01 Mart 2015

Amerikan Rüyası’nın sonu mu, başlangıcı mı?

Kendine özgü bir zirve ve radikal biçimde yenileyici bir film

BIRDMAN YA DA CAHİLLİĞİN UMULMAYAN ERDEMİ (Birdman or the Unexpected Virtue of İgnorance) X X X X X

Yönetmen:  Alejandro Gonzalez İnarritu
Senaryo:  A. İnarritu, Nicolas Giacobone, Alexander Dinelaris, Armando Bo
Görüntü: Emmanuel Lubezki
Müzik: Antonio Sanchez
Oyuncular: Michael Keaton, Emma Stone, Naomi Watts, Edward Norton, Zach Galifianakis, Jeremy Shamos, Damian Young, Amy Ryan, Lindsay Duncan, Andrea Riseborough/ Fox yapımı 

 

Birdman’i en geç gören eleştirmenlerden biri oldum. Tüm Oscar macerasından ve bol ödüllerden sonra, ancak gösterime çıktığında... Basın gösteriminde Berlin’deydim, sonra da kaçak DVD’sinin filan peşinden koşmadım.

Hakkında tüm okuyup duyduklarıma karşın, filmin yine de beni şaşırttığını söylemeliyim. Hem de tümüyle olumlu yönde...Bu gerçekten de bir kara-komedi. Ama birinin dediği gibi ‘wildly entertaining’, yani vahşi biçimde eğlendirici!

Film her şeyiyle bir özgünlük ve zeka anıtı gibi duruyor. Ve tür sinemasının kalıplarını iyice silkeleyerek, kolayca kategorize edilemeyecek ve bir yere oturtulamayacak, kendine özgü bir zirve ve radikal biçimde yenileyici bir film olmayı başarıyor.

Film 20 yıl önce Birdman- Kuş Adam adlı çizgi-roman uyarlamasının üç bölümünde rol alıp ‘milyarları götürmüş’ bir Hollywood starının günümüzdeki serüvenini anlatıyor. Riggan Thomson o rolle özdeşleşmiş, sonra unutulmuştur. Bu ‘kuş adam’ ise Burt Lancaster’in oynadığı ünlü The Birdman of Alcatraz- Alcatraz Kuşçusu filmindeki gibi kuş yetiştiren bir adam değil, bizzat kuş gibi göklerde uçan bir kahramandır.   

Ama artık kuş yorgundur, kanatları da kırık...Birçok oyuncu eskisi gibi, tiyatro aracılığıyla şöhret tazeleme peşindedir. Bunun için, Amerikan kısa hikaye türünün tanınmış adı Raymond Carver’den uyarlanan bir oyunda yapımcı, yönetmen ve baş oyuncu olmuştur. 

Bu arada Carver (1938- 1988), daha önce de sinemaya esin vermişti. En çok da Robert Altman’ın onun birçok hikayesini içiçe işlediği Short Cuts- Sosyeteden İnsan Manzaraları (bu adla oynamıştı!) uyarlamasıyla hatırlanır.

Ama bu iş kolay değildir. Yapımcısı, eski karısı, yeni sevgilisi, asistan olarak yanına aldığı, uyuşturucu tedavisinden yeni çıkmış kızı, oyundaki diğer oyuncular ve de mali sorunlar kadar, kendi içindeki  ‘şeytan’la da boğuşmak zorundadır Thomson...Ki o şeytanı temsil eden, ‘kuş adam’ hayaleti de hep yanıbaşındadır:: ya tok sesi, ya da (bizim de gördüğümüz) dev kanatlı görüntüsüyle...

Bu son derece değişik filmin özelliklerinden biri, kullandığı teknoloji ve bunun yarattığı özgün anlatım biçimi. Şöyle ki, tüm film kameranın ‘başla’ ve ‘stop’komutları arasında kesintisiz biçimde çektiği, sanki tek bir çekimden oluşmuş gibi duruyor. Hitchcocok 1948 yılında 80 dakikalık The Rope- Ölüm Kararı adlı ünlü filmini onar dakikalık sekiz çekimle oluşturmuş ve böylece kurguda, dolayısıyla sinema dilinde müthiş bir yenilik yaratmıştı.Yıllar sonra Rus sinemacısı Sokurov da Russian Ark (2002) adlı ünlü filmini, sanki tek bir çekimle oluşmuş gibi karşımıza getirmişti

Bu film de öyle. Ancak iki saatlik bir filmi tek bir çekimle oluşturmak elbette mümkün olmadığı için, bu bir aldatmaca. Şaşırtıcı bir dikkat ve sabırla, kimi karanlık sahnelerde seyirci gözünün farketmeyeceği bağlantılar yaparak, tüm filmi tek bir çekime indirgeme çabası.

Bunun iki yararı oluyor. Bir yandan, zaten kesintisiz akan ve tam bir devamlılık içeren zaman kavramı, perdede özel bir gerçeklik duygusu oluşturuyor. Ve de zaten herşeyi ayni zamanda, tümüyle görebilen insan gözü ve onun bakışı, perdede hemen aynen yaratılmış oluyor. Bunun filme kazandırdığı gerçeklik duygusu ise bambaşka. Bu ‘kesintisiz yaşam’ içinde sürekli kayan hep hareket halindeki kamera da filme ayrı bir lezzet katıyor.  

Öz olarak ise, İnarritu ve Latin ekibi bir yandan tipik Hollywood tarzı bir sinemayı, o çocuksu ve çizgi-roman aklı taşıyan üstün-yapımları ve bunlar üzerine kurulu bir endüstriyi hicvediyorlar. Michael Keaton’un seçilmesiyse bu hicve tavan yaptırıyor. Çünkü o da 1990’lar çevresinde çekilen, Tim Burton imzalı iki Batman- Yarasa Adam filminin starı değil miydi?  

Ve zaten Burton’un o filmler için, diyelim ki Superman’in Christopher Reeve’i gibi gerçekten iri-yarı bir erkek güzelini değil de Keaton gibi zayıf ve kırılgan duran bir oyuncuyu seçmesi, bu hiciv yönünü taşımıyor muydu? Daha o zamandan? Ve yakın zamanda bu tür filmlerde Robert Downey Jr, Christian Bale vb. daha ‘insani’ oyuncularda olacağı gibi...

Ama tiyatro sanatı da bu eleştiriden payını alıyor. Ve Amerikan usulü tiyatro ciddi fiskeler yiyor!...O yapımcı-yönetmen-oyuncu ilişkileriyle, o sinemada da olduğu gibi ‘sneak preview’ler (biletleri son derece pahalı satılan özel galalar) ile...O sözümona New York Times yazarı, görmüş-geçirmiş ve acaip acılaşmış mağrur ve alaycı eleştirmen Tabitha Dickinson kişiliğiyle temsil edilen eleştiri kurumuyla...

Üstüne üstlük, o tiyatrodan çıkar çıkmaz karşılaşılan evsizleri, yoksulluğu, çılgın medyası, onun daha da çıldırttığı sokak kalabalığı ve tehlikesiyle Broadway semti de cabası... Zaten tümüyle Amerikan Rüyası’nı hem doğrulayan, hem de un-ufak eden bir dekor yani...

Böylece film kendi yolunu çiziyor. Ve o yolda sonuna dek gidiyor. 

Tüm hikayeye yayılan ve senaryonun tümüne sinmiş bir zeka dışavurumu hep varlığını koruyor. Ve gerçeküstücü dokunuşlar sürekli gelip filme katılıyor. Ayrıca sayısız sinema, tiyatro, edebiyat ve aktüalite kökenli referans da cabası: Shakespeare’den Çehov’a, Scorsese’den Farah Fawcett’e, Michael Jackson’dan ‘yeni Papa’ya...  

Final de içerdiği görkemli çifte anlamlılık (ya da çifte olasılık) ile unutulmaz biçimde belleklerimize yerleşiyor. Acaba ‘kuş adam’ o filmlerdeki gibi bir kez daha Büyük Elma’nın üzerinde uçabilecek mi? Yanıtı size kalmış. 

Sadece iki enstrümana, Whiplash’ı hatırlatır biçimde davula (ki bestecisi Antony Sanchez’i bir sahnede çalarken görüyoruz) ve yer yer viyolonsele dayalı bir müzik, yine bu filmle Oscar’lı Emmanuel Lubezki imzalı olağanüstü görüntüler. Ve  de görkemli bir oyunculuk.  

Oscar’ı alamasa da habire çıkarıp taktığı peruğu, beyaz donuyla katettiği en dolu haliyle Times Square meydanı, korkuları ve kabuslarıyla artık hep bizimle kalacak olan Michael Keaton. Ve eşsiz Edward Norton’dan tuhaf Zach Galifianakis’e, Naomi Watts’dan Emma Stone’a, hatta eleştirmende eski oyuncu Lindsay Duncan’a irili-ufaklı tüm oyuncular. Hepsinin katkısı büyük.

Bence Birdman son yıllarda Oscar’ın en iyi seçimi. Hele geçen yılın oldukça sıradan 12 Yıllık Esaret’inden sonra bu yıl böylesine farklı ve yürekli bir filmin zirveye çıkması, Akademi için onur kaynağı oldu diye düşünüyorum. Ve bu belki zor, gerçek bir sinema tutkusu ve yenilik merakı talep eden filmi has sinemaseverlere öğütlüyorum.  

 

Oscar haftasının yıldız tablosu

 

BİRDMAN                                    X  X  X  X  X
ÖZGÜRLÜĞE YÜRÜYÜŞ          X  X  X  X  X
WHİPLASH                                  X  X  X  X  X
ENİGMA                                       X  X  X  X  X
HERŞEYİN TEORİSİ                   X  X  X  1/2
KESKİN NİŞANCI                       X  X  X  1/2
BOYUN EĞMEZ                          X  X  X
AŞK BAŞKADIR                          X  X  X
SEKİZ SANİYE                            X  X  X
BAY TURNER                              X  X  X
GRİNİN ELLİ TONU                    X 1/2

 

Yazarın Diğer Yazıları

Popüler bir serinin en son halkası

Aynı yazar-yönetmen ekibinin bu son çabası bir zirve değil. Ama özellikle yeni keşfedecekler için hayli eğenceli bir gösteri sayılabilir

Son günlerdeki siyaset ve ülke sorunları üzerine birkaç düşünce

Bir ortak vicdan yaratmaya bir küçük katkısı olabilir umuduyla...

Ringlerde görülegelmiş en zalim maçların öyküsü

Asıl soyadları Adkisson olan bu garip ailenin öyküsü usta biçimde anlatılmış. Oynak bir kamera, ABD'nin Texas'taki Spectatorium gibi gerçek büyük salonlarında çekilmiş sahneleri etkileyici biçimde verir