04 Ocak 2019

Bu aslında muhafazakârlığın krizi: Anadolu sermayesinin devrimci barutu tükendi

Türkiye, 10 bin dolarlık gelirini 20 bin dolara çıkarabilmek için üretiminde yüksek teknolojinin payını artırmak zorunda

Önce başlıktaki “devrimci barut” deyiminin silaha doldurulan barutla bir ilgisinin bulunmadığını belirteyim de, durduk yerde başıma iş açılmasın. "Devrimci barut" sosyal bilimlerde, ilericilik vasfı biçilen toplumsal gruplar için kullanılan bir deyim. Örneğin Marx’a göre burjuvazinin Fransız İhtilali sırasında “devrimci barutu”, yani toplumu ileriye taşıma rolü vardı. Ama sonra ilerlemenin önünde bir engele dönüştü, devrimci barutu bitti.

AKP’nin, Gaziantep, Denizli, Konya, Kayseri gibi yeni sanayi merkezlerinde gelişen Anadolu sermayesinin (Eski adıyla “Anadolu Kaplanları”) desteğiyle iktidara geldiği konusunda sanırım herkes hemfikir.

1980’lerde Özal’ın başlattığı dışa açılma Anadolu şehirlerinin küresel ekonomiye entegre olmasını sağlamıştı. Bu sayede Denizli, havlu ve bornoz üretiminde dünyanın en önemli merkezlerinden biri haline geldi; gazetelerde “Beyaz Saray’ın havluları Denizli’den” gibi haberler çıkmaya başladı... Gaziantep, makine halısında Belçika’yı yakaladı, geçti. Dünya halı piyasasına bu şehir yön vermeye başladı.

2000’lere geldiğimizde Anadolu sermayesi ekonomik açıdan iyice palazlanmıştı. Ama Ankara tarafından kaale alınmıyordu. Devletin bütün imkânları, bütün teşvikler, krediler, İstanbul’daki büyük sermayeye akıyor, yasalar, yönetmelikler; tebliğler, büyük burjuvazinin çıkarlarına uygun şekilde hazırlanıyordu.

Ankara-İstanbul eksenindeki düzen Türkiye’yi iyi yönetiyor olsa amenna. Ama 2001 Krizinde ortaya çıktığı gibi ekonomi çamura saplanmıştı. 2002 seçimi öncesindeki 14 yılın 7’si krizlerle geçmiş, yolsuzluklar her yeri kaplamıştı.

Anadolu sermayesinin desteğiyle iktidara gelen AKP’nin ilk yılları ekonomide atılıma tanık oldu. 2002-2008 arasında kişi başına düşen milli gelir 3 bin dolardan 10 bin dolara çıktı.

Ama orada tıkandı kaldı. “10 bin dolar gelire AKP getirdi, 20 bin dolara o götüremez” başlıklı yazımda belirttiğim gibi 2008’de kişi başına gelir 10 bin 436 dolardı. Bugün kaç dolar? 10 bin 272 dolar. Ekonomi on yıldır patinaj yapıyor.

Buna iktisatta “orta gelir tuzağı” deniyor. Türkiye inşaat ve geleneksel sektörler öncülüğünde 10 bin dolara geldi ama 20 bin dolara gitmek için vites değiştirmek, yüksek teknolojinin payını artırmak zorunda. Aksi takdirde daha yıllarca 9 bin - 11 bin dolar bandında gidip geleceğiz.

Peki bütün bunların Anadolu sermayesi ve “devrimci barutla” ilgisi ne?

Türkiye’de bu gelişmeler olurken dünya ekonomisi de yerinde durmadı, büyük bir dönüşüm yaşadı.

2000’lerin başında Anadolu sermayesi iktidarı İstanbul sermayesinden devralırken Amerika’da internet patlaması yaşanıyordu. Kısa süre önce kurulan Google, Ebay, Amazon gibi şirketler milyarlarca dolarlık değerlere ulaşmışlardı. Kapitalizm kabuk değiştiriyordu.

Dijitalleşme Amerika ile sınırlı kalmadı, dünyanın başka yerlerine de sıçradı. Çin’de kurulan e-ticaret sitesi Alibaba.com akıl almaz bir hızla büyüyerek dünya ticaretine yön vermeye başladı.

İnternet çılgınlığına bir süre sonra biyoteknoloji çılgınlığı eklendi. Bir laboratuvar ve birkaç patentten ibaret biyoteknoloji şirketleri milyar dolarlık değerlere ulaştılar. (Bunun iyi örneklerinden biri, Amerika'da kurduğu biyoteknoloji şirketi Samumed ile 2.8 milyar dolar servete sahip olan ve en zengin Türkler listesinde 3. sıraya çıkan Osman Kibar'dır.)

Sonuç: Bugün geleceği artık dijital ekonomi temsil ediyor. Türkiye, 10 bin dolarlık gelirini 20 bin dolara çıkarabilmek için dijital dönüşümünü tamamlamak, üretiminde yüksek teknolojinin payını artırmak zorunda.

Ama bir sorun var: Dijital ekonominin hammaddesi iyi eğitimli işgücü ve özgür düşünce ortamı.

Hiç düşündünüz mü Anadolu’dan neden hiç başarılı dijital şirket çıkmıyor? (Babaları güçlü siyasi bağlantılara sahip -mesela eski belediye başkanı- birkaç girişimciyi hariç tutuyorum.)

Merkezi Gebze’de bulunan Türkiye’nin en büyük yazılım şirketlerinden birinin patronu kısa süre önce katıldığım bir toplantıda şunları söylüyordu:

“Burada eleman bulmakta çok büyük sıkıntı çekiyoruz. Açıkçası burada yatırım yapıyor olmanın, özellikle beyaz yakalı ve yüksek kalite eleman açısından bize bir avantajı olmadı. Onları Gebze’de yaşatamadığımız sürece, sosyal dokusuyla düşünmediğimiz sürece olmuyor. Bu nedenle kurumumuzun önemli bir kısmını Ankara’ya taşıdık. Daha kaliteli eleman bulmak için bir üniversitedeki teknoparkta faaliyete başladık. İzmir’de de faaliyete geçtik. Yani elemanı nerede bulursak biz oraya çadır kuruyoruz.”

Türkiye’nin dijital ekonomideki başarılı şirketleri Gebze’de veya Anadolu’da değil, Levent, Karaköy, Maslak, Davutpaşa, Kozyatağı ve Ankara’da da ODTÜ’de (ODTÜ Teknokent) toplanmış durumdalar.

Nedeni basit: Çünkü yazılımcılar (Eğer Türkiye’yi terk etmemişlerse), sosyal hayatın olmadığı, iş çıkışı arkadaşlarıyla bira içebilecekleri bir tane bile mekanın bulunmadığı, sevgililerine sokakta serbestçe sarılamayacakları yerlerde yaşamak istemiyorlar. (Buna Gebze de dahil.)

Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil, dünyada da böyle. Dijital ekonominin merkezi Silikon Vadisi’nin Amerika’nın muhafazakâr eyaletlerinden birinde değil, ilericiliği ve farklılığa kucak açmasıyla tanınan Kaliforniya’da kurulması tabii ki bir rastlantı değil.

“Ekonomi kadar muhafazakârlığın da krizi: Anadolu sermayesinin devrimci barutu tükendi” derken işte bunu kastediyorum.

Formül net: Türkiye, 10 bin dolarlık gelirini 20 bin dolara çıkarmak için yüksek teknolojinin payını artırmak, dijital ekonomiye ayak uydurmak zorunda. Ama mevcut toplumsal ve siyasi yapı, buna olanak tanımıyor. (Bunun bir de eğitimle ilgili boyutu var, o ayrı bir yazının konusu.)

Kısacası bir zamanlar Türkiye için ilerici bir nitelik taşıyan muhafazakârlık bugün kapitalizmin gelişiminin önünde bir ayak bağına dönüşmüş durumda...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?