31 Ocak 2015

Din adına girişilen kıyıma bir tanıklık

Bu küçük ve alçakgönüllü film, dünyamızın bir bölümünde şu anda oynanan büyük trajediyi yansıtıyor.

TİMBUKTU    X  X  X  

Yönetmen: Abdurahman Sissako
Senaryo: A. Sissako, Kessen Tall
Görüntü: Sofian El Fani
Müzik: Amin Bouhafa
Oyuncular: İsmail Ahmed, Abel Jafri, Toulou Kiki, Leyla Walet Muhammed, Hichem Yacoubi/ Mali-Fransa yapımı.

 

Talihsiz Afrika ülkelerinden biri, eski adıyla Mali, yeni adıyla Moritanya’de 2012 yılı. Timbuktu kenti ve çevresi, o ünlü Afrikalı aşırı İslamcı gruplardan birinin baskınına uğıramıştır. Yedi öküzlük bir sürünün sahibi Kidane, kırsal varoşlarda karısı Satima, genç kızı Toya ve 12 yaşındaki çobanı İssa’yla birlikte sakin bir hayat sürer. Ve yakında olup biten vahşetten uzak kaldığını sanır.

Ama bu bir yanılgıdır. Cihatçı militanlar kısa zamanda oraya da uzanırlar. İçki, sigara, dans ve eğlence zaten yasaktır. Ama ya futbol? Hele cihatçılardan biri de bu spora gerçek bir ilgi duyuyorsa?
Ya müzik? Afrika gibi ritmi adeta damarlarında duyumsayan insanlar diyarında, şarkı ve dans yasaklanabilir mi? Ve gece mehtaba karşı atalarından kalma şarkısını söyleyen bir kadın, bu yüzden tutuklanabilir mi? Gülmeyi bile yasaklayan bir rejim, bu canlı ve yerinde duramayan insanlar diyarında veya dünyanın herhangi bir yerinde gerçekten egemen olabilir mi? 

Kara kıtanın çok sayılı sinemacılarından, daha önce de Bamako filmiyle tanınan 1961 doğumlu Abdurahman Sisako, neredeyse on yıl sonra yeni bir filmle karşımıza geliyor. 2014 Cannes şenliğinde dünya galasını yapan ve bu yıl yabancı film dalında Oscar’a aday olan Timbuktu, yine yönetmenin kişisel uslubunu taşıyor: bir tür şiirsel belgesel, özgür ve serbest bir anlatım, bir yanıyla kıtanın temel ve güncel sorunlarına tanıklık ederken, öte yandan farklı insan kişilikleri sunma çabası. 

Bu açıdan film unutulmaz bölümler içeriyor. Bir yandan, insanların hayvanlarla olan çok özel ilişkileri açısından: eziyet gören öküzler, makinalıyla taranan geyikler, topsuz futbol oynanan bir sahada başıboş dolaşan eşekler...Ve asıl kısa sürede tümüyle yozlaşan insan ilişkileri: bir militanın cinsel iştahını doyurması için ailesinden koparılıp alınan bir genç kız, kırbaçlanan kadınlar, kutsal savaş için rap söylemeyi bırakıp cihatçılara katılan gençler. Ve herşeye karşın direnen insanlar, özelikle de o yürekli ve isyancı kadınlar...

Bu küçük ve alçakgönüllü film, dünyamızın bir bölümünde şu anda oynanan büyük trajediyi yansıtıyor. Araya klasik aksiyon ve dram trüklerini sokmadan, sade ama güçlü bir tanıklıkla...Ve bu trajediyi daha yakından tanımak isteyenlere emsalsiz bir fırsat sunuyor.

 

BAY TURNER    X  X  X  

Yönetim ve senaryo: Mike Leigh
Görüntü: Dick Pope
Müzik: Gary Yershon
Oyuncular: Timothy Spall, Paul Jesson, Dorothy Atkinson, Sophia Booth, Sarah Darby, Ruth Sheen, Sandy Foster/ İngiliz filmi,


Tam adıyla Joseph Mallord William Turner, bir berberin oğlu olarak geldiği dünyamızda, Encyclopedia Britannica’ya göre “olasılıkla 19.yüzyılın en ünlü İngiliz peyzaj ressamı’ olmayı başarmış ve ardında 20 bine yakın çalışma bırakmıştı. .

İngiliz sinemasının yaşayan en büyük isimlerinden Mike Legh’nin filmi, onun 75 yıllık yaşamının son 25 yılına eğiliyor. Niye daha gençliği değil? Leigh’in, sanatçının şimdi kendisinin olduğu yaşlardaki psikolojisine daha çok ilgi duymasından olmasın? Herneyse, daha 12 yaşında ilk resmini satan, Royal Academy’den mezun, 1790’da ilk sergisini açan ressamın tuhaflıklarla yüklü bir kişiliği ve yaşamı var. Bu eksantrik kişilik, en bağlı olduğu insan olan babasının ölümüyle derin bir bunalıma düşüyor. Ama aile yaşamına tahammül edemiyerek terkettiği eşini, iki yetişkin kızını  ve onlardan birinin kendisine verdiği torunu da hiç önemsemiyor!...

Kraliçe Victoria ve prens Albert’e saygı duyduğu kadar, anarşik eylemleri de destekliyor. Cinselliğini çirkin hizmetçisi veya kiraladığı odanın mutsuz sahibesiyle gidermekten  veya genelevleri ziyaretten kaçınmıyor. Küfürbaz ve kaba bir kişilik sergiliyor, ama yaşadığı çağın o olağanüstü teknolojik devrimini de ıskalamıyor, hatta resimlerine alıyor. Öylesine tuhaf bir kişilik...

Film elbette genelde İngiliz usulü çağ filmlerinin ve özelde Mike Leigh yapıtlarının beklenen o eşsiz dönem duygusunu ve de çağının resim çevresini büyük ustalıkla veriyor. Hele ressamların özel alemini...Rakiplerinin açılışına gidip eskizlerine birer fırça atma hoşgörüsünü, bir tiyatro sahnesinde adlarının alay amacıyla kullanılmasını... Örneğin Turner’ın dönemin bir diğer ustası olan John Constable’la olan sahnesi son derece ilginç ve öğretici.

Başroldeki Timothy Spall ise perdenin ‘şişman adamlar’ kontenjanının hemen hep İngiliz oyunculardan oluştuğunu bir kez daha hatırlatıyor: Hollywood’da ün yapan Sidney Greenstreet ve unutulmaz Robert Morley’den sonra, Spall da haşmetli gövdesiyle, bu alanın yeni şampiyonu!.. Ve kişiliği gereği oldukça antipatik olmayı başarıyor. Hem de fazlasıyla!...Tüm yan oyuncuların çok iyi olduğu da söylenmeli. 

Yine de filmin en çok sanat ve resim meraklıları için olduğu bir gerçek. Yani tipik ‘Cumartesi filminiz’ olmayabilir!...

KISACA...

ÜÇKAĞITÇI MORTDECAİ     X  1/2

Uluslararası ünlü bir sanat eserleri tüccarı, ayni zamanda da dolandırıcı olan İngiliz soylusu Mortdecai’ın düşmanları ve kurbanları arasında Rus gangsterlerinden İngiliz koleksiyonculara, Nazi artığı kaçakçılardan zengin Amerikalılara çok sayıda insan vardır. Ve kaybolan  bir Goya tablosu olayına da, esrarı çözmeye kararlı bir Scotland Yard dedektifi  katılır...David Koepp imzalı bu film, bir polisiye öyküden uyarlanmış. O tipik İngiliz dedektif filmlerinden çok, eski usül polisiye taşlamaları hatırlatıyor. Sanki 30 yıl öncesinin bir Pembe Panter filmi. Ama ne yazık ki ne Johnny Depp bir Peter Sellers, ne de Koepp bir Blake Edwards  Ve bu filmde doya doya gülmek olanaksız gibi...

YEDİNCİ OĞUL     X

Rus yönetmeni, vaktiyle Kafkas Mahkumu veya Moğol gibi filmlerini izlediğimiz yazar-yönetmen Sergey Bodrov, tarihe ve tarihsel masallara hep meraklıydı. Ama düzeyini, Amerikalıların ‘heroic fantasy- kahramanlık fantezisi’ dedikleri türdeki bu filmi kadar hiç düşürmemişti. Üstelik bu zengin ve pahalı bir Amerikan yapımı: Julianne Moore, Jeff Bridges, Olivia Williams’lı kadrosuyla...Ama belki ancak çok küçüklerin ilgi duyacağı bu filmi bir an bile ciddiye alıp perdeye bağlanmak imkansız!...  

Yazarın Diğer Yazıları

Popüler bir serinin en son halkası

Aynı yazar-yönetmen ekibinin bu son çabası bir zirve değil. Ama özellikle yeni keşfedecekler için hayli eğenceli bir gösteri sayılabilir

Son günlerdeki siyaset ve ülke sorunları üzerine birkaç düşünce

Bir ortak vicdan yaratmaya bir küçük katkısı olabilir umuduyla...

Ringlerde görülegelmiş en zalim maçların öyküsü

Asıl soyadları Adkisson olan bu garip ailenin öyküsü usta biçimde anlatılmış. Oynak bir kamera, ABD'nin Texas'taki Spectatorium gibi gerçek büyük salonlarında çekilmiş sahneleri etkileyici biçimde verir