08 Aralık 2016

PISA icat oldu mertlik bozuldu

Nasıl bir ülke olmak istediğimizi hamaseti bir tarafa bırakmak suretiyle düşünmeliyiz

Eğitim dünyasında birkaç gün ara ile iki önemli araştırmanın bulguları açıklandı. Önce Uluslar arası Fen ve Matematik Eğilimleri Araştırması(TIMSS) 2015 ve ardından OECD’nin 3 yılda bir hazırladığı Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2015 sonuçlarını öğrendik.

Maalesef her iki araştırma sonucu eğitim sistemimizin durumunun göründüğünden çok daha vahim olduğunu ortaya koydu. Fen ve Matematik eğilimleri araştırmasında en iyi beşler hem sekizinci sınıf hem de dördüncü sınıf düzeyinde ikinci, üçüncü ve dördüncü olan ülkeler farklı sıralarda yer alsalar da matematik alanında Singapur, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong ve Japonya oldu.

Fen bilimleri alanında ise sekizinci sınıflarda beşinci sırada Slovenya yer alırken, dördüncü sınıflarda Rusya dördüncü olarak sıralamada kendisine yer buldu. Türkiye ise 50 ülke arasında matematik’te dördüncü sınıfta 36'ıncı, sekizinci sınıfta ise 24'üncü sırada yer alabildi.

Fen bilimlerinde ise dördüncü sınıflarımız 35'inci, sekizinci sınıflarımız ise 21'inci sırada kendimize yer bulabildik.

Buradaki asıl önemli nokta ise dünya sıralamasında ilk sırada yer alan Singapur’da ileri düzeyde matematik performansı ortalaması yüzde 50’ler düzeyinde iken, bu oran Türkiye’de sadece yüzde 5 seviyesinde.

OECD’nin 70 ülke düzeyinde gerçekleştirdiği matematik, fen bilimleri ve okuma düzeyinin ölçüldüğü araştırma bulguları ise OECD direktörü Schleicher’in sözleriyle ‘Türkiye 2006’da bulunduğu yere geri döndü’ şeklinde yorumlandı. Üst düzey beceri gösterme OECD ortalaması yüzde 15,3 iken bu oran Türkiye’de yüzde 1,6. Fen bilimlerinde 52'inci, matematik ve okuma alanında ise 50'inci sırada yer alıyoruz.

Türkiye üç alanda da 35 OECD ülkesi arasında sondan ikinci oldu. Bu araştırma sonuçlarında da TIMSS araştırmasında ilk beş içinde yer alan ülkelerin yine sıralamadaki yerlerini koruduklarını görüyoruz.

Okuma alanında bu ülkelere Kanada, Finlandiya, İrlanda ve Estonya gibi ülkeler eşlik ediyor. Singapur her alanda birinci sıradaki yerini korumayı başarıyor.

Eğitim ülkemizin önemsediği vurgusunu hep yaptığı buna karşın gerçek anlamda politikalar üretmekten kaçındığı alanların başında gelir.

Her iktidara gelen parti eğitim sistemi hakkında kapsamlı düzenlemeler yapacağı vaadinde bulunur. Ancak her nedense tıpkı kendilerinden öncekiler gibi kafa karışıklığını sürdürmenin ötesine geçemezler.

Bu ülkenin sadece cumhuriyetin kuruluş döneminde ne istediğini ve nasıl bir yönde ilerlemeyi arzu ettiğini hedefleyen bir eğitim politikası olmuştur. Bu doğrultuda Almanya’dan gelen akademisyenlerin de etkisiyle üniversitelerimiz batılı anlamdaki benzerleri ile kurumsal açıdan örtüşen bir yapılanmayı hayata geçirmişlerdir.

Ayrıca bu dönemde batı klasiklerinden yapılan yoğun çeviri faaliyetleri ile birlikte cumhuriyet bir insan tipinin yetiştirilmesi doğrultusunda önemli adımlar atmıştır.

Bizzat Atatürk tarafından yurt dışına gönderilen ve eğitim aldırılarak ülkeye dönüp hizmet verenleri de unutmamalıyız. Nermin Abadan Unat ve Behice Boran’ın anılarında İzmir Kız lisesinden mezun olduktan sonra gittikleri Amerika Birleşik Devletlerinde dersleri rahatlıkla takip edebilecek kültür ve dil düzeyine sahip olduklarını öğrenmekteyiz.

Adı milli eğitim olan fakat buna karşın ülkemiz içerisinde eğitimi sistematik hale dönüştürmekten uzak bir bakanlığımız var. Bunun sadece bugüne özgü bir durum olmadığını, geçmişten bugüne dek bu alanın siyasiler tarafından sürekli olarak suistimal edildiğini de vurgulamalıyız.

Çocuklarının iyi yerlere gelmesi için eğitim aldırmak isteyen ve bu doğrultuda varını yoğunu harcamaktan çekinmeyen Anadolu insanına karşın eğitim sistemimiz her geçen yıl biraz daha fazla çürümekte.

Bir taraftan sadece ilk, orta, lise alanında her yıl yaklaşık yirmi milyonluk bir kitlenin eğitim alması durumu ile karşı karşıyayız. Bu Avrupa’daki pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla bir rakam. Böylesi büyük bir kitleyi, yıllardan bu yana tek tip bir potada eriterek çözüm ürettiğimizi sanıyoruz.

Okul çağına gelen her çocuğumuzu mutlaka üniversite mezunu etmeyi amaçlayan ve oradan da üniversiteli işsizler ordusunu çoğaltan bir eğitim modelimiz var. Çocuklarımızın eğilimleri, istekleri, yetenekleri doğrultusunda eğitilmelerinden çok klasik anlamda okula kapatılmaları üzerinden sürdürdüğümüz bu sistem 1980’lerin sonuna kadar kör topal idare etti.

Ancak teknolojik gelişmelerin arttığı ve dünyayla olan etkileşimimizin yükseldiği 1990’lar sonrasında sistem işlemez hale geldi. İçinden geçtiğimiz dijital çağda ise maalesef hala aynı mantıkla devam ettirmeye çalıştığımız model artık hiçbir ihtiyacımızı karşılamaya kafi gelmiyor.

Sokakta kimle konuşursanız konuşun en çok eğitimden şikayetçi, buna karşın herkes eğitim diyor başka bir şey demiyor. Ancak yukarıdaki rakamlar buradan sonra işimizin artık çok daha zor olacağını net bir biçimde önümüze koyuyor. Teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan ve teknoloji üretemeyen ülkeler, yeni çağın kaybedenleri olarak hızla yoksullaşacaklar.

Niteliksiz insan profili üreten ve ne yazık ki bununla kendisini avutan insanların bulunduğu bir yerde, geleceği konuşmak bile anlamsızlaşacaktır. İdare-i Maslahatçılık üzerine kurulan hayatları yaşamaya alışanlar açısından böyle gelmiş böyle gider düşüncesi eğitim kurumunu da fazlasıyla içerisine almaktadır. Buna karşın ise dünya hızla değişmekte ve dönüşen teknolojik yapılar kendisine ayak uyduramayanları adeta sistemin dışına doğru itelemektedir.

Yeni dönemin kuralları nitelikli insan kaynağınızı arttırmaktan ve dünyayla entegre olabilen bireyler yetiştirmekten geçmektedir. Okuduğunu anlama konusunda sıkıntı yaşayan, matematik ve fen bilimleri alanında sondan ikinci olan bir ülkenin dünyanın en büyük yirmi ekonomisinden birisi olma vurgusunun karşılığı maalesef geçici olacaktır.

Bir zamanlar kimsenin kaale bile almadığı Singapur, Tayvan, Finlandiya gibi ülkeler eğitim dünyasında hiç umulmadık başarılara imza atmakta ve bu başarılar ekonomik ve toplumsal hayatlarına da yansımaktadır.

Nasıl bir ülke olmak istediğimizi hamaseti bir tarafa bırakmak suretiyle düşünmeli ve çocuklarımızı bu doğrultuda eğitmenin önünü açmalıyız. Kindar ya da Dindar ifadelerinin yerlerine asıl vurgumuzun dünyanın gittiği istikamete bizleri çıkartabilecek gençleri yetiştirmek olduğunu artık anlamak zorundayız.

Son on yılı eğitim alanında çok sayıda derslik açarak, akıllı tahtaları hayata sokarak ve tablet dağıtarak geçirdik. Ama aynı dönemde her milli eğitim bakanı ile birlikte yeni sınav sistemlerini, müfredat değişikliklerini hatta 4+4+4 gibi uygulamalarla da karşı karşıya kaldık.

Her dönem olduğu gibi bu dönemde de eğitim sistemimizin asli sorunlarını hiç ama hiç konuşamadık. Konuşmadığımız, tartışmadığımız buna karşın her geçen yıl biraz daha büyüyen bir sorun olarak kendi akışına bıraktığımız sistemsizliğimizin acı reçetesi bugün önümüze kondu. Tabloda görünen bir kuşağı kaybettiğimiz eğer gereken önlemleri almaz isek daha az nitelikli ve eğitimsiz bir kitle ile yolumuza devam etmek zorunda kalacağımız gerçeğidir.

Eğitimin nimetlerinden uzaklaşan bir ülke, medeniyetin getirilerinden de hızla uzaklaşmaya ve içine doğru kapanmaya başlar. Ekonominiz daha fazla dışa bağımlı hale dönüşür, tüm bunlar olurken oluşan yoksullaşmanın faturası ise gelecek kuşaklarınıza kesilir. 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır