18 Ocak 2014

60’ların New York’unda, şöhret peşinde...

Coen kardeşlerin görkemli serüvenini, yıllar yılı öncelikle Cannes’da izledik. 1987’deki Raising Arizona’dan beri hemen tüm filmlerini Cannes konuk etti.

SEN  ŞARKILARINI  SÖYLE

Yönetim ve senaryo: Ethan ve Joel Coen

Görüntü: Bruno Delbonnel

Oyuncular: Oscar İsaac, Justin Timberlake, Carey Mulligan, Ethan Phillips, Robin Bartlett, Max Casella, John Goodman, Garrett Hedlund, Murray Abraham/

Yapım: Amerikan filmi

Coen kardeşlerin görkemli serüvenini, yıllar yılı öncelikle Cannes’da izledik. 1987’deki Raising Arizona’dan beri hemen tüm filmlerini Cannes konuk etti. Barton Fink’den Fargo’ya, Büyük Lebowski’den Orada Olmayan Adam’a, Kadın Katilleri’nden İhtiyarlara Yer Yok’a...Ve elbette Burn After Reading’den True Grit’e...Cannes’la Coen biraderlerin ilişkisi, tam bir aşk hikayesidir!...

Bu son filmleri de geleneği bozmadı ve dünya galasını Cannes 2013’de yaptı. Ancak ABD dahil tüm dünyada gösterime çıkması gecikti: sekiz ay kadar...Bu filmin de alçakgönüllü görünümü ardında, yine derin Amerika’nın nabzını çok iyi tutan ve bu kültüre şapka çıkaran bir küçük  başyapıt yatıyor. Oscar adaylıklarında iki önemsiz teknik daldan başka adaylık almaması ise sinemaseverleri şaşırttı denebilir.

Film, Davis’in New York’un bohem yöresi olan Greenwich Village semtinde geçindiği bir haftanın öyküsü. Coen kardeşler bir yandan tam bir dönem tasvirine soyunurken, öte yandan Amerikan pop dünyasına da son derece alaylı bir bakış atıyor. Özelikle country müzik alemine...Bu müziğin demode, kalıplaşmış, hatta apaçık yeteneksiz insanların elinde nasıl yozlaştığını ve gerçek yetenekleri nasıl ezdiğini gösteriyor.

Baştan sona o tipik Coen mizahıyla örülü film, popüler olma uğruna alabildiğine taviz veren ve aptalca bir duygusallığa saplanan country ile iyice dalga geçiyor. Zaten bu müziği Amerikan kültürünün temel taşlarından biri olarak gören ve daha önce de Oh Brother Where Are Thou?- Neredesin Kardeşim? filminde George Clooney’e bile country söyleten (!) kardeşler, bu kez gerçek bir şarkıcıdan, Justin Timberlake’den de yararlanıyorlar.

Ama başrolü kendisi de şarkıcı olan genç sanatçı Oscar İsaac’e vererek...Yanıbaşına iliştirilen John Goodman, Murray Abraham gibi deneyimli ve Carey Mulligan, Garrett Hedlund gibi gençlerden de yararlanarak...

Sonuç olarak, belki verimli kardeşlerin en ünlü filmlerinin hemen yanıbaşına iliştirilecek bir film değil. Çerçevesi daha sınırlı tutulmuş, daha alçak gönüllü. Ancak ne olursa olsun, o klasik Amerikan usülü şarkıcı/ sanatçı biyografilerine radikal bir değişiklik getiren, gözlemle yaratma çabasını, hüzünle komediyi, dramla ironiyi ustaca harman eden bir film. Ve yine görülmeye değer kategorisinde...

 

Nefis bir masal filmi

KARLAR ÜLKESİ 

(Frozen)

Yönetmen: Chris Buck, Jennifer Lee

Senaryo: Jennifer Lee

Müzik: Christophe Beck

Kurgu: Jeff Draheim

Walt Disney yapımı.

Uzun zamandır ilk kez sıkılmadan izlediğim, “bu çocuk filminde ne arıyorum ben?” demediğim bir animasyon (canlandırma) örneği. Ve yine türün yaratıcısı Walt Disney’in firmasından çıkıp geliyor.

Film, masal türünün büyük ve klasik yazarı, 19. yüzyılda yaşamış olan Danimarkalı Hans Christian Andersen’in bir masalından uyarlanmış (The Snow Queen- Karlar Kıraliçesi). Soğuk Arendelle ülkesinin kıraliçesi Elsa, birkaç olayla çok farklı ve ürkünç bir yeteneğa sahip olduğunu keşfeder: bir bakışı veya jestiyle herşeyi buza çevirmeyi ve doğayı bembeyaz örtmey başarmaktadır. Kendi iradesinin dışında kullanılan bu yetenek, ülkeyi yaşanması imkansız bir buzlar diyarına dönüştürmek üzeredir.

Ama onun tam bir iyimserlik ve cesaret timsalı kızkardeşi Anna, bu kadere teslim olmak niyetinde değildir. Yanına minik kardan adam Olaf ve iyi yürekli köylü Kristoff’u alarak, kötülüğe karşı savaşıma girişir.     

Bu Andersen masalının yeni yorumu, Disney firmasının son yıllardaki en güzel filmlerinden birine yol açıyor. Son dönem animasyonunda aşırı bir hız,  başdöndürücü bir teknoloji ve gözboyayıcı özel efektlerle gereksiz bir mekanikleşmeye teslim olan canlandırma, sanki yeniden insancıl boyutlara dönüyor.

Ve karşımıza hem son derece sempatik, hem de yaşayan karakterler geliyor. Biri tam bir canavar, öbürüyse yaramaz çocuk havasındaki iki kardan adamdan hangisini tercih edersiniz? Anna’nın gerçek aşkı ‘ilk görüşte aşk’la bağlandığı yakışıklı prens midir, yoksa o beceriksiz, hatta apaçık salak köylü delikanlısı mı?  Ve Elsa bir kötülükler kıraliçesi midir? Yoksa tuzağa düşmüş bir zavallı mı?  

Bu güzel masalda şiir, estetik, espri ve gerilim, ne ararsanız var. Bu kez çocuklarınızla birlikte siz de gidebilirsiniz!...Film yalnız Türkçe dublajlı gösteriliyor. Ama merak etmeyin, asıl seslendirmede de Kirsten Bell’den başka ünlü isim yok...Ve ayrıca Türkçe seslendirmesi, şarkılar dahil, son derece başarılı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...