09 Ocak 2019

Kaçın "yargı" geliyor...

Ben bugünün Türkiye'sinde yargı aygıtından, yani yargıçlardan, savcılardan ciddi ciddi çekiniyorum, korkuyorum

Yazının başlığını abartılmış bulabilirsiniz ya da mizaha başvurduğumu düşünebilirsiniz.

Yanılırsınız.

Ben bugünün Türkiye'sinde yargı aygıtından, yani yargıçlardan, savcılardan ciddi ciddi çekiniyorum, korkuyorum, ürküyorum ve sizleri de uyarmakta yarar görüyorum.

Epey hukuk yaladım. Gazeteci olarak bu ülkenin en kıdemli basın sanıklarından biriyim. Epey savcı ve yargıç tanıdım ve onlara stajyerlikten emekliliklerine kadar  "eşlik" ettim. Sıkıyönetim mahkemelerini, savcılarını, adli müşavirlerini ve hapishanelerini de epey, hatta fazla epey tanıdım.

Bugünkü yargı aygıtının benzerini bile görmedim. Burnundan kıl aldırmayan sıkıyönetim yargıçları bile kararlarını hukuka uyduramasalar da hiç olmazsa yürürlükteki Anayasa ve yasalara uydurmaya çabalarlardı. Çabalarında başarılı olanlar da vardı.

Sivil yargıda "Yazdığın bence suç oluşturmuyor. Ama yasa bunu suç olarak tanımlıyor ve yasa benim elimi kolumu bağlıyor" diyen bilge yargıçlar da tanıdım; duruşma sırasında avukatımın uzun savunmasını bir cemaatin organı gazetenin ardına çekilip, gazetenin birinci sayfasını benim ve avukatımın adeta burnuna dayayarak dinleyen yargıçlarla da karşılaştım.

Yine de...

Bugünkü gibisi?

Hayır! Yoktu.

*   *   *

Kitap yazmıyorum. O yüzden hepsini sayamam. Rasgele seçtiğim, aklıma ilk geliverenlerden bir kaçını sayacağım.

Düzenli Tırmık okurlarının artık ezberlediği ağırlaştırılmış ömür boyu hapse (yani kaldırılmasaydı idama) mahkum edilen Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'tan, HDP'nin kolunu kanadını kırmak için rehin alınan Selahatin Demirtaş'tan, Gültan Kışanak'tan, Figen Yüksekdağ'dan, İdris Balüken'den filan söz etmeyeceğim.

Ama avukat Selçuk Kozağaçlı'dan söz edeceğim. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) 46 yıllık bir meslek örgütü. Selçuk Kozağaçlı işte o saygın meslek  örgütünün genel başkanı. Onu Soma davasında hukukun gür sesini yükselttiği duruşmalardan hatırlayacaksınız. ÇHD, o uğursuz KHK'lerden biriyle kapatıldı. Yetmedi. Başkanı Kozağaçlı hukukçu meslektaşları(!) olan savcıların talebi ve yargıçların kararı ile tutuklandı.

Suç?

Güldürmeyin beni.

*   *   *

Peki üstüne önceki gün bir Tırmık yazılan Eren Erdem'e ne dersiniz?

Önceki akşam ve gece, sanırım ülkenin hukuk tarihinde görülmemiş bir "hukuk ayıbı" yaşadık. Önceki gün öğle saatlerinde 23. Ağır Ceza mahkemesince hakkında yurt dışına çıkış yasağı konarak tahliye kararı verilen gazeteci ve eski milletvekili Eren Erdem tahliye edilmedi.

Yanlış duymadınız. Bir mahkeme kararı birileri tarafından uygulanmadı.

Onun yerine savcının isteği üzerine apar topar toplanan 24. Ağır Ceza Mahkemesi 56 kalın dosyadan oluşan mahkeme tutanaklarını sınırlı saatler (hatta sınırlı dakikalar içinde) inceledi. Eren Erdem'in kaçma tehlikesi olduğunu saptadı ve "Türk milleti adına" karar verip hüküm kesti: Tutuklanmasına...

Dikkat edin "Tutukluluk halinin devamına" değil. Çünkü o, 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kaldırılmış, Eren Erdem için tahliye kararı verilmişti. Bu yeni bir karar ve bu bir tutukluluk kararı. Ama iki karar arasında saatler ve saatler var. İşte o "saatler ve saatler" arasında birileri bir mahkeme kararını uygulamadılar.

Tek cümle ile: Türkiye'de artık mahkeme kararları birilerinin talebi ya da talimatı ile uygulanmayabiliyor.

*   *   *

Son bir örnek vermekle yetineyim.

Pelin Ülker.

O bir gazeteci. O iyi bir gazeteci. Cumhuriyet'te iken benim kapı yoldaşlarımdan biriydi ve benim öğündüğüm genç meslektaşlarımdan biridir.

Hatırlayın "Paradies Papers" diye anılan ve dünyanın dört bir yanından siyasetçilerin, ünlü işadamlarının vergi kaçırmaktan kara para aklamaya kadar uzanan bir çemberin içine balıklama daldıkları kirli ilişkileri günışığına çıkaran şanlı bir gazetecilik eyleminde dünyanın en ünlü, en saygın gazeteleri arasında Türkiye'den yer alan tek gazeteyi, Cumhuriyet'i, Pelin Ünker temsil ediyordu.

İyi temsil etti. Binlerce ve binlerce sayfalık belgelerden çok önemli haberler süzdü. Bizimle birlikte Cumhuriyet'ten ayrıldığında, Avrupa medyasının pek çok ağır topu "Engin, bir sorsan, acaba Ünker bizde çalışır mı" diyerek benim kapımı çaldılar, telefonumu çınlattılar.

Pelin Ünker'in yaptığı ve o dönemde Cumhuriyet'te yayınlanan haberlerden biri dünün başbakanı, bugünün Meclis Başkanı Binali Yıldırım nam siyasetçi ile oğulcuklarının Malta'daki off-shore hesapları ve açıklanmaya muhtaç iş ilişkileri üstüneydi.

Meslek örgütümüz TGC, bu pırıl pırıl haberciyi yılın gazetecisi seçti.

Dün de Türkiye yargısı Pelin Ünker arkadaşımızı 1 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 8 bin 860 lira para cezasına çarptırdı. Ceza ertelenmedi. Son kararı Bölge İdare Mahkemesi (İstinaf) verecek.

Suç mu?

Dedik a Pelin Ünker, Binali Yıldırım'ın oğullarının Malta'da off shore hesapları olduğunu ve bu hesaplara ilişkin ayrıntıları haber yaptı.

"Bu nasıl suç olur" demeyin sakın.

2019 başında Türkiye yargısında gerçeği haberleştirmek ve halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründürmek suçtur.

Artık suçtur.

*   *   *

Şimdi dönün ve lütfen bugünkü Tırmık'ın başlığını bir kez daha okuyun.

Haksız mıyım?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim