28 Aralık 2016

'İçeridekiler'in yakınlarından iki acılı mektup

Yalvarıyorum, lütfen ve acilen rica ediyorum, bu soruya öncelikle AKP’liler yanıt versinler...

    ‘İçerideki tüm gazeteci/yazar dostlara selam’ yazım yerine biraz ulaştı. Elbette biz aydınlar, hele benim gibi ancak zaman zaman siyaset yazanlar, olaylara sadece dışardan ve uzaktan bakıyoruz. Asıl azabı, asıl acıyı onları bizzat yaşayanlar çekiyor. Biz ancak vicdanımızı biraz olsun rahatlatabilmek ve böylesine çılgın bir gidişatı belki biraz frenleyebilmek umuduyla yazıyoruz. Artık ne faydası olursa...

   Hemen sorasında çok sevgili dost Murat Belge’nin "Malvarlığıne el kondu..." yazısı da harikaydı. Onun tarzı bambaşka oluyor!..

    Aynı anda Hürriyet, bu kez değerli dostum yazar Şahin Alpay’ın ‘elkoyma’ dramını açıkladı. Bu usta yazar aylardır içerde yatarken, hem emeklilik maaşına, hem babasından miras kalan Ayvalık’taki zeytinliğine el konuyor. Eşiyle ortak banka hesabı da dondurulunca aile tümüyle çaresiz kalıyor. Ve evlerinin elektriği kesiliyor!...

   Tüm o yazarlar en azından 15 Temmuz olayına bizzat karışmış  olsalar, yazı ve eylemleriyle FETÖ'Cülüğe açık biçimde hizmet vermiş olsalar belki biraz anlayacağıım. Ama öyle bir şey yok. Kanıtlanmış bir suç olmadığı gibi, olsa bile o suç bireyseldir, çoluğu-çocuğuyla tüm ailenin adeta sokağa atılması hangi vicdana sığar?

    Yalvarıyorum, lütfen ve acilen rica ediyorum, bu soruya öncelikle AKP’liler yanıt versinler. Onların içinde de bu haksızlığa isyan edecek gerçek vicdan sahipleri olduğunu biliyorum. 

Çaresiz bir eşin mektubu

   Öte yandan, gelen mektuplar var. İçlerinden ikisini sizlerle paylaşmak istiyorum. O acıyı daha iyi anlayabilmek için:

     “Atilla Bey merhabalar,

      "Ben Antalya Döşemealtı L Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan ve sizin bu günkü haberinizde de ismi yer alan Cihat Ünal'ın eşiyim. Bugün yazdığınız yazıdan dolayı teşekkür etmek için yazmak istedim size. Ben de bir gazeteciyim aslında İhlas Haber Ajansı'nda çalışıyorum. Ama buna rağmen sesimizi kimseye duyuramıyoruz, kimse dikkat kesilip de bizi dinlemek istemiyor.

    "Eşimi ve onunla beraber aynı koğuşta bulunan Tuncer Çetinkaya, Osman Yakut, Özkan Mayda, Kenan Baş, Ömer Özdemir ve diğer gazeteciler için aslında çile sadece onların içeride olmasıyla bitmiyor. Her hafta onları görmek için cezaevi önünde saatlerce bekleyen eşleri, çocukları, yaşlı anne ve babaların ne durumda olduğunu kimse bilmiyor. Bilmek istemiyorlar aslında, umursamıyorlar.    

    "Kaç aydır iddianameler hazırlanacak deniyor ama bir türlü başlamıyorlar, savcı avukatımıza "Bu gazetecilerin şu an tutuklu olması çok saçma bir durum, farkındayım" diyor, ama bir şey yapamıyor, ya da yaptırılmıyor, bilmiyoruz. Eşimin ve birkaç arkadaşının tutuklama nedeni o kadar komik ki. Antalya'da polis bir dershaneye baskın yaptığı sırada haber için gitmişler eşim kameraman arkadaşlardan birisi muhabir, diğeri foto-muhabir olarak gitmiş. Suçlama bu.

    "Ama aynı habere hem benim çalıştığım İhlas Haber Ajansı, Anadolu Ajansı, Doğan Haber Ajansı ve daha bilmediğim kaç basın kuruluşu temsilcisi gitmiştir. Yani durum bu kadar komik ve acı. 

    "Biraz uzun yazdım kusura bakmayın, yazınızı görünce yazmak geldi içimden. Size teşekkür etmek için. Biz mayıs ayında evlendik ve temmuzun 23'den bu yana eşim tutuklu. Tutuklandığından bugüne kadar ne avukatımız ne de kendimiz sürecin nasıl olacağı ile ilgili bir şey öğrenemiyoruz. Ne kadar sürecek bilmiyoruz. Bununla ilgili yazan çok fazla gazeteci de yoktur. Baskılara maruz kaldıklarını biliyorum tabii ki. Kolay değil. 

    "Bir şey daha belirtmek istiyorum. İnsanlar tutuklanmaya başlayınca ortaya çok fazla fırsatçı avukatlar çıkmaya başladı. İlk gittiğimiz avukat 40 bin lira istedi, bazıları 20 bin, 30 bin istiyorlar. Nihayetinde iyi birisine rastladık. bizim oralarda Azerbaycan'da böyle bir deyim var "Eri döymüş arvadı, it de tuttu bir yandan" (Eşi tarafından darp edilmiş kadını köpek de bir taraftan ısırdı demek).  Durum bir az buna benziyor.

      "Perşembe günü ceza evinde açık görüş var, eşimle  görüşünce selamınızı ulaştıracağım.  Allah size de sağlık ve huzur versin.”

İkinci mektup bir anneden

     İkinci mektup yine Antalya’dan. Ama bu kez yazan anne, adının açıklanmasını istememiş. Ben de öyle yapıyorum:

     “Saygıdeğer Atilla Dorsay Abi,

     "Siz değerli büyüklerimize minnet borçluyuz. Çok sağ olun...

      "Ben Antalya'da tutuklu bulunan Gazeteci Spor Muhabiri ....’nin annesiyim. Oğlum Zaman gazetesi Antalya muhabiri idi. İstanbul Merkez binaya kayyım atandıktan sonra 13.04.2016 tarihinde İş Akdi İş Kanunu'nun 17. ve 18. maddeleri uyarınca, yasal haklarımız ödenmek suretiyle işten çıkardılar.

    "Dedim oğlum, önemli değil canın sağ olsun. Bir kapıyı kapatan Allah diğerini açar. Biz ona razı olmuşken, nereden geldiğini bilmediğimiz bir darbe teşebbüsü ve KHK ve sonu hapishane......

    "İnsan hiç bir tane çocuğunu vatan haini olarak yetiştirir mi? Bizim çocuğumuz hayatında hiç kimseye bir hakarette bulunmamış, herhangi biri ile bir mahkemesi yok....Saygılı, dürüst,elinde kalemi ve fotoğraf makinesinden başka bir şeyi yoktu.

   "Sizin İçerideki tüm gazeteci-yazar dostlara selam yazınızı okudum, çok duygulandım. Zaten ağlamam hiç durmuyor, haksız ve hukuksuzluğu kabul edemiyoruz anne ve baba olarak....

    "Bizim tek bir çocuğumuz var, o da .... O zaten spor muhabiri idi. Sadece o kurumda çalıştığı için içeri alındı. . Ama o kurumda binlerce muhabir vardı....  

     "Antalya/Döşemealtı L tipi Cezaevi F alt koğuşunda Özkan Mayda, Tuncer Çetinkaya, Kenan Baş, Cihat Ünal, Osman Yakut, Olgun Matur var.

    "Serhat Şeftali, Abdurrahim Ersöz, Onur Fazıl Soydal, Yerel Antalya Gazetesi Sahibi (C 18) koğuşunda,

"Ömer Özdemir (C 13) koğuşunda tutuluyorlar...

    "23 Temmuz 2016’dan beri sorgusuz sualsiz içeride tutuyorlar. Ne ile suçlanıyorlar ki?

     "Lütfen ismim sizde saklı kalsın. Allah bütün gazeteci ve yazarların yar ve yardımcısı olsun. Allah'a emanet olun. Sizlerden dayanışma ve desteğinize ihtiyacımız var. .Sadece Silivride gazeteci yok.”

   Son bir not: Önceki gün yazımda üzüntüyle söz ettiğim ve yukarda da adı geçen Antalyalı gazeteci Tuncer Çetinkaya, benim söz ettiğim kültür insanı değilmiş. Ayni ad ve soyadı, ikisi de Antalyalı, ikisi de gazeteci. Tesadüfe bakar mısınız? Benim dostum olanı telefon etti de öğrendim. Bir küçük teselli!..

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hıristiyanlık temeli üzerine bir gerilim

Immaculate'nin ilginç oyuncuları ve kimi kolay unutulmayacak birkaç sahnesi de var

Afyon'da müzik, dostluk ve siyaset günleri

Hepsi artık benim kolay unutulmaz anılarım arasında girdiler ve öyle kalacaklar

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir