04 Ağustos 2017

Elleri ters kelepçelenen park

Her metre karesine onlarca demir bariyerin düştüğü Yoğurtçu Parkı, bugünlerde müdavimlerini korkutucu bir dehlizden geçirircesine karşılıyor

Kadıköy Yoğurtçu Parkı bugünlerde sürreal bir durum yaşıyor. Hani bazen rüyalarınızda bir labirent içinde kendinizi kaybolmuş gibi hissedersiniz ya, öyle bir durum…  Her gün olmasa da, zaman zaman sakinliğinde dinlendiğiniz,  kenarındaki ırmağın akmayıp da balçık gibi kımıl kımıl olduğu için -temizlenme adına- Şule İdil Dere gibi birçok cana mal olduğu o ırmağın yanındaki parktan bahsediyoruz… Zira bu park bir-iki gün önceden itibaren gözaltına alındı.

Yoğurtçu Parkı’nın aynı zamanda bölgenin toplumsal belleği olduğunu da söylemeye gerek var mı(!) Irmak yanı hariç –neredeyse- hemen bitiminde konutların yer aldığı yerlerden çıplak gözle görülerek doğal bir koruma altında olan ender parklardan biri olarak bir agora işlevi de görüyor. Zira bir çok sivil-siyasi oluşumun bir araya gelerek ortak söz ve davranış inşa etmesinin zeminlerinden birini oluşturuyor Yoğurtçu Parkı.

Söğütlüçeşme, Hasanpaşa, Bahariye, Moda… gibi birçok irili ufaklı bölgenin yamacında bir vaha gibi yer alarak bölge halkında güzel şeyler çağrıştıyor. Bu bir ormanın sınırsız yeşilliği ve kuytulukları olabilir… Oraya varmak için tek bir noktadan hareket etmeniz gerekmiyor. Çapı oranında çizdiği bütün sınırlarından sizi içine alıp sakinleşmeniz ya da ortak sözünüzü söylemeniz, çoğullaşmanız için bütün olanaklarını sunacak ama bugünlerde bunu yapamıyor. Zira ellerinden ters kelepçelenmiş durumda. Peki, bir park nasıl kelepçelenir?

Her metrekaresinde onlarca bariyer…

 

Her metre karesine onlarca demir bariyerin düştüğü Yoğurtçu Parkı, bugünlerde müdavimlerini korkutucu bir dehlizden geçirircesine karşılıyor. Karşılıyor derken yanlış anlaşılmasın, çarpıyor... Onlarca bariyer tel örgüleri arka arkaya geldiklerinde birbirlerinin boşluklarını çaprazlamasına kestiğinden, kalın bir perde oluşuyor. Bu yüzden tam da demir kafeslerin bittiği noktada ne var diye merak ediyor insanlar. Merak keskin bir itki. O kalın perdeyi nasıl deliyor (?) insanlar, kafeslere abanıp, gözlerini kısarak ne olup bittiğini görmeye çalışıyorlar. Tam da o esnada çevreye konuşlanmış binlerce polisten bir ikisi, ne olup bittiğini anlamaya çalışanları bulundukları yerden uzaklaştırıyor.

Sabah uyandıkları andan, günün sonuna kadar parkın -her zamanki- doğal görüntüsüyle haşır neşir olan bölge insanları şaşkın. Balkonlarından ürkerek labirentimsi bariyerlerin bittiği ama burada da çember içine alındığı alana bakıyorlar. O çemberimsi alanda neler oluyor? HDP milletvekilleri “Adalet ve Vicdan Nöbeti” yapıyor. İşte bütün mesele bu…

 

"Bu gecikmiş bir eylemdir!"

 

Adalet ve vicdan. Toplumlar ve tüm insanlar için ne kadar da gerekli bir şey. Adalet ve vicdanın olmadığı yerde barış ve huzur olur mu (?) Olmaz… Her parti, her sivil oluşum, her yapılanma vicdanı, adalet, hak ve hukuku olmazsa olmaz şiarı yapsa keşke…

Bir sis bulutunu yarar gibi görevlilerin denetiminden geçerek, o çemberimsi alanı dışarıdan seyretmeyip, -ki, zaten olanaksız- içeri girmeyi gerçekleştirdiğinizde, çok büyük bir başarı elde etmiş gibi oluyorsunuz… Uyanmanıza gerek yok! Rüyada değilsiniz… Ellerinden ters kelepçelenmiş bir parkın daraltılmış çemberimsi alanındasınız.   

Sorabilirsiniz kimi yere bağdaş kurmuş, kimi gruplar halinde bahçe tipi sandalyelere oturmuş sohbet eden insanlara, “burada neler oluyor?” diye…

HDP Parti Meclis Üyesi Mukaddes Erdoğdu Çelik, “bu gördüğünüz var ya, dışarının F tipi hapishanesidir” diyor. Demek F tipi denilen şey…? Buruk bir gülümseme… Şöyle devam ediyor: “Dışarıdan insanlar merak edip baktıklarında bile hemen koşarak bu insaları kovalıyorlar. İnsanlar korkuyor… Ama zaten bütün bunları korkutmak için yapıyorlar. Biz adalet nöbetimizi hak-hukuk mücadelesini yaygınlaştırmak için burada yapmaya karar verdik. Bu nöbetlerimiz devam edecek. Ama gelin görün ki, bize yönelik bir tecrit politikası uygulanıyor…”

HDP Kadın Meclis Sözcüsü Dilan Taşdemir ise çevredeki ilgiden memnun. Tüm baskılara rağmen çevredeki insanların ilgisinden, ziyarete gelmek için engelleri aşmaya çalışanların çabalarının umut verici olduğunu söylüyor. Ama diğer yandan da geç kaldıklarını dile getiriyor. Şöyle diyor Taşdemir: “Biz bu –vicdan ve adalet- eyleminde geç kaldık. Bu gecikmiş bir eylemdir. Ama ancak toparlanabildik. Üzerimizdeki baskılar, engellemeler… Bu gecikmişliğimizin nedeni. Biz bu eylemi Pazar günü (6 Ağustos) bitireceğiz. Bundan sonraki ayağımız Van. Ardından da İzmir var. Taa ki, vicdanı, adeleti, hak- hukuku, barışı getirene kadar devam edeceğiz…”

 

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!