15 Ocak 2019

Anayasa şey edilirse ne olur?

Türkiye'de az bilinen bir "hukuk cinayeti"nin öyküsünü aktaracağım

Hımmm!..

Bunu öngörmemiştim.

"CHP'yi şey etme, sonra şey olur" başlıklı dünkü Tırmık'a CHP'li tanıdık, tanımadık epey çok sayıda okurdan böylesine bir tepki rüzgarı eseceğini öngörmemiştim.

"Vay, Aydın Engin, ‘yetmez ama evet’ günlerine dönüp yeniden AKP'nin kayığında kürek mi çekmeye başladın" yollu çapsız sataşmalardan tutun da "Bugünlerde CHP'ye, onun adaylarına vurmak sana yakıştı mı" yollu eleştirilere  (eleştiri?) kadar bir dizi e-posta, Twitter üstünden dolaysız mesaja (DM) yağdı Allah yağdı.

Övgüler kadar sövgülere de şerbetliyim. O yüzden tepkilere öfkelenmiş değilim. Ama Anayasa'nın çiğnenmesi filan değil düpedüz, apaçık yok sayılmasının bu kadar önemsiz bulunması ürkütücü...

O yüzden yazılacak onca önemli konu varken aynı bağlamda bir ikinci Tırmık yazmak, "Anayasa yok edilirse" ne olur sorusuna bir kez daha cevap vermek farz oldu.

Ama önce bir uyarı: Alışılmıştan epey daha uzun bir tırmık olacak. Vaktiniz darsa atlayın, okumadan geçin. Yok, okumak niyetindeyseniz...

Buyrun.

*   *   *

İyi kötü, çarpık eksik, kör şaşı, topal aksak da olsa demokrasinin var olduğu bir ülkede Anayasa’nın çiğnendiği, ihlal edildiği olur. Yaptırımlar getirilir, çiğnenmesini önleyici hükümler konur, çiğneyenler cezalandırılır filan...

Ancak Anayasa'nın yok sayıldığı, tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde geçersiz kılındığı bir ülkede artık demokrasiden de, hukuk devletinden de söz edilemez. 

Bu ölçüde vahim, ürkütücü ve yurttaş güvenliğinin devletin zorba gücü karşısında tümüyle savunmasız bırakılması üstüne bırakın bir gazete yazısına, okkalı bir kitap cildine bile sığmayacak bir hukuk, özellikle "anayasa hukuku" literatürü var.

Keza Meclis Başkanı’nın Anayasa’nın açık hükmüne rağmen istifa etmeden bir siyasi  partinin adayı olarak yerel seçimlere katılması üstüne de medyada, özellikle dijital medyada çok kapsamlı ve derinlik içeren yorumlar,  değerlendirmeler yayınlandı.

Ama ben, bunları özetleyip aktarmak yerine Türkiye'de az bilinen bir "hukuk cinayeti"nin öyküsünü aktaracağım.

*   *   *

1970'li yıllarda Almanya'da Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) adını taşıyan ve siyasal mücadelesini tümüyle şiddet ve terör üstüne kurmuş bir örgüt vardı. Benzerleri İtalya'da, Japonya'da, Fransa'da, Yunanistan'da, Türkiye'de de bulunan RAF'in kurucu ve yönetici kadrosundan Andreas Baader, Gudrun Ensslin, Jan Karl Raspe ömür boyu hapse mahkûm edilmişlerdi ve Stammheim kasabasındaki Almanya'nın en yüksek güvenlikli hapishanesindeydiler. Hücrelerinde tek başlarına kalıyorlardı ve 24 saat gözetlenmekteydiler.

13 Ekim 1976'da dört Filistinli militan bir Lufthansa yolcu uçağını kaçırdı, Somali'nin Mogadişu havaalanına indirdi ve tutuklu RAF liderlerinin serbest bırakılmasını istediler. Alman özel harekat birlikleri uçağa başarılı bir baskın yaptı ve tüm rehineleri kurtardı. Filistinli militanlar da "etkisiz hale" getirildi.

O gece Almanya'da, sessiz sedasız bir kriz kabinesi toplandı. Toplantıya Başbakan, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, ana muhalefet partisinin genel başkanı ve güney eyaletlerinden birinin belediye başkanı katıldılar. Uçak kaçırma ya da benzeri eylemlerinin arkasının geleceği, soruna kısa ve kesin bir çözüm bulunması gerektiğinde mutabık kalındı.

Kısa ve kesin bir karar alındı:  16 Ekim 1976 gecesi Federal Almanya Anayasası iki saat süreyle yürürlükten kaldırıldı.

O iki saat boyunca Almanya anayasasızdı.

O gece Stammheim hapishanesindeki RAF tutuklularından Andreas Baader ve Jan Karl Raspe ve Gudrun Ensslin öldüler.

18 Ekim günü yapılan resmi açıklamada. Andreas Baader ve Jan Karl Raspe'nin kendilerini tabanca vurarak, Gudrun Ensslin'in ise kendini bıçaklayarak intihar ettikleri resmen açıklandı.

Resmi rapordaki ayrıntılar ilginçti. Andreas Baader’in ölümüne yol açan kurşun ensesinden girip alnından çıkmıştı. Solak olmasına rağmen sağ elinde barut izi bulunmuştu.

Tüm adli tabipler, intihar eden kişilerin ellerindeki silahı düşürdükleri konusunda görüş birliği içindeydiler ve Jan-Carl Raspe’nin “intihar”da kullandığı silah elindeydi.

Gudrun Ensslin’in vücudunda kuşku uyandırıcı kan oturmaları gözlenmekteydi ve bir kişinin kendini bıçaklayabileceği ancak defalarca bıçaklamasının mümkün olmadığı adli tıpta kabul edilen kesin bir veriydi.

Raporda ayrıca RAF liderlerinin hücrelerine hapishane gardiyan ve görevlilerinin değil, sadece Alman Gizli Servisi görevlilerinin girebileceği bir geçit bulunduğu özellikle belirtilmişti.

(RAF'e ilişkin bütün bu bilgi ve ayrıntıları Der Spiegel dergisinin eski yayın yönetmeni Stefan Aust'ın, "Baader-Meinhof Komplex" adlı ve bir gazetecilik anıtı kabul edilen kitabından aktardım).

16 Ekim 1976'yı 17 Ekim 1976'ya bağlayan gece yaşanan o iki saatten sonra Almanya Anayasası yeniden yürürlük kazandı. Sabahleyin Almanlar bir hukuk devletinin yurttaşları olarak uyandılar.

*   *   *

Yurttaşların devlete ve daha önemlisi, çok daha önemlisi devletin yurttaşlarına karşı yükümlülüklerini, sorumluluğunu, ödevlerini ve uymak zorunda olduğu ilkeleri belirleyen Anayasa'nın yok sayılması, yürürlüğünün kalmamasının, yurttaşların devletin zorba gücü karşısında savunmasız kalışının yol açabileceği sonuçlardan çok çarpıcı bir örnek aktardım.

Meclis Başkanı’nın istifa etmeden bir siyasi parti adayı olarak seçime katılması ile aktardığım örnek elbette orantısızdır. "Türkiye'de de benzerleri yaşanabilir" iddiasını ya da uyarısını yapmıyorum. Ama aktardığım örnek CHP'lilerin pek de önemsemediği, yeri göğü birbirine katmaya filan kalkışmadığı, Anayasa'yı açıkça yok sayan bir tutumun anlamını göstermek bakımından çok da anlamlıdır.

Yani Anayasa şey edilirse Meclis Başkanı istifa etmeden seçimde aday da olabilir; Anayasaya göre hapis yatması ve sadece bu kadarıyla cezalandırılması gereken suçlu yurttaşlar bir gece yarısı "şey" de olabilir...

Anayasa'nın şey edilmesi bu yüzden çok önemli ve bir o kadar da ürkütücüdür...

Ama CHP tepeleri ve bana dünkü Tırmık'tan dolayı fırça atan okurlar galiba bunun farkında değiller.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim