27 Aralık 2014

Altın Aslan’a uzanan güvercin

Aykırı ve kırılgan İsveçli yönetmen Roy Andersson’u yıllar sonra yeniden karşımızda bulmak ne güzel sürpriz!

İNSANLARI SEYREDEN GÜVERCİN      X  X  X  ½
(En duva satt på en gren och funderade på tillvaron/ A Pigeon Sat On A Branch Reflecting On Existence)

Yönetim ve senaryo: Roy Andersson
Görüntü: Istvan Borbas, Gergely Palos
Oyuncular: Holger Andersson, Nils Westblom, Charlotta Larsson, Viktor Gyllenberg, Lotti Tornros, Jonas Gelhorm, Ola Stensson/ İsveç filmi

 

Filmin hemen başında bir “ölüm üçlemesi” sunuluyor: üç kısa bölümde, tuhaf ve aykırı biçimlerde hayata veda eden üç kişi ve bunun çevrelerinde yarattığı, garip biçimde kederle kahkahanın, dramla komedinin, groteskle trajedinin içiçe flört ettiği izlenimler de karşımıza geliyor.

Aykırı ve kırılgan İsveçli yönetmen Roy Andersson’u yıllar sonra yeniden karşımızda bulmak ne güzel sürpriz!.. Üstelik son 71. Venedik festivalinde onca film arasından sıyrılarak Altın Aslan’ı kapmış olan bir filmle...

İkinci Kattaki Şarkılar ve SizYaşayanlar’dan sonraki bu yeni filmi, üçünü birden kapsayan Yaşayanlar Üçlemesi’nin son yapıtı. Film, ötekilerin ve yukarda özetlediğim ögelerin kusursuz bir bütünleyicisi. Bir hikayenin sürekliliği yerine birkaç ana kahramanın sanki farklı skeçler biçiminde yaşadığı serüvenleri bize sunan yönetmen, komediyle dramın içiçe olduğu, sanki kuzeyden esen, bizim için biraz soğuk bir mizah anlayışının ve işlek bir zekanın kendine özgü pırıltısıyla ruhumuzu ısıttığı yepyeni bir dil yaratıyor.

Biraz Chaplin ve Keaton’uyla sessiz sinema güldürüsü, biraz Jacques Tati, biraz Wes Anderson. Ve İngmar Bergman’ın ülkesinden gelen o özgür ve özgün mutluluk arayışı ve elbette bulunamayışı..

Görünürdeki kahramanlar arasında, bir Laurel-Hardy edasıyla olmadık garip oyuncakları olmadık kişilere pazarlamak isteyen iki seyyar satıcı arkadaş, Latin dansları verdiği kursta incecik bir delikanlıya tutulup onu saplantı haline getiren dans hocası şişman kadın gibi kişilikler var.

Ve iki ana mekan:  Popüler bir kahveyle şıkça bir lokanta. Ve oraya girip çıkanlar... Özelikle kahvede, günümüzde başlayıp 1940’lara, savaş yıllarına geri dönen bir bölümde, bir yan kahramanın 60 yıla yayılan değişimi söz konusu ediliyor.

Tüm kahve kalabalığının hep birden Hallelujah adlı dinsel şarkıyı bir marş temposuyla söylediği sahne ise, filmin olasılıkla en etkileyici bölümü olarak belleklere yerleşiyor.         

Bu kendine özgü film, sabır ve anlayışla, kırılgan bir porselen bibloya yaklaşır gibi dikkatle ele alınması gereken çok özel bir yapıt. Kimileri hoşlanmayacak, ama sevenler gerçekten bayılacak...

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerdeki siyaset ve ülke sorunları üzerine birkaç düşünce

Bir ortak vicdan yaratmaya bir küçük katkısı olabilir umuduyla...

Ringlerde görülegelmiş en zalim maçların öyküsü

Asıl soyadları Adkisson olan bu garip ailenin öyküsü usta biçimde anlatılmış. Oynak bir kamera, ABD'nin Texas'taki Spectatorium gibi gerçek büyük salonlarında çekilmiş sahneleri etkileyici biçimde verir

İmamoğlu gelirse…

Belki İstanbul'u da kurtarma şansı doğar...