16 Mayıs 2018

Dün Londra'da ne oldu? Dolar neden 4.50'ye dayandı?

"Piyasaları düşman bellediğinizde savaşı kazanamazsınız"

"Bir tekne iyi yapılmışsa, iyi dengelenmişse, fazla yüklenmemişse ve sert bir rüzgarda başıboş gidiyorsa dalgalar altından kayıyormuş gibi görünür. Denizcilik teriminde buna dalga sürmek denir. Şimdiye kadar dalgaları çok iyi sürmüştük. Ama sonunda dev bir dalga bizi derinlere batırdı.”

Böyle der Edgar Allen Poe, “Girdaba İniş” adlı öyküsünde. Poe’nun denizdeki girdap için söyledikleri, dün para piyasalarında yaşanan girdap için de geçerli. Dünya piyasalarını dün dev bir dalga salladı. Bazı gemiler bu dalgayı “sürerken” bazıları altında kaldı. Türkiye altında kalanların başında geliyordu. Neden böyle oldu? Dolar neden 4.5’e dayandı?

Dünkü küresel dalganın sebebi, Amerika’da perakende satışlarıyla ilgili aylık istatistikti. Rakamlar, Amerika’daki mağazaların satışlarının çok iyi gittiğini gösteriyordu. Amerikan ekonomisi istim üzerindeydi. Bunun etkisiyle 10 yıllık Amerikan tahvillerinin faizi son yedi yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 3.06’ya yükseldi.

Yüzde 3, “psikolojik eşik” olarak değerlendiriliyor. Faiz yüzde 3’ü geçince, yüksek getiri peşinde dünyanın başka ülkelerine (Bu arada Türkiye’ye de) giden sıcak para ülkesine geri dönmeye başlıyor.

Amerikan tahvilinin faizinin yüzde 3.06’ya çıkması, “Sıcak para gelişmekte olan ülkelerden kaçacak” endişesiyle, bu ülkelerin para birimlerini vurdu. Brezilya Real’i yüzde 2, Güney Afrika Rand’ı yüzde 2.5, Rus Rublesi yüzde 1.4 düştü. TL’deki düşüş de yüzde 2 civarındaydı.

Dalga göğe yükselince, herkes geminin sağlam olup olmadığını sorar. Bu ülkelerden bazılarının gemisi sağlam, bazılarının değildi. Türkiye, gemisi sağlam olmayanların başında geliyordu. Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin gemisinin ne kadar zayıf olduğunu dün şu sözlerle anlatıyordu:

  • “Bir yıl içinde vadesi gelecek dövizli ödemeler toplamı 186 milyar USD + 55 milyar USD cari açık = 1 yıl içinde bulunması gereken dış finansman tutarı = 241 milyar USD. Bunun farkında mıyız?”

Türkiye, gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 6’sına ulaşan cari açığını finanse edebilmek için sıcak paraya muhtaç. Sıcak para hiçbir ülkeye, kara kaşı, kara gözü için gitmez. Para için gider. Sıcak para, faizden para kazanır. İşte Türkiye için zurnanın zırt dediği yer burası. Erdoğan, haftalardır, aylardır, faize karşı olduğu mesajını veriyor. Önceki gün faizin tüm kötülüklerin anası olduğunu söylemişti. Dün bu söylemi bir adım ileri götürdü ve Londra’da katıldığı televizyon programında, enflasyonun düşmesi için faizin düşmesi gerektiğini, Başkan seçilince para politikasının yönetiminde daha aktif bir rol alacağını söyledi. Bu sözler, doların 4.5’e doğru yolculuğunu başlattı. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in yöneticisi Dietmar Hornung, Erdoğan’ın sözünden endişeli oldukları yorumunu yaptı. Erdoğan’ın Londra’ya yaptığı ziyaretin amaçlarından biri, yabancı yatırımcıya güven vermekti. Oysa tam tersi sonuca yol açtı.

Cumhurbaşkanı’nın Londra’da düzenlediği toplantıya katılan yatırımcılardan biri şöyle diyordu:

“Erdoğan, piyasanın bir avuç spekülatörden oluştuğunu düşünüyor. Muhatabının spekülatörler değil, Türkiye’deki sıradan insanlar olduğunu ve onların faizin düşmesini istediğini söyledi.”

Aynı toplantıya katılan bir başka yatırımcı şunları söylüyor:

“Erdoğan yüksek faizin enflasyonda yükselişe neden olduğunu söyledi. Bu görüşe katılmıyorum.”

Londra’da Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in düzenlediği toplantıya katılan bir başka fon yönetici ise noktayı koyuyor: “İçeride istediğiniz kişiyi düşman seçebilirsiniz. Ama piyasaları düşman bellediğinizde savaşı kazanamazsınız.”

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?