07 Ekim 2017

Seyretmenin dayanılmaz ağırlığı

Üretmeden hızla tüketmeyi, çalışmadan başarmayı ve kazanmayı arzu ediyoruz, bu ise sadece masallarda oluyor

Futbolu, ülkelerin kültürlerinden ayrı bir alan olarak düşünmenin ve bunun üzerinden akıl yürütmeye çalışmanın en can acıtıcı yanı, her defasında oynananı değil kafanızda olmasını istediğinizi öne çıkartmasına yol açmasıdır. Oysa futbol, her ülkenin kendi kültürünün yansıdığı ve insanlarının özelliklerinin oyuna aksettiği bir alandır. Bu açıdan her ülkenin futbolu, kendi kültürünün izlerinin takip edilebileceği özellikleri bünyesinde barındırır.

Bir başka ifadeyle biz neysek futbolumuz da odur. Futbolumuz, gündelik hayattaki çelişkilerimizin, anlaşılmazlıklarımızın, duygusallığımızın, öfkemizin kısacası bütün duygu ve düşüncelerimizin ete kemiğe bürünmüş halidir. Her işini son dakikaya bırakan bir kültürün, futbolu da belirsizlikler temelinde işlerini son dakikada halletmeye odaklı hale dönüşür. ‘Biz bitti demeden bitmez’ diyerek göklere çıkarttığımız son dakikacılığımız işe yaradığında futbol dersi veren ülke olarak görürüz kendimizi. Buna karşın asıl sorunlarımızı çözmek yerine her defasında etrafında dolanmaya bayılırız.

Hiçbir b planı olmayan bir zihinsel kurgu üzerinde sahaya dizilen ve her defasında aynı sıkıntıları yaşamasına karşın bir türlü çözüm üretemeyen bir anlayış, hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da kaybetmeye mahkumdur. Sonu belli olan karşılaşmaları kafamızda oynamakla gerçekte oynamak arasında dağlar kadar fark vardır. Oynamadan, mücadele etmeden, alternatifler üretmeden başaramazsınız. Başarmanın yolu sadece kendinize güvenmekle gerçekleşmez, en az bunun kadar zihinsel ve fiziksel anlamda da hazır olmak zorundasınızdır.

Bu ülke insanlarının, alternatif üretme konusunda kolaycılığın ötesine geçen bir kurgusal değişikliğe ihtiyacı bulunuyor. Bunun yolu ise ülkemizin zihinsel anlamındaki tek tipleştirici bakış açısını ortadan kaldırmasından geçtiği gerçeğini es geçmememiz gerekiyor. Farklılıklar temelinde yükselen ülkeler, ekonomik hayatta olduğu kadar teknolojik gelişmelerde ve spor alanında da çok daha donanımlı bir çizgiyi daha hızla yakalayabiliyorlar.

Bizim için acı olan her defasında seyretmenin ötesine geçemeyen ve farklı bir pozisyon üretemeyen anlayışlara mahkum olarak hayatlarımızı sürdürüyor olmamız. Bütün bir milli maç boyunca çözüm üretmenin ötesinde en basit futbol kurallarını bile hayata geçiremeyen bir milli takımı seyretmek zorunda kaldık. Maçın yorumcusu teknik direktör Yılmaz Vural, en az suçlu olanın futbolcular olduğunu, asıl suçlunun futbolcu yetiştiremeyen Türkiye’nin futbol sistemi olduğunu dile getirdi.

Bir zamanlar Çanakkale Geçilmez anlayışı ile en az hasarla oynadığımız milli maçları hatırlıyorum. Az gol yemek başarı olarak görülürdü ve rakiplerimizi alt edebilmek için iklimi kullanma yoluna giderdik. Üzerinden yıllar geçti arada UEFA kupasını kazanan bir kulüp takımımız oldu ve milli takımımız dünya üçüncüsü oldu. Yıllar geçti buna karşın bizim klasik sorunlarımız hiç ama hiç değişmedi. Sadece seyrettik ve seyretmenin ötesinde tuhaf bir şekilde kendimizi garip bir yerde konumladık.

Oyuncu yetiştiremediğimiz, sadece gelen para üzerinden var olan bir sistemi Avrupa’nın en iyi liglerinden biri olarak göstererek iş bitmiyor. Milli takımımızdaki oyuncularımızın neredeyse tamamına yakını Avrupa’da yetişmiş vaziyette. Harcadığımız paraların çok daha ucuzuna alt yapılardan futbolcu yetiştirmek yerine bir filmi seyretme yoluna gidiyoruz. Biz seyrettikçe filmin yapımcısı, yöneticisi ve oyuncuları olarak giderek bizden uzaklaşan bir yapımla karşı karşıya bırakıldığımızı bile fark edemiyoruz!

Hayatı seyirlik bir oyun olarak yaşayan ülkelerin insanları, tıpkı ekonomide, siyasette, teknolojide olduğu gibi futbolda da gelip geçici başarılarla avunmak zorunda kalırlar. Sistemli bir hale dönüştüremediğiniz her türlü girişim, kısa süre sonra yok olacak ve beklediğinizin tam aksine sonuçlanacaktır. Futbol, fena halde hayata benzer diyordu dar alanda kısa paslaşmalar filminde. Gerçekten de bizim futbolumuz tıpkı hayatımız gibi bizim gel gitlerimize ve sıkış tepiş anlayışımıza benziyor.

Üretmeden hızla tüketmeyi, çalışmadan başarmayı ve kazanmayı arzu ediyoruz, bu ise sadece masallarda oluyor. Hızla kendimizi avuttuğumuz ve birbirimizi gaza getirdiğimiz anlayıştan sıyrılmak durumundayız. Futbolu ve ona bakışımızı yeniden kurgulamalıyız. Aksi takdirde sürekli olarak seyreden ve hep iç geçiren olarak oyunun yönlendiricisi olabilmeyi hiçbir zaman başaramayız. 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır