19 Ocak 2018

Ahmet Hakan, Canan Hanım'a karşı ve de CHP'de Kürt sorunu

Korku yayarak Kürt vatandaşlarımızın demokratik haklarını bilmezden gelenlerin CHP’de işi yok. Bunları İyi Parti bile almaz. Gitsinler MHP’ye….

Hayat ne garip… Hele siyaset ve toplum alanlarında… Geçen her gün insanın birey olarak  ve vatandaş olarak kendisini adeta yeni baştan sınamasına yol açıyor.

Ve de söz ve eylemleriniz toplumdaki yerinizi, hele aydın geçiniyorsanız, yeniden tartışmaya açılabiliyor.  

En son CHP etrafında yaratılan fırtınaya bakınız… Her gün biraz daha tek adam iktidarına ve örtülü bir faşizme doğru kayan bir ülkede buna karşı direnmek, her biliçli insanın baş görevi iken…En azından öyle olması gerekirken…Tüm eleştirilerini muhalefete doğru yönelten bir aydın tavrını nasıl karşılamak gerekir?

İşte Ahmet Hakan örneği. Basının ‘amiral gemisi’nde çok okunan bir köşenin sahibi  Ve ülkenin en büyük TV kanalının haber sunucusu. Kendi adıma, her akşam onun yorumlarını dinlemeden yapamıyorum

Gerçi hâlâ biraz tutuk. Zaman zaman tekliyor. Ayrıca da son günlerde siyasetteki takışmaları ön plana çıkaran, çekişmeleri kaşıyan bir tür ‘siyasal magazin’ anlayışına kapıldığı da söylenebilir.

Ama olsun!.. O içten haliyle, o söylediklerine yüzde yüz inandığını hissettiren yorumuyla haberde gözdemiz. Kimi parlak rakiplerine rağmen…

Ama işte olmuyor, olmadı.  Aslında kendisi de farkında, şöyle yazıyor…”Ben biraz fazla mı abartıyorum? Gerçekten de iktidar dururken muhalefeti eleştirmenin şehvetine mi kapılıyorum? CHP söz konusu olduğunda biraz fazla mı abartıyorum?”. 

Evet, aynen öyle yapıyorsun, sevgili Hakan. Önce Kılıçdaroğlu’nun kendini yakan bir işçiye ilişkin pek hoş olmayan söylemini aşırı biçimde diline doluyorsun. Sonra da çiçeği burnunda İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu ekranda parçalamakla yetinmeyip,  köşenin tümünü onu acımasızca eleştirmeye ayırıyorsun (Perşembe günü).

Ve olmuyor. Hadi, köşe oldukça kişisel bir alandır diyelim. Ama bir büyük kanalın ekranında haber sunma olayının belli bir yansızlığı, görünür bir objektifliği olması gerekir. Dünya ölçütlerine göre

Özellikle Canan hanım için… O anladığım kadarıyla sert, ama mert bir kadın. Öyle hesabı-kitabı, afra-tafrası, allem-kallemliği yok. İçinden geldiğince konuşup aklına geleni söylüyor. Belki siyasete uygun, aktif siyasetçiye yakışan bir şey değil.

Ama hemen hepsi bin bir hesaba dayanan, hep gözde deyimiyle ‘alt metinleri’ olan, hele iktidar kanalından gelenlerin hemen değişmez biçimde, ülkeyi içerde huzursuz edip farklılıkları körükleyecek, dışardaysa bizi ulusça büyük risklere ve tehlikelere atacak söylemlerin şaşırtıcı bir fütursuzluk ve pervasızlık içerdiği günümüzde… Tüm toplarınızı bu yeni, acemi ve alabildiğine içten kadın siyasetçiye yöneltmeniz doğru mu?      

Oysa hiç de Kılıçdaroğlu sempatizanı sayılmayacak bir Melih Aşık, aynı gün bu konuya değindiğinde ne kadar ölçülü, ne denli zarif şeyler yazdı… Hem o ‘domuz tweet’i’ konusunda, hem de insanın değişme hakkı üzerine… Lütfen bulup okuyun.

Canan Kaftancıoğlu, ayrıca en azından bir tweet’i için de özür diledi. Gezi olayları sırasında, bu olayları hiçbir biçimde anlamamakta (hala) direnen sayın Erdoğan için validesine saygısızlık içeren bir tweet atmamış, hayır. Ama böyle yazan bir panonun resmini paylaşmış.

Elbette yapmaması gereken bir şey. Ama o günlerde herkes, hepimiz öylesine kızgın, öylesine öfkeliydik ki… Ve şimdi özrü öylesine samimi duruyor ki…Ayrıca, rica ederim, son dönemde siyasetçilerin ağzından dökülen ve hepimizi ürperten beyanların hangisi için özür dilendi?

Asıl mesele: Kürt sorununa bakış

Bence Canan Hanım’a yönelen okların asıl bir başka nedeni var. O da içerde bulunan Selahattin Demirtaş’la çektirdiği resim ve bunu eleştirenler için söyledikleri: “Halkın iradesiyle seçilen herkese saygı duyarım.”

İşte asıl sorun bu… Çünkü artık Türkiye’de her şeyin çözümü için bir ana kriter var: Kürt meselesi. Bu meselede sorunun barış içinde çözülmesi esastır. Bunun için de tek çözüm, hala ve hep demokrasi yoludur. Yani Kürt vatandaşlarımızın özgür olarak oy vermeleri ve kendilerini mecliste temsil edecek yeterli sayıda milletvekilini oraya göndermeleri.

Elbette bunu başaran HDP’nin neredeyse tüm kadrosunu ya tutuklayan, ya gözaltına alan, ya da görevden uzaklaştıran bir iktidar böyle düşünemez. İktidar ortağı olmaya hazırlanan MHP  de çağdışı kalmış milliyetçiliğiyle bu fikre yaklaşamaz. Her ne kadar Bahçeli son günlerde  “MHP’yi kimse Kürt düşmanı olarak gösteremez” türünden laflar ediyor olsa da…

Ama ya CHP? Bu çağdaş partinin Kürt realitesini görmezden gelmesi düşünülebilir mi? Ahmet Hakan istediği kadar “HDP’yi kendine yakın görüyorsan… Gidersin HDP’de siyaset yaparsın.  CHP’de ne işin var?” diyerek tüm CHP’yi HDP (yani Kürt) düşmanı olmaya çağırsa da...

Ve de sözüm ona CHP’nin yeni başkanı avukat Prof. Ümit Kocasakal şöyle dese de:

HDP güzellemesi yapanlar, Atatürk’ün partisinde siyaset yapamazlar”. 

Evet, neredeyse her Kürt vatandaşını potansiyel terörist sayanlar… Sürekli Dersim anılarını tazeleyip PKK, PYD gibi öcülerle korku yayarak Kürt vatandaşlarımızın demokratik haklarını bilmezden gelenler. Verilenleri de geri almaya çalışanlar…

Bunların CHP’de işi yoktur. Bunları İyi Parti bile almaz. Gitsinler MHP’ye…. 

Ve de hoş geldin Canan Kaftancıoğlu… Aman, yerinde sıkı dur, Kemal Kılıçdaroğlu...

 

Yazarın Diğer Yazıları

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...