03 Eylül 2017

Kitaplarla barışmadan başaramayız

TÜİK verilerine göre, kitap okumak ülkemiz insanlarının ihtiyaç listesinde 235.sırada zorlukla yer buluyor

Yaşadığımız bütün olumsuzluklar karşısında kendi dışımızdakileri suçlama alışkanlığımız oldum olası işimize geliyor. Buna karşın sorumluluk alma ve neden böyleyiz sorularının yanıtlarını arama meselesine odaklandığımız zaman işler değişmeye başlıyor. Her şeyden önce okuma ve düşünme ile kurduğumuz ilişki daha en başından itibaren son derece sakat bir zemin üzerinde yürüyor. Böyle olduğu için de son derece pragmatist bir anlayış üzerinden olup bitenleri kendi çıkarları doğrultusunda görme eğilimli kitleler yetiştirmeyi matah bir şey sanıyoruz. Öte yandan veriler her geçen yıl var olan kötü konumumuzun daha da kötülediği bir tabloyu önümüze koymayı sürdürüyor.

Eğitim sistemimiz içerisinde birer papağan pozisyonuna indirgediğimiz ve sadece zaman doldurmaları için okullara kapattığımız çocuklarımızın, sınav sonuçları maalesef tam anlamıyla fecaat. Uzun bir süredir sadece test çözen ve bunu ne kadar çok hızla yaptığını ortaya koyabilen öğrenciler yetiştirmeyi hedefledik. Okulun, gündelik hayat içerisindeki öğrenme ve eğlenme fonksiyonu dışarıda bırakılırken robotlaşan bir anlayışla verilen dersler ön plana çıkartılmaya başlandı. Tablet ve akıllı telefonlarla farklılaşan kuşaklar ardı arkasına gelmeye başladıkça eğitim sistemimizin alarm çanları daha da hızlandı. Sadece ilkokullarda, ortaokullarda veya liselerde değil üniversitelerde de ellerinden telefonu düşürmeyen bir kitle ile karşı karşıya kaldık.

Gelen dalganın ne kadar yıkıcı olabileceğini öngöremediğimiz için de her zaman olduğu gibi yine hazırlıksız yakalandık. Kitap okumanın öneminden istediğiniz kadar bahsedin artık bu durumun gündelik hayatta bir karşılığı olduğuna inanmayan çok büyük bir kitle var karşımızda. Böyle olduğu için de gelecekle kurulan irtibat dünyasında, eğitim eskisine oranla çok daha aşağılarda bir yerlerde kendisine yer bulmaya zorlanır hale geldi.

Uluslararası yayıncılar birliğinin 2016 yılı verilerine göre ülkemizde kişi başına düşen kitap sayısı 8,4 olarak gösteriliyor. TÜİK verilerine göre ise, kitap okumak ülkemiz insanlarının ihtiyaç listesinde 235.sırada zorlukla yer buluyor. Ülkemizde basılı kitap sayısı artıyor buna karşın kitap okuma oranı ise yükselmiyor. Yani yeni nesillerin kitapla kurmuş olduğu bağlantıda bir kopukluk söz konusu ve bu kopukluğu gideremediğimiz takdirde işimiz önümüzdeki elli yıl içerisinde çok daha zor olacak. TÜİK verilerini okumaya devam ettiğimizde karşımıza çıkan rakamlar durumun vehametini ortaya koyma açısından adeta ibretlik bir tablo görünümündeler.

Kitap okumaya ayırdığımız süre ortalama sadece bir dakika ile sınırlı iken televizyon izlemeye ortalama 6 saat ve internette gezmeye 3 saat ayırıyoruz. Türkiye, kitap okuma oranını dayalı ülke sıralamasında; binde bir oranla dünya genelinde seksen altıncı sırada yer alıyor. Buna karşın en fazla kitap okuyan ülkeler ise yüzde 21’er oranla Fransa ve Britanya. Dünyada kişi başına kitap harcaması 1.3 dolar; ülkemizde ise bu rakam sadece 25 sent. Kitap okuyucularımızın yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce ve yüzde 7’si ise kişisel gelişim kitaplarını tercih ediyorlar. En son ve durumumuzu en iyi anlatan istatistik ise çocuklara kitap hediye edilmesi sıralamasında 180 ülke içerisinde 140.ıncı sırada yer alıyoruz.

Aslında kitapla kurmuş olduğumuz daha doğrusu kuramamış olduğumuz bu manidar ilişkinin, içinden geçtiğimiz dönemde karşı karşıya kaldığımız tuhaf açıklamalarla yakın bir ilgisi var. Kitapların sadece okunmak için değil aynı zamanda birlikte yaşanmak için de satın alındığı bir anlayışın müdavimleri olamadık hiçbir zaman. Evlerinde her türlü ıvır zıvırın bulunduğu buna karşın kitabın olmadığı bir anlayışla nice nesiller büyüttük, belki de heba ettik. Oysa küçük yaşlardan itibaren kitaplarla tanışıp, onların büyülü dünyası içerisinde hayal dünyalarını geliştirebilen çocuklar yetiştirebilseydik durum ne kadar farklı olurdu.

Kulaktan dolma yalan yanlış kırpıntıları bilgi zannedip, tuhaf açıklamalar yaparak Amerika’yı yeniden keşfettiğini sanan nesiller yetiştirmemiş olurduk! Komplolar üzerinden içinde yaşadığı dönemi anlamaya ve bütün yaşananların ardında aynı güçlerin olduğunu söyleyerek olan biteni açıklayabildiğine inanan kuşaklarla karşılaşmaktan kurtulabilirdik. Ama bütün bunları başaramadık, kitapları başta kutsal bellediğimiz kitabımız olmak üzere hiç birisini hayatımızın içerisine yerleştiremedik! Bütün evlenenlerin evine bir Kuranı Kerim verdik ancak onları yüksek bir yere koyup bir daha açmamak üzere bir anlayışı da beraber aşıladık.

Kitap okumayı ve kitap okuyanları zararlı olarak göstermeyi adeta bir görev bildik. Bütün ele geçirilen kitapların birer silah gibi lanse edilmesi anlayışından hiçbir zaman vaz geçmedik. Bu ise kitapların birer suç delili olarak görülmemesi için yakılmalarına yol açtı. Kitapların yakıldığı bir ülkede, kitabın önemini anlatabilmek ve kitabın insanlık tarihi içerisinde ne kadar mühim bir yer tuttuğunu gösterebilmek kolay değildir. Okumayı ve okumanın yararlarını sürekli olarak karalamayı normal kabul eden bir kitleyle sadece cehalet üzerinden savaşamazsınız! Cehaletin yarattığı tuhaf bakış açılarını, komplo teorilerini, fikir kırıntılarını da göz önüne almak ve tüm bunlarla hemhal olmuş insanlara hitap ettiğinizi unutmamak durumundasınız.

Kitabı ve kitap okumayı hayatın içine sokamadığımız her gün biraz daha küresel dünyanın getirilerinden uzaklaşmaya başlıyoruz. Belirleyen olmak veya belirleyenlerin ortaya koyduklarını takip etmek durumunda kalmak arasındaki ikili ilişkide giderek ikinci tarafa doğru savruluyoruz. Dünyanın büyük çoğunluğunun bu tarafta olduğu doğru öte yandan asıl söz söyleyenlerin ise diğer tarafta olduğu gerçeği ise orta yerde son derece yakıcı bir şekilde durmaya devam ediyor. Velhasıl kelam kitapsız başaramayacağımız gerçeğini artık görmenin ötesine geçmeli ve tüm eğitim sistemimizi bu doğrultuda baştan aşağı yeniden inşa etmenin yollarını aramamız gerekiyor. Aksi halde bugünleri çok ama çok arayacağımız bir geleceği hep birlikte yaşamak zorunda kalacağız.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır

Yaşananlar futboldan soğutuyor

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin!

CERN’de çalışan 56 bilim insanı İzmir’de bir araya geliyor

"CERN’den gelenlerin amacı Higgs bozonunu, diğer bozonları daha iyi kavrayabilmek için yeni metotlar geliştirmek ve bunun da ilk toplantısı İzmir’de yapılıyor"