26 Aralık 2013

Madem kirli operasyon, Roboski’yi açıklayın

Roboski’de gerçekten ne yaşandığını anlatmaya var mısınız?

Türkiye siyaseti dikiş tutmuyor…

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu 9. gününe girerken gelen bakan istifaları ve ardından Savcılık ile Emniyet arasında yaşanan kriz, hükümet yanlılarını da hükümete muhalifleri de şoke etmiş durumda.

Yüzlerce farklı siyasi analiz, komplo teorisi, hayal kırıklığı veya gevrek kahkahalar eşliğinde çaresizce izliyoruz olan biteni.

Bir western kasabasında, iki kabadayının düellosunu sindiği köşeden izleyen kasaba ahalisi gibi halimiz. Korku ve paniğimize rağmen “acaba kim hayatta kalacak” merakıyla, gözlerimizi ayırmadan izliyoruz tozlu meydanı. Kazanacak isim üzerine bahse giriyor kimimiz, kimimiz “yesinler birbirini” diyor, kimimiz “ben bugünlerin geleceğini söylemiştim” diyor…

Analiz enflasyonunun tavan yaptığı, tarafgirliğin soğukkanlı değerlendirmelerin üzerini örttüğü bir süreçten geçiyoruz. Hükümetin seçilmiş olmaktan gelen meşruiyetine saygı duymakla birlikte, bu süreçte aldığı pozisyon ve attığı adımların birçok kesimde endişeleri beslediğini görüyoruz.

Başbakan Erdoğan, “kirli bir operasyon” diye tarif ettiği yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun hükümeti devirmek amaçlı bir planın parçası olduğunu iddia ediyor. “Tıpkı Hakan Fidan olayı gibi, tıpkı Gezi gibi…” diyor.

Oysa Erdoğan, herkesin zalimliği üzerinde hemfikir olduğu bir başka “operasyon”u ısrarla gözlerden uzak tutuyor: 2 gün sonra ikinci yılını dolduracak olan Roboski katliamı…

Niye mi Roboski’yi örnek gösteriyorum?

Hükümete ve özellikle Erdoğan’a yakınlığı ile tanınan Yeni Şafak gazetesinin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, yolsuzluk operasyonunun patlamasından 2 gün sonra yayınlanan “Başbakan’ın başkanlığında alınan kritik karar” başlıklı yazısında bakın ne diyor:

“AK Parti üç operasyonla büyük bir travma yaşadı.

1- 7 Şubat MİT operasyonu. Başbakan Erdoğan'ın, 'Hedef bendim. Beni de alacaklardı' dediği operasyon.

2- Uludere

3- İstanbul operasyonu.”

Yani?

Yani Roboski’de 28 Aralık 2011’de yaşananlar, hükümet cephesinde “barış süreci ve AKP hükümetinin bekaasına vurulacak bir darbe” olarak değerlendirilmiş.

Peki madem öyle, bugün kendisine karşı yapılan operasyona karşı cevvallikte sınır tanımayan Erdoğan, hangi stratejik amaç uğruna 34 vatandaşın emrindeki savaş uçaklarıyla öldürülmesini hasıraltı etti?

Nasıl oldu da “Uludere bize karşı yapıldı” diye düşünen bir hükümetin üyeleri, Meclis Araştırma Komisyonu’nda Roboski için “kasıt bulunamadı” kararı çıkarttı?

Başbakan Erdoğan, bugün dış destekli tezgahlara karşı halka kenetlenme çağrısı yapıyor, kirli operasyonları bertaraf etmek için ABD’yi karşısına alıyor, Anayasal hükümleri alt üst ediyor…

Diyelim ki Erdoğan haklı. Madem oyun bozuldu, madem artık halktan başka sırt dayanacak yer kalmadı…

Roboski’de gerçekten ne yaşandığını anlatmaya var mısınız?


Lütfen bir kez daha hatırlayalım…

16’sı henüz reşit olmamış 34 insan…

28 Aralık 2011’de Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyü yakınlarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait F-16 savaş uçaklarının bombalı saldırısına uğradı. Paramparça oldular…

2 gün sonra bu katliam, arkasında bıraktığı gözyaşları ve soru işaretleri ile ikinci yılını dolduracak. 

Dicle Haber Ajansı’ndan (DİHA) Erdoğan Altan ve Mehmet Zeki Çiçek, aileleri ve yakınları ile konuşarak saldırıda yaşamını yitiren çocukların, gençlerin hikayelerini kaleme almış. Bu etkileyici yazıyıbiraz kısaltarak da olsa, sabredip okumanız dileği ile aşağıya alıyorum.

Geç kalmış ve telafisi olmayan bir tanışma da olsa bu, yüreğimizde yer etmeyi haketmiyorlar mı? …

Seyithan Encü (21): Lise birinci sınıfa kadar okuyan Seyithan, başarılı bir öğrenci olarak bilinir hemen her yıl sınıfını takdirle geçerdi. Okumayı çok istediği halde ailesinin maddi durumunun kötü olması nedeniyle okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldı. İstanbul'da 3 yıl çalışan ama dikiş tutturamayan Seyithan’ın o gece kaçakçılık için sınıra ilk gidişiydi.

 

 

Nadir Alma (27): Ortaokulu bitirdikten sonra okulu bırakan Nadir, çevresinde çalışkan, doğa ve hayvan sevgisi olan cesur bir genç olarak tanınıyordu. Kardeşleri Ebubekir ve Feyyaz Alma'nın askere alınmasının ardından ailesine bakmak için sınıra gitmeye başladı.

 

 

Mehmet Ali Tosun (23): Mehmet Ali, liseyi bitirdikten sonra okumayı bıraktı. Ailesine yardım etmek için Irak'ın Kerbela kentine giderek burada bir süre inşaat işlerinde çalışmaya başladı. Köyüne döndükten sonra kaçakçılığa başlayan Mehmet Ali, bir katırı olmadığı için arkadaşlarından 25 TL karşılığında kiraladığı katırla sınıra gidebiliyordu.

 

 

Şervan Encü (19): Lise 2'nci sınıftayken okumayı bırakan Şervan, İstanbul'a giderek bir süre fırınlarda çalıştı. İstanbul'da bir yıl kalan Şervan, ailesinin ısrarı üzerine köyüne döndü. Ancak köyde yapacak bir iş bulamayınca ailesine yardımcı olmak için bir katır satın alarak zaman zaman sınıra gitmeye başladı. Aldığı katırı çok sevdiği için binmeye bile kıyamıyordu kimi zaman. Bombardımanda parçalanan Şervan'ın cansız bedeni, kıyamadığı katırına yüklenerek köyüne getirildi.

 

Nevzat Encü (19): Tutkunu olduğu futbol kadar okuma da çok seven Nadir, derslerinde başarılı bir öğrenciydi. Henüz daha ortaokul öğrencisiyken zaman zaman babasıyla birlikte kendisini bekleyen bir gelecekten habersiz sınıra gitmeye başladı. Sınırda bombalar gelip kendisini bulduğunda, lise son sınıfa gidiyordu.

 

 

Karker Encü (16): En çok bir araba sahibi olmak istiyordu. Ortaokulunu bitirdikten sonra ailesinin maddi durumunun kötü olması nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı ve yaşıtları gibi sınırın öte yanına gidip, gelmeye başladı. Adı Kürtçe’de “işçi” demek.

 

 

Osman Kaplan (41): Evli ve 5 çocuk babasıydı. Babası Ahmet Kaplan'ı hastalık nedeniyle çok küçük yaşlarda kaybeden Osman, maddi imkânsızlıklar nedeniyle ilkokuldan sonra ağır işlerde çalışmaya başladı. Küçük yaşlarda 5 kardeşine bakmak zorunda kalan Osman, inşaat işleri bulamadığı zaman sınıra gitmeye başladı. Osman, borçlarını ödemek ve en büyüğü 12, en küçüğü ise 7 yaşında olan 5 çocuğuna bakmak için sınırın öte yanına son gidişinde ailesine geri dönemedi.

 

Özcan Uysal (18): Babasıyla iki arkadaş gibi ilişkisi olan Özcan, ailesinin bankadan çektiği krediyi ödeyemeyerek borçlanması üzerine lise 2'nci sınıfta okulunu bıraktı. Çobanlık yaparken dağları daha bir sevmeye başlayan Özcan sonrasında gitmeye başladığı sınırda, dağların arasında yaşamını yitirdi.

 

 

Selim Encü (38): Evli ve 3 çocuk babasıydı. Babasını daha anne karnındayken yitiren Selim, daha başta zor bir dünyaya adım atmıştı. Ailesinin tek çocuğu olan Selim, evlendi ve iki zihinsel engelli çocuk sahibi oldu. Sınırda 33 kişiyle birlikte katledildiğinde hamile olan eşi, dünyaya bir erkek çocuğu getirdi.

 

 

Vedat Encü (17): Lise birinci sınıfa kadar okuyan Vedat, okulunu bırakıp çalışmaya başladı. Özel bir firmada iş makinesi operatörlüğü yapmaya başlayan Vedat, yaz aylarında çalışıyor, kış aylarında ise iş olmadığı zamanlarda sınıra gidiyordu.

 

 

Muhammet Encü (13): Katledildiğinde daha 13 yaşındaydı. 7'nci sınıf öğrencisiydi. Ailesinin tüm itirazlarına rağmen arkadaşlarıyla sınıra giden Muhammet, son gidişinde geri dönemedi.

 

 

Mahsun Encü (17): Lise 1 öğrencisiydi. Arkadaşlarıyla arası çok iyi, çalışkan ve başarılı bir çocuktu. Ayrıca araba sürmeyi de çok severdi. Arabadan önce ehliyet masraflarını karşılayabilmek için gitmişti sınıra. O da arkadaşlarıyla birlikte 1997 yılında sınırda hayatını kaybeden dedesinin akıbetine uğradı.

 

 

Bilal Encü (16): Gözleri görmeyen babası Ahmet Encu'nün eli, ayağıydı. Katliamda yaşamını yitirdiği gün okuldan gelmiş, üstünü değiştirdikten sonra arkadaşlarıyla birlikte sınıra gitmişti. Bir daha geri dönemedi.

 

 

Erkan Encü (14): Maddi durumu kötü olan aile, kısıtlı imkânlarla Erkan'ı 7'nci sınıfa kadar okuttu. Katliamın gerçekleştiği o günde okuldan geldiği gibi katırını hazırlayıp, yüzünü sınıra döndü. Daha ikinci gidişiydi. İlkinin heyecanı ve korkusunu taşıyordu.

 

 

Hüsnü Encü (30): Katledildiğinde 20 yaşındaydı. Sınıra normal şartlarda ağabeyi giderdi ama o askere alınınca iş kendisine düştü. Evliydi, sınıra gitmeyi hiç istemiyordu. Her gidişinde tedirgin bir şekilde geri dönmesini bekleyen eşini, bir gün bu gidişlerinin son bulacağını söyleyerek teselli ediyordu. Katledildiğinde eşi henüz 2 aylık hamileydi.

 

Savaş Encü (14):Ortaokuldan mezun olduktan sonra okulu bırakarak, çobanlık yapmaya başladı. Hayvanlara yoğun bir ilgi ve sevgisi olan Savaş'ın çok sevdiği bir köpeği de vardı. Ağabeyi Hüsnü ile birlikte gittiği o gece savaş uçaklarının hedefi oldu.

 

 

Cihan Encü (20): Evin neşe kaynağı olan Cihan, kardeşleri arasında en dikkat çekendi. Bir hastalık nedeniyle babasını, bir kaza sonucu da annesini yitirmesiyle kardeşleriyle birlikte bir başlarına hayata tutunmaya çalıştı. Sınıra o gün bozulan cep telefonunun tamir etmesi için gereken 50 TL'yi kazanmak için, uzun bir süre sonra gitmek zorunda kalmıştı.

 

Cemal Encü (17): Her gün 5 km'lik yolu yürüyerek okula gidiyordu ve öğretmen olmak istiyordu. Kalabalık ailenin ihtiyaçlarını karşılayamayan baba maaşı nedeniyle okul masraflarını karşılayabilmek için de sınıra gidiyordu. Kendisini hayaline götürecek duraklardan biri olan YGS sınavına giriş başvurusu ücreti ile birlikte okul kantinine olan 20 liralık borcunu kapatmak için 28 Aralık'ta sınıra gitti.

 

Serhat Encü (16): İki ağabeyi üniversitede okurken, onun payına sınıra gitmek düştü. İki yıldır sınıra gidiyordu. Ağabeyinin köye gelmek için yol parası istediği babasıyla aralarında geçen konuşmaya şahit olduktan sonra, ağabeyini arayarak "ben sana yol masraflarını gönderirim, bir iki gün idare et, ben sınıra giderim gönderim sana" diyen Cemal, 28 Aralık'da sınıra gitti.

 

Hamza Encü (21): Okulunu bırakması sonrası bir süre şehir dışında başka işler yapan Hamza, köye dönünce yeniden sınırın öte yanına geçmeye başladı. Annesinin ısrarları üzerine evlilik hazırlıkları yapıyordu. Bombardımanda parçalanan cesedini, annesi elleriyle toplamak zorunda kaldı.

 

 

Celal Encü (15): Annesinin 2008 yılında bir hastalıktan dolayı yaşamını yitirmesi Celal'i yıpratmıştı. Annesinin ölümünden sonra çok sevmesine rağmen okulunu bıraktı. Çalışmak için gittiği batı şehirlerinde 'Nerelisin?' dedikleri zaman Şırnaklı olduklarını söylediğinde karşılaştığı cevap 'Siz teröristsiniz' olunca çoğunlukla, dayanmayıp tekrar evine döndü ve kaçakçılığa başladı.

 

Şerafettin Encü (17): Katledildiğinde 18 yaşındaydı. Annesini 2006 yılında yitirdiğinde ailenin en büyük çocuğu olması nedeniyle babasıyla birlikte diğer 4 kardeşiyle o ilgileniyordu. Aynı zamanda bir yandan okuyor, bir yandan da sınıra gidiyordu. Sınıra bu kez yitirdiği annesinin mezarını yapmak üzere gitmişti.

 

 

Selam Encü (22): Üniversite son sınıf öğrencisiydi. Ailesinin maddi durumu iyi olmadığından dolayı okul ve yol masraflarını çıkartmak için çalışmak zorundaydı. Bu da sınır demekti. Başka bir ihtimal düşüncesiyle Uludere Kaymakamı'na kitap ve yol masrafları için dilekçeyle başvurdu. Anlattığına göre, kaymakamdan başvurusuna "Bana ne. Git çalış" karşılığını aldı. Geriye sınıra gitmek kalınca babası bir yerden borç almayı teklif ettiyse de kabul ettiremedi. İki gün sonra sınıra giden kervana katıldı.

 

Bedran Encü (13): Babası 1998 yılında mayına basması sonucu ayağından sakat kalmış ve sağ elinin 5 parmağını kaybetmişti. Çocuk yaşta babasının kolu ve bacağı olmuş, evin bütün yükünü omuzlamıştı. Babasına söylemeden o karlı ve soğuk gecede katırını hazırlayıp, sınıra gitti. Ayağındaki naylon ayakkabıyla, kendisi ve küçük kardeşlerine kışlık ayakkabı alacak parayı kazanmak istiyordu.

 

Fadıl Encü (21): 5 çocuklu ailenin ilk çocuğuydu. Futbolu çok sevip, Fenerbahçe'yi tutardı. Aldığı formayı üzerinden çıkartmazdı. Göç etmek zorunda kalmaları üzerine babasıyla yeni bir ev yapmak için çalışmaya başladı. Babası şoförlük yaparken, kendisi de sınıra gitmeye başladı. 28 Aralık'ta bombaların altınca parçalanan cenazesini babası üzerindeki forma parçalarından tanıyabildi.

 

Hüseyin Encü (20): 6 yıldır miras kalan kader çizgisi üzerinde sınıra gidiyordu. Arkadaşlarının yanında yeri daima farklı olmuştu. İçine kapalı biriydi, kimseye derdini anlatmaz, paylaşmazdı. Deniz mavisi gözleri vardı.

 

 

Aslan Encü (17): Sınıra gitme işi normalde ağabeyi Halil'in sırtındaydı. Ama sınırda bastığı mayınla sol bacağını kaybetmesi sonrası bu yük onun omzuna bindi. Birazda ağabeyinin ayağına protez alacak parayı biriktirmek için gidiyordu.

 

 

Şivan Encü (16): Adını aldığı Kürt sanatçı ŞivanPerwer'i çok severdi. Aldığı kasetçalar ile sürekli onu dinlerdi. En çok da Halepçe şarkısını. Sınıra da daha yeni yeni gitmeye başlamıştı. Gencecik yaşında hayattan koparıldığında boynundan çıkarmadığı sarı, kırmızı ve yeşil renklerinden oluşan puşisi vardı.

 

 

Orhan Encü (14): Meraklı ve sürekli bir şeyler öğrenmeye dönük çabasıyla bilinirdi. Yüzünden eksik olmayan tebessümü nedeniyle okulda öğretmeni "Güler Orhan" adını takmıştı. Bir gün okula gitmese, öğretmeni ve arkadaşları eve gelir, onu sorardı. Hayalini kurduğu bilgisayarı almak için ağabeyi Zeydan ile birlikte ilk defa gittiği sınırdan ikisi de geri dönemedi.

 

Zeydan Encü (25): Ağır başlı bir genç olarak bilinen Zeydan, şoförlüğü çok sevdiği için köyde bulunan traktörlerin üzerinden hiç inmezdi. Ağabeyinin karşı çıkmasına rağmen o gün kardeşi Orhan ile birlikte sınıra giden Zeydan, kardeşiyle aynı sonu paylaştı.

 

 

Salih Encü (18): Küçüklüğünden beri babası, amcaları ve köydeki gençlerin çıktığı sınır yolculuğunu çok merak eden Salih, babasının gitmesine izin vermemesine rağmen o gün okuldan döndükten sonra arkadaşlarının arasına katıldı. Çocukluğundan bu yana dinlediği sınır hikâyelerinin içine girmek üzere yola çıkan Salih, o hikâyeye gözlerini annesinin kucağında kapattı.

 

Yüksel Ürek (16): Lise 2'nci sınıfta okula ara veren Yüksel, sonrasında tamir atölyesinde çalışmaya başladı. Yüksel'in beslediği keklik ve güvercinleri için yapamayacağı şey yoktu. Ara sıra sınıra gitmeye başlayan Yüksel'in son gidişinde yaşamı elinden alındı.

 

 

Adem Ant (19): Ailesi Şırnak merkezde ikamet ettiği için Roboski'de bulunan halasının yanında kalıyordu. Sınıra giderek maddi durumu iyi olmayan ailesine yardımda bulunurdu. Roboski'de akrabasıyla nişanlanan Adem, yakında evleneceği için sınıra gitmeyi sıklaştırdı. O gece yine gitti ve geri dönemedi.

 

 

Salih Ürek (18): Küçüklüğünden beri çok coşkulu ve şakacı olan Salih, bu özelliğiyle evin ve köyün neşesi haline gelmişti. Fotoğraf çekmeyi sevdiği kadar, resimde de yetenekliydi. Sınıra son gidişinden önce kız arkadaşına aldığı hediye kolyeyi saklaması için annesine verdi. Geri dönüşünde kız arkadaşına kendisi verecekti.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yaranın içinde olmak

"Biz adalet istedik, biz barış istedik, onlar bizi kurşunladılar..."

Dört Ayaklı Minare'yim ben, hiçbir şeyi unutmam, hiçbir şeyi...

Oğlum Tahir'in gül bedeni... Harcımdaki barışın namusu için düştü ayaklarımın dibine...

Ankara katliamı ve bir ‘toplum müsveddesi’ olarak Türkiye

“Ama abi, onlar da...” diye söze başlayan insanlık fakiri zihniyet son bulmadıkça, kimse bu ülkede bir ‘toplum’ olduğunu söylemesin!