisi” gelecek yıl olmayacak. (Baz etkisi derken, ekonominin geçtiğimiz yıl darbe girişiminin de etkisiyle gösterdiği kötü performansı kast ediyorum. Büyüme göreceli bir şey olduğu için, geçtiğimiz yıla baktığımızda bu yıl çok hızlı gidiyormuşuz gibi görünüyor. Sadece Türkiye ekonomisinde değil, şirket bilançolarında da aynı durum söz konusu.)

Ama ekonominin geleceğini zaten içeride yaşanacaklardan çok dışarıda yaşanacaklar belirleyecek. T24’teki önceki yazılarımdan birinde anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye ekonomisiyle küresel ekonomi arasında artık çok güçlü bir ilişki var. 

Televizyonlardaki ekonomi programlarına çıkan piyasa yorumcularını izliyorsanız, ABD Merkez Bankası Başkanıyla yatıp ABD Merkez Bankası Başkanıyla kalktıklarını görüyorsunuzdur. Haksız da değiller. Doların 3.40’a mı ineceğini 4 TL’ye mi çıkacağını, bizim Merkez Bankası başkanı kadar (hatta belki ondan da çok) ABD Merkez Bankası’nın izleyeceği faiz politikası belirleyecek.

Amerika ve Avrupa Merkez Bankaları, 2008 küresel krizinden bu yana “parasal genişleme” politikası izliyor. 2008 krizinin 1929 benzeri bir buhrana dönüşmesini engellemek için dünyaya trilyonlarca dolar para pompaladılar. Amerika ve Avrupa’da faizler o kadar düştü ki, paranızı götürüp bankaya yatırdığınızda, bir yıl sonra size daha azını veriyorlardı. Yani aslında eksi faiz uyguluyorlardı. “Paranı bankaya koyacağına git harca kardeşim, maksat ekonomi canlansın” politikasıydı bu.

İyi de harca, harca, nereye kadar? Paranı bankaya koymayıp iPhone 6 aldın, iPhone 7 aldın, iPhone 8 aldın. E sonra?

Küresel sermaye kendi ülkesinde kazanamaz olunca, “Kazanç Çin’de bile olsa alıp gidip alınız” şiarıyla, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişen piyasa ülkelerine milyarlarca dolar akıttı. Bu süreç, bütün dünyada “varlık fiyatlarının” yükselmesine yol açtı.

Sadece borsalar değildi manasız şekilde yükselen, gelişen piyasa metropollerinin kuş uçmaz, kervan geçmez soaklarındaki iki göz evlerin fiyatları bile ikiye, üçe katlandı. İnsanlar emlak sitelerine baktıkça kendilerini zengin hissetmeye başladılar.

Tabii kimse, “ABD ve Avrupa merkez bankaları, krizden kurtulmak için parasal genişleme politikası izledi. Bunun sonucunda dünyada varlık fiyatları şişti” falan demedi. Onun yerine, “Allah razı olsun iktidar partisinden, onun döneminde evimin, dükkanımın, arsamın fiyatı üç katına çıktı” demeyi tercih etti.

Bana soracak olursanız bu mekanizma, son on beş yılda Türkiye siyasetini, merkez - çevre ilişkisinden de, dinin siyasetteki etkisinden de daha fazla açıklar. (Evet, altyapı hâlâ üstyapı belirliyor. Ama Marxistler "ekonomik indirgemecilik"le suçlanmamak için onu kabul etmek istemiyor.)

Ama her ilacın bir yan etkisi var. Amerikan ve Avrupa Merkez Bankaları, büyük buhranı önlemek için parasal genişleme ilacını içince, varlık fiyatlarında köpük oluştu.

Bağdat Caddesi’nde o evin değerinin 1 milyon dolar edeceğine inanıyor musunuz yani gerçekten? Boş verin yahu, kim inanır buna.

Buna, yani varlık fiyatlarının aşırı şişmesine “köpük” deniyor. Dünyada bir “köpük” var. Ve patladığında hep birlikte çakılacağız.

Peki köpük ne zaman patlayacak?

Bu konuda iki görüş var: İyimserler ve kötümserler.

İyimserler şu ara çoğunlukta. Örneğin IMF, dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 3.6, gelecek yıl yüzde 3.7 büyümesini bekliyor.

Ama farklı görüşte olanlar da var.

2008 krizinin gelişini öngördüğü için adı “kahin”e giden iktisatçı Nouriel Roubini, varlık fiyatlarında oluşan köpüğün, istikrarsız bir dönemin kapılarını açtığı görüşünde. Köpük hemen patlamasa bile, bundan sonra yaşanacak her şok, önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinin fırtınaya tutulmuş fındık kabuğu gibi sallanmasına neden olacak, diyor Roubini. Eğer haklıysa kemerleri bağlamakta yarar var.

2019’a nasıl gireceğimizi belirleyecek bir başka değişken, Amerikan ve Avrupa Merkez Bankalarının izleyeceği politika.

ABD Merkez Bankası, bir süre önce parasal genişletmeyi bitirerek faizleri yavaş yavaş yükseltme kararı aldı.

Faizlerin yükselmesi, yüksek getiri peşinde dünyaya dağılan küresel sermayenin bir kısmının eve, yani Amerika’ya geri dönmesi demek.

Amerikan Merkez Bankası’nın faizleri hangi hızda artıracağı belli değil. Bu konuda da iki eğilim var: Şahinler ve güvercinler. Şahinler, faizlerin daha hızlı yükseltilmesini savunuyor.

Ama bugüne kadar güvercinlerin dediği oldu. Onlar belirleyici pozisyonda kalırsa ABD Merkez Bankası bu Aralık’ta faizi bir kez artırdıktan sonra gelecek yıl sadece iki artışa gidecek.

Faizler her seferinde 0.25 puan arttığı için, yüksek getiri peşindeki küresel fonların dişinin kovuğuna bile gitmiyor. Sıcak para, ipini koparmış boğa gibi Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelerdeki varlıklara saldırmaya devam ediyor. (Borsanın 110 bine yükselmesinin başka bir açıklaması olabilir mi?)

Peki ya Amerikan Merkez Bankası’nda ipler şahinlerin eline geçerse?

Başkan yakında değişiyor. Trump şu aralar başkan adaylarıyla görüşmekle meşgul. Adaylar arasında şahinler de var.

Trump’ın, 3 Kasım’da başlayacağı Asya turu öncesinde yeni başkanı açıklayacağı söyleniyor.

Kaos Teorisini duymuşsunuzdur: Dünyanın bir köşesinde bir kelebek kanat çırpınca, öbür köşesinde fırtına olurmuş. Trump, vereceği kararın, dünyanın öbür yanında fırtınaya yol açabileceğini biliyor mudur acaba?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?