17 Eylül 2014

17 Aralık’tan bugüne yalanlan(a)mayan…

Cemaatle AKP arasındaki iktidar savaşının tarafı değilim, değiliz. Sadece ve sadece hukukun yanında saf tutanlardanız...

Beyler 

(Parantez açıyorum: “Beyler” dedim, çünkü sizin birinci takım silme sıvama erkek; kadının sizin cenahta göstermelikleri bir yana bırakırsak adı yok. O yüzden size böyle sesleniyorum. Sözü uzatmayayım. Sözüm sizleredir. Parantezi kapatıyorum. Kaldığımız yerden devam ediyorum). 

Hatırlayın (Zaten unutamazsınız, unutamayız): 

17 Aralık 2013’te, o güne kadar sadece kapalı kapılar ardında konuşulabilen; mesleğini ciddiye alan gazetecilerin bilip duyup ancak kanıtlayamadığı için haber yapamadığı bir dizi pislik ortalığa saçıldı. Dört bakan ve onların başının ses kayıtları yayımlandı. En hafif deyimi ile korkunçtu. Rüşvet, irtikap, yolsuzluk, devletin kaynaklarının yağmalanması önümüze serildi. İstifa eden bakanlardan biri “Ne yaptımsa Başbakan’ın talimatı ile yaptım, Başbakan da istifa etmelidir” dedi. 

17 Aralık’ı 25 Aralık izledi. 25 Aralık, 17 Aralık’ın üstüne tüy dikti. 
Ardından benzeri az görülür bir haber sağanağı başladı. At izi ile it izi birbirine karıştı. Hangi haber doğru, hangisi yalan, hangisi olup biteni saklamak, saptırmak içindir bilinemez oldu. 
Aslında dikkatli bakan, sorgulayıcılıktan geri kalmayanlar daha o günlerde fark etti. İlk şaşkınlığı atlatır atlatmaz özü özeti tek bir cümle kurdunuz: 

“Bu, bu hükümete karşı bir darbe girişimidir!.. 
Onu izleyen bütün cümleler, uzun ve kısa demeçler, uzun ve kısa yandaş yorumları hep bu cümlenin çeşitlendirilmesinden ibaret oldu. 

Kısa bir süre sonra siyasal literatüre bir deyim hediye ettiniz: Paralel yapı!.. 

O gün bugündür böyle gidiyor ve sadece böyle gidiyor. 
O günden bugüne söylenenleri, yazılanları taradım. Buna Türkçede “pösteki saymak” deniyor. Pöstekiyi saydım. Google yoruldu ben yorulmadım. 

Beyler! 

O gün bugündür her şeyi söylediniz, her söylediğinizi bir defa daha, bin defa daha yinelediniz. Ama bir defacık dahi şunu söylemediniz: 

“Hayır, bakanlarımız hırsızlık, yolsuzluk yapmamıştır; imar yolsuzluğuna bulaşmamıştır; para ya da mal olarak (mesela saat) rüşvet almamıştır…” 

Bunları söyleyenlere “Paralel yapının seçilmiş hükümete yönelen darbe girişimidir” diye cevap verdiniz. 

“Peki, tamam, iyi güzel de o ses kayıtlarında ortaya çıkanlar doğru mu değil mi” diye sorduk; cevap yine aynı oldu: Paralel yapının darbe girişimi…”

***

Beyler, 
O ses kayıtlarını paralel yapı mı, yoksa yeryüzünde böyle ince ve gelişkin teknik olanaklara sahip birkaç büyük devletten biri mi elde etti bilemem.

Elde edilen o ses kayıtlarını sizin “paralel yapı” dediğiniz Gülen cemaatine vererek mi kamuoyuna sızdırdılar, yoksa kendileri bizzat sızdırdılar da ihale Gülen cemaatinde mi kaldı, onu da bilemem. 

Beni çok da ilgilendirmiyor. Cemaatle aranızdaki iktidar savaşının tarafı değilim, değiliz. Sadece ve sadece hukukun yanında saf tutanlardanız. O yüzden bizi öncelikle o ses kayıtlarını kimin sızdırdığı değil, o ses kayıtlarında ortaya çıkan gerçek, evet sadece gerçek ilgilendiriyor. 

17 Aralık’tan bu yana üstümüze çöken haber ve iddia sağanağını ayıklayınca ortada çok kısa, çok yalın ve çok net bir soru kalıyor: Bakanlarınız, bakanlarınızın başı ve bakanlarınızın ilişkili olduğu -nedense işadamı- denilen o zatlar, o ses kayıtlarında ortaya dökülen haltları yediler mi yemediler mi? 
“Montaj şantaj” edebiyatına karnımız tok. Sadece 17 Aralık’tan bu yana söylemediğiniz, söyleyemediğiniz cümleyi kurun. Kısa ve yalın olsun. 

“Evet, o ses kayıtlarında söylenenler doğrudur” deyin. Ya da “O ses kayıtlarında söylenenler doğru değildir” deyin. 
Neden bu kadar yalın bir cevap vermiyorsunuz da laf ebeliği ile fırtınayı geçiştirmeyi, badireyi atlatmayı yeğliyorsunuz? 
Haydi biraz cesaret, biraz yiğitlik...  

Aydın Engin'in bu yazısı Cumhuriyet'ten alınmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim