23 Ağustos 2013

İslam ve demokrasi (2)

Dünden devam ediyoruz. Aslında dünkü yazının da, bugünkünün de başlığı “İslam ve Demokrasi” yerine “Din ve Demokrasi” olabilirdi. Çünkü İslam kadar Hristiyanlık ve Museviliğin de demokrasi ile ilişkisi sorunlu.

 

Dünden devam ediyoruz. Aslında dünkü yazının da, bugünkünün de başlığı “İslam ve demokrasi” yerine “Din ve demokrasi” olabilirdi. Çünkü İslam kadar Hristiyanlık ve Museviliğin de demokrasi ile ilişkisi sorunlu. (Budizmin, Hinduizmin, Taoizmin vb. İlişkisi üstüne aynı cümleyi kuramam. Çünkü bilgim yok. Yazdığım da nihayet bir gazete yazısı; bilimsel bir makale değil. Zaten öylesi beni aşar.)

Evet, başlık “Din ve demokrasi” olabilirdi ama ben yine de “İslam ve demokrasi”yi yeğledim.

İki nedenle. 

Bir: İstesek de istemesek de, “Yine mi ? Yahu bunları daha önce uzun uzun tartışmadık mı” itirazlarına rağmen İslam’ın demokrasi ile bağdaşıp bağdaşamayacağı tartışma gündeminde oturdu.

İki: Dolaylı ya da dolaysız tartışma Türkiye’nin de gündeminde.

Yoksa hristiyan dünyasında demokrasinin kurulup kurumsallaşması  belki islam dünyasından da zor ve kanlı süreçlerden geçti.

Ama geçti.

1789 Fransız Devrimi ve 1848 Batı ve Orta Avrupa devrimleri yurttaşların (Kulların değil yurttaşların) sadece soylular sınıfına karşı verdikleri iktidar mücadelesinden ibaret değil. Yurttaşlar en az aristokrasi kadar kilise ile de mücadele ettiler ve bu mücadele çok kanlı geçti. Lise kitaplarında sebebi anlatılmadan okutulan 17. yüzyılın “30 Yıl Savaşları”  kilisenin siyasal ve ekonomik egemenliğine karşı verildi ve yaklaşık 200 uzun ve kanlı yılın sonunda Kilise’nin siyasal ve ekonomik etkisi kazındı, Kilise  “kilise duvarlarının ardına” yollandı.

Bugün batı demokrasilerinde  Hristiyanlık ve demokrasi üstüne “Uyar mı, uymaz mı; bağdaşır mı, bağdaşmaz mı” gibi bir tartışma yok. Varsa bile çok dar çevrelerde. Ülke gündemlerinde yer alacak önem ve kapsamda değil.

*    *    *

Buna karşılık İslam dünyası demokrasi ile İslamın bağdaşıp bağdaşamayacağı sorusunu epey geç ve hâlâ noktasını koyamadan tartışıyor. Tartışmak zorunda da…

Bu tartışma Hristiyan dünyasının özellikle 11 Eylül saldırısından sonra çılgınlık düzeyine yükselen islamofobisinden (=İslam korkusundan) kaynaklanmıyor.

Hayır. Sorun doğrudan doğruya halklarının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki özgürlük ve demokrasi sorunlarıyla ilgili.

Demokrasi halkın kendini yönetmesi demek. Buradaki yönetme terimi geniş, çok kapsamlı bir içerik taşıyor. Örneğin ülkenin kaynaklarının nereye ve ne için kullanılacağı (Temsili demokraside partilerin ekonomik programları); kişiler; kurumlar arası anlaşmazlıklarda uygulanacak yasalar, kişiler ve kurumların eylemlerinde neyin suç sayılacağı ve ne gibi bir ceza ile karşılanacağı (Temsili demokraside partilerin hukuka, yargı aygıtına ilişkin programları); eğitimde öğrencilere ne öğretileceği, yani müfredat programı. Mesela evrenin, canlıların, insanın varoluşuna ilişkin ideolojik tercihler (Temsili demokrasilerde partilerin eğitim programları)…

Bu örnekler uzar. Ama gerisi sanırım okurlarca da kolayca tamamlanabilir.

Dikkat edilirse bunların hepsi kulların değil özgür bireylerin yaptığı kurallar, yasalar, programlar, siyasal, ekonomik, kültürel tercihler… İnsanlar yaptığı için de tartışılabilir,  eleştirilebilir en önemlisi değiştirilebilir.

Peki bir din (konumuz İslam) kendi yasalarını getiriyorsa; yaşamın hemen bütün alanlarında kurallar koymuşsa ne olacak ?

Din bir inançtır ve inanç tartışılmaz. Eğer o bu dünyaya ilişkin yasalar, kurallar getiriyorsa, onlar da tartışılamazlık zırhıyla korunurlar. Değiştirilemezler. Semavi yasalara, kurallara itiraz söz konusu olamaz. Sadece itaat esastır. Ya da o inançtan vazgeçmek…

İslam, Hristiyanlıktan epey farklı olarak bu dünyaya ilişkin pek çok kural, yasa getiriyor.

Ticarette (Mesela faiz) İslam dininin buyrukları var.

Kadın erkek ilişkisinde İslam dininin kuralları var.

Müslüman olmayanlara karşı yürütülmesi zorunlu eylemlerde İslam dininin buyrukları var.

Yani demokraside özgür bireylerin kabul ettiği yasalar, kurallar, ilkeler var ve dinde göksel (=semavi) yasalar, kurallar, ilkeler var.

Ve bunlar çelişebilir. Dahası çelişiyor da…

O zaman ne olacak?

Demokrasi kuralları mı, dinin buyrukları mı ?

*    *    *

Farkettiniz. Tartışmanın çetrefil ve yakıcı bir alanına girdik ve yerimiz yine bitti.

Yarın yazı günüm değil ama çare yok. İzin gününde de bu yazı dizisi devam etmek zorunda..

Yani.

Yarına…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim