09 Şubat 2014

'Yaşananlara dair ne varsa, kahkaha atarak yazıyorum'

1982 doğumlu Delila’nın yaşamı 2007’de dağlarda sonlandığında, sırt çantasında taşıdığı günlükleri onu yalnız bırakmıyor. Aynı günlükler şimdi de bizi Delila’lara bağlıyor

1982 doğumlu Delila’nın yaşamı 2007’de dağlarda sonlandığında, sırt çantasında taşıdığı günlükleri onu yalnız bırakmıyor. Aynı günlükler şimdi de bizi Delila’lara bağlıyor.

Delila’yı tanıyor musunuz? Şarkılarını dinlemişsinizdir belki. Sahi hiç dinlediniz mi? İç dünyasına girip onu tanısaydınız, içi boşalmış değerlere ısrarla tutunmanızı fısıldayan sesi es geçecek, iflas etmiş yaşamın çürümüş payandalarına tutunmak zorunda kalmayacaktınız. Daha da önemlisi, egemenlerin kirlettiği, çarpıttığı gerçekleri, onların otoritesinden kurtarıp, doğru yerine oturtacak; ruhunuzu ve zihninizi nefret ve kinle zehirleyenlerin karşısına dikilecektiniz.

Şimdiye kadar devlet, toplumsal bilinçaltındaki düşman imgesiyle, bizi öbür yanımızdan kopardı. Zira tüm kötülükleri bir düşmana havale etmek en kolayıydı. Ama bunun, yaşamın en ucuz, en hain, sevinçsiz, insan ruhunu karanlıklarda yok eden bir yöntem olduğunu biliyor muyduk peki? Dağlardaki “teröristlerin birlik ve bütünlüğümüzü bozmak….”,  “vatanı bölüp, parçalamak”, en önemlisi de -sözüm ona- güvenli yaşamlarımızı tehdit ettikleri mesajlarıyla uzun yıllardır dezenforme edildiğimizi söylemeye gerek var mı? Bu ucuz düşmanlık masallarıyla ruhumuzun nasıl kirletildiğini, gerçeklik algımızın bozulduğunu itiraf etmek zorundayız artık.

Hasan Cemal, Delila, Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri’nde, Delila’yı dağdan indirip, bizden koparılarak uzaklaştırılmış diğer yanımızla buluşturuyor. Peki kimdir Delila? Aslında Delilalar demek daha doğru olacak. Delila, şimdiye kadar dağlarda ölen Mizgin, Zozan, Zilan, Botan, Neval, Rojbin, Gülan…gibi binlerce Kürdün ortak adı değil sadece; ortak duyumsamalar, ortak hedefler, umutlar, zaferler, hayal kırıklıkları ve en önemlisi de gençliği(miz) demek. Ama daha da önemlisi, insanın başkaldıran yanı, cesareti, masumluğu, karmaşıklığı, hayal kırıklığı, haksızlığa karşı isyanı demek.

 

Gri, kumaş kaplı defter…

Cemal’in kitabına konu olan “Kürtlerin Sezen Aksu’su” Delila şarkı söylüyor. Sesi oldukça güzel. Bir de günlük tutuyor. Kitap da zaten Delila’nın dağdaki ve okul yıllarındaki günlüklerinden oluşuyor. Yani kendisinden arda kalanlardan. Aslında Jitem ve “Terörle Mücadele”den kurtarılanlar demek daha isabetli olacak. Üç defterden oluşan söz konusu günlüklerin ikisi Delila’nın lise yıllarına, bir diğeri de dağdaki yaşamına ait. Defterlerden birini şöyle tarif ediyor Cemal; “gri kumaş kaplı. Kapağında yine bezden kalem yeri var, bir de tükenmez kalem sokulmuş içine. Sayfaları kareli olan ciltli bir defter.” Sadece günlükler değil tabii, Delila’nın annesini, yakınlarını bulan Cemal, onun kısa yaşamıyla ilgili tanıklıkları da yine onların ağzından bize aktarıyor.

Peki Silvan’da doğan ve yaşamı Silvan’la sınırlı olan Delila’da dağa çıkma fikri nasıl oluşuyor? Delila’nın ağabeysi başta olmak üzere, yakınlarının çoğu öldürülüyor. İlkokulda Kürtçe konuştuğu için dayak yiyor. Silvan’da kadınlar, Hizbullah tarafından pantolon giymemeleri, başlarını bağlamaları konusunda tehdit ediliyor. “Bir gün öğle vakti feryat sesleri geldi. Semra arkadaş, üç kişi tarafından balyozla başı ezilerek öldürülmüştü. Örtünmeyi reddetmişti çünkü.”

 

Benim meskenim dağlardır, dağlar…

O yıllarda (1990’lar) Silvan’ın ve tüm bölgenin toplumsal arka planını, korku filmi  senaryolarının bile sınırlarını zorlayan unsurlar belirliyor. Yaşama yönelik umutları en canlı olanlara ise tek bir yol düşüyor -tıpkı Delila gibi- dağları mesken tutmak.

“Benim meskenim dağlardır, dağlar…” diyen huzurlu, yumuşak bir ses kulağımıza kadar geliyor. Bir şiir hiç bu kadar gerçek olmamıştı diye düşünüyor insan. Zira Sabahattin Ali’nin dizeleri, Delila’nın içinde sahici yerini buluyor.

Aslına bakılırsa, Delila’nın günlükleri, dağlarda edebiyatçıların, sanatçıların, düşünürlerin, şairlerin de öldürüldüğünü bas bar bağırıyor. Zira Delila’nın yazdıklarının satır aralarında insanlık adına kafa yoran bir düşünürün, bir sanatçının yaratımlarının ipuçları gizleniyor. Fırtınalı bir ruh var karşımızda. Zaman zaman kaygılar –gizli- varoluşsal zeminlerde geziniyor. İnsanın olumlu-olumsuz bütünlüğünü sorguluyor. Slogan düzeyinde ifadelere de rastlanıyor yer yer. Ama coşkulu, romantik, çocuksu ruh her zaman ağır basıyor. Günlüklerde kendini ele veren en baskın hal bu. Böylelikle kentlerin en gelişmiş noktalarında yaşayan bireylerde bulunamayacak sorgulayıcı bir zihin yapısı gözden kaçmıyor.

Şöyle diyor örneğin; “Biz gerillalar belki ülkeyi kurtarmak için geldik. Ama aslında bir çoğumuz değişik nedenlerden kaynaklı geldik. Bazılarımız bireysel arayışlarımızdan, bazıları ailenin baskısından, bazılarımız düşmanın baskısından vs. birçok nedenden dolayı geldik. Yani anlaşılan, ülkeyi sevmek ya da kurtarmak için değil. Yani bir bilinç olayı ile değil. Belki şu an bir bilinç olayı var ama –bana göre- yine aynı. Bir düşüncenin ilerleyişi olabilir. Ama anlamanın ilerleyişi değil.”

 

Güzel yoldaşlar, size kocaman öpücükler…

Delila’nın günlüklerini, tüm önyargılardan, ideolojik kalıplardan arınarak okumak gerekiyor. Zira Delila’nın sevgi, aşk, yaşamın güzelliği, doğa, çiçekler, bulutlar, müzik, ayrılık, hasret, ölüm, dağların sisi, dostlukla, yoldaşlıkla yoğrulmuş cümleleri, kentlerde bizden koparılarak alınmış yanımızın dağlarda gezindiğinin güçlü ifadesi niteliğinde.

“Everbaş Gerillam! Sana şu anda en inancı anımı anlatayım. Şu anı…İçimdeki gülücükleri anlatayım. Hiç sönmeyecek ve hep olacak ve güçlenecek gülücükleri… Kuzey’e gidecek yoldaşlarımızı ve Reşit arkadaşı bölüğümüze davet ettik yemek için. Herkes kolektif bir elbirliğiyle bir şeyler yaptı. Yani gerilla kızlar yaratıcılıklarını gösterdi. Öyle güzeldi ki bu anlar. Zengin bir sofrayı sermek, donatmak… Ondan sonra yoldaşlarımızın gelmesi… O tebessümler, coşku…Bu bir ayrılma değil, kavuşmanın, buluşmanın izdüşümleriydi….

Rojbaş Gerillam! Şu anda sevgilimin yamacındayım. Ve Xezal arkadaşla ateş yakıp en güzel ruh gıdası olan müziği dinliyoruz. Hem de güzel kadın sesinin içtenliğiyle… Evet, sevgilim Avdilkuvi’nin küçük olan yamacında, kayalıklarda oturup hem güvenliği tutmaktayız, hem de doğanın bir gerillası olarak, yani bir savaşçı ve bütünleşen canlısı olarak tad alıyoruz hayattan… Evet gerillam, Tepeciyiz. Cihazımız da yanımızda ve Polat’ın çağrısı Xakurka alanında dolaşıyor. Neyse esas konuya dönelim…

İnsanlardan hiçbir şey esirgenmemeli. Örnek olarak; Şekerimiz vardı. Yol için alınmıştı. Ama çoktu. Arkadaşlarıma biraz dağıttım. Fakat Berçem arkadaş yol için olduğunu söyleyince… Yani sorun, insan yaklaşımı. İnsanlara olan sevgi. Tamam olabilir. Her insanın insanlara yaklaşımı farklı… Neyse… İnsanın insanı yaklaşımı çok dar. Bencillik olayı…

 

Rutin bir sınır ötesi operasyonu

Şu an hepiniz gözümün önünden gidip geliyorsunuz. Renas arkadaşın şımarıklığı ama saygılı ve özlü oluşu… Agir arkadaşın çocuksu davranışları… Welat arkadaşın kahkahası… Yaşananlara dair ne varsa kahkaha atarak yazıyorum. Aslında sizi öpmek isterdim ayrılırken… Ama şımarırdınız. Neyse neyse, kocaman öpücükler size. Tabii ya, Sabri arkadaşın kompleksi, kel kafasını unutmadım… Neyse güzel yoldaşlar, size kocaman çılgınca öpücükler… Aman kimse duymasın. Evet ve evet gerillam! Kadın gerillalar yolu koyulduk. Anılarla, özlemlerle ve yağmur altındaki kahkahalı çığlıklarla geldi…”

1982 doğumlu Delila, 1999’da dağa çıkıyor. Tarih, 23 Ağustos 2007’yi gösterdiğinde, çok sıcak bir günde, “11 gerilla dağların arasında, suya yakın bir yerde dinlenmeye” geçiyor. “Delila, su almak için aşağı doğru inmiş… Birden bombalar yağmaya başlıyor. Dicle Haber Ajansı, operasyona katılan bir korucuya dayanarak şu haberi veriyor: 23 Ağustos akşamı rutin sınır ötesi operasyon kapsamında TSK birlikleri ile, Uzungeçit kırsalında bulunduklarını… Burada sınıra top atışlarının yapıldığını… Askerlere, 8 kişilik bir PKK’li grubun bölgede olduğuna dair ihbarın geldiğini…”

Yaşamı 2007’de dağlarda sonlandığında, sırt çantasında taşıdığı günlükleri onu yalnız bırakmıyor. Aynı günlüklerin şimdi de bizi Delila’lara bağladığı gibi. Böylelikle ölenlerin “terörist” değil, birer insan olduğunu anlama olanağını yakalamış bulunuyoruz. Yok edilmeye çalışılan benliğimizle bizi yüzleştirdiği için de bunu bir şans olarak görmekte yarar var. Tüm bunlar için kitabın yazarına ne kadar teşekkür edilse azdır.

 

DELİLA

Hasan Cemal

Everest Yay. 2014. S, 267

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!