27 Eylül 2016

Diyarbakır’dan Vicente Vallies’le birlikte Kolombiya geçti!

“Kolombiya’da sanmayın ki, bu süreç çok kolay kuruldu”

Savaş dehşetinin hayatla ilgili tüm beklentileri anlamsız kıldığı bu günlerde, Vicente Vallies yanımıza gelerek çok önemli şeyler söyledi. Söyledikleri, karşı karşıya gelen tarafların en umutsuz olunduğu anda bile uzlaşabileceği doğrultusundaydı. Üstelik bunun çok somut bir örneği olarak Kolombiya karşımızda duruyordu ve istersek Kolombiya’yı örnek alabilirdik. Çünkü, Kolombiya hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında öyle bir barış köprüsü kurulmuştu ki, bu köprünün bir daha yıkılmaması için başta kadınlar olmak üzere; ülkenin sağ ve sol kanadında yer alan tüm unsurları, sivil toplum kuruluşları, dini kurum temsilcileri, sermaye çevresi… tüm güçleriyle seferber olmuştu. Böyle dedi Vallies. 

Önceki gün, Diyarbakır’da Hein Heinrich Böll Stiftung Derneği ve DİSA (Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü)’nın birlikte gerçekleştirdikleri “Sekteye Uğrayan Barış Süreçlerini Canlandırmak” temalı toplantı gerçekten de Vallies’ın Kolombiya barış sürecini yakından takip etmesinden kaynaklı oldukça önemli tanıklıklar içeriyordu. Kolombiya hükümetiyle FARC arasındaki barış süreci sivil toplum kurumları sekretaryası temsilcisi olan Vallies, bu süreci yapılandırma işlevinin bir parçası olarak 11 yıldır Kolombiya’da yaşıyor. Kolombiya’da süren 55 yıllık savaşta toplam 220 bin insanın öldüğünün altını çizen Vallies, bunun yüzde 80’inin ise siviller olduğunu söylüyor. 

Artık yeter!

Ölümler bütün hızıyla sürerken ülke halkı “Artık yeter!” diyor. Ordunun şahin kanadı -her zamanki gibi- barış girişimlerinin önünde bir set oluşturuyor. Öte yandan her masa yıkıldığında da basın aracılığıyla FARC suçlu olarak gösteriliyor. Onların barış konusunda samimi olmayıp, daha da güçlenmek için fırsat yarattıkları yönünde bir suçlama bu. 

Vallies, müzakereyle, teslim olma çağrısı arasındaki farkın iki taraf için de barışa giden adımlarda kilit noktası olduğunu söylüyor. Barış sürecinin mimarlarından Kolombiya Devlet Başkanı Santos, 2010 yılıda savunma bakanı olduğu dönemde FARC’a yönelik oldukça sert mücadele yöntemleri kullanıyor. Ancak aynı Santos, 2010 yılında FARC’a müzakerelere başlamak için bir mektup da gönderiyor. Mektupta ise şöyle diyor: “Kamuoyu önündeki konuşmalarımıza bakmayın, halka ve basına söylediğimiz başka birşey, buna rağmen müzakere etmek istiyoruz. Brezilya ya da İsveç’e gidip konuşabiliriz.” 

Ama gerillaların yani FARC’ın güven duyması gerekiyor. Ve 2011 yılında Venezuella sınırında görüşmeler başlıyor. Santos, bu görüşmelere kardeşini gönderince FARC’ın güvenini de kazanmış oluyor. Şubat 2012’de birbirlerini tanıma aşamasına geçiyorlar sonra. Ve bu 6 ay sürüyor. Bütün bunlar olurken çatışmaların devam etmesi bu süreci etkilemiyor ama. Chavez üçüncü bir göz olarak müzakerenin orta yerine yerleşiyor... Zira kırılmaya çok uygun süreç var ve hassasiyet gerektiyor. 

Bugün gelinen durum…

“Kolombiya’da sanmayın ki, bu süreç çok kolay kuruldu” diyor Vallies. Birkaç  kez masaya oturulduğunu anlatıyor, tabii masaların nasıl yıkıldığını da. 1984-90 yılları arasında başlayıp devam eden barış görüşmelerinin 1998-2000 yıllarına devrolduğunda halen istenildiği gibi bir yol alınamadığı gerçeğini hatırlatıyor. Ancak sonra, bütün bunlar meyvesini veriyor. Taraflar üç hassas konuda anlaşmaya varıyorlar ilkin. En önemlisi ise şu; iki taratan da kimse yenmiyor, tabii kimse de yenilmiyor. Söz konusu olan ülkenin ve tüm toplumun çıkarları… Buna özellikle dikkat ediliyor. 

Yalnız, son masa Havana’da kuruluyor. Bu önemli; görüşmelerin başka bir ülkede yapılmasının tarafsızlığı koruması, etki altında kalma sorunlarını ortadan kaldırması gibi faktörleri olduğuna işaret ediyor Vallies. Hatta sürecin başarıya ulaşmasında önemli bir etken olarak görüyor, Kolombiya’da değil de Havana’da kurulmasını barış masasının. 

Öte yandan, siyasette hiç tanınmayan etkili sivil bir kişinin barış görüşmelerinde gösterdiği çaba da sürecin başarısının en önemli faktörleri arasında yer alıyor. Uluslararası desteğe gelince, bu başarıda onların da rolleri büyük. Tabii bir de kadınlar var. En önemli vurguyu kadınlara yapıyor Vallies. Barışın tesisi için kadınların yaptığı çıkışı ve sürdürdükleri çabayı “olağanüstü” olarak nitelendiriyor. Peki neden kadınlar? “Çünkü kadınlar, doğurdukları evlatlarının ölmesini artık istemediklerini… dile getirdileri için” 

Tüm diplomatik görüşmeler bir yana, kadınların ülkedeki sosyal yapılanmayı nasıl değiştirdikleri Diyarbakır Sümerpark’ta gerçekleştirilen toplantının neredeyse ana konusu oluyor. Kolombiya toplumunun katı ataerkil yapısının “çok güçlü” olmasından kaynaklı kadınların yaşadığı yıkımın büyük olduğu, ama kadınların gösterdikleri kararlılıkla bunu önemli ölçüde kırdıkları yönünde tespitleri var Vallies’ın. Toplumsal alanda var olmak için gösterdikleri çabayı, cinsiyet eşitliği taleplerini…asıl olarak barış konusunda koydukları istek ve tavırla yapılandırdıklarını, bunda da çok büyük yol katettiklerini belirtiyor. Zira kadınlar, gerek Kolombiya devletinin gerekse FARC’ın erkek egemen şiddetine karşı eşit mesafede durarak yaşamdan yana tavır alıyorlar. Bu tavrı çok değerli buluyor Vallies. 

Türkiye’de yapabilir…

Kolombiya’da barışın inşa edilmesinde bir hayli yol alınsa da, paramiliter yapıyla baş etmekte zorlanıldığına işaret ediyor Vallies. Zaten 200 bini geçen sivil ölümlerin önemli bir kısmını da (yüzde 80) paramiliter gruplar gerçekleştirmiş. Paramiliter mekanizmanın yapılanmasının kaynağı ise oldukça derinlere iniyor. Kolombiya’nın ve Vallies’ın deyimiyle “tüm dünyanın başına bela olan paramiliter güçler” barışın devamını sekteye uğratırlar mı bilenmez ama (Vallies de bilmiyor) gelinen aşama oldukça umut verici. Toplantıda bulunanlar da tıpkı bir kurtarıcı gibi Vallies’e Türkiye için de aynı barış tablosunun olup olmayacağı yönündeki sorularını soruyorlar. O da, “bunu Türkiye’de yapabilir” diye yanıtlıyor.  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!