02 Aralık 2016

Keşke Amedspor’un uçağı düşseydi!

Hiçbir çocuğumuz, hiçbir gencimiz, askerimiz, evlatlarımız ölmesin tam tersine yaşayarak ülkelerine ve dünyaya bir şeyler katabilsinler

Dünya futbol tarihinin en vahim, en trajik uçak kazalarından biri yaşandı ve Brezilya’nın Chapecoense takımından 19 futbolcu hayatını kaybetti. Yaşanan acı öylesine büyük bir etki yarattı ki sadece Brezilya’da değil tüm dünyada saygı duruşundan, takımla ortak hareket etmeye kadar bir dizi etkinlik yaşandı. Brezilya futbol federasyonuna diğer kulüpler Chapecoense takımının üç yıl boyunca küme düşmemesinin yanı sıra futbolcuları bedelsiz transfer edebilmesi gibi konularda teklifler götürdüler. Hatta final karşılaşmasını oynayacağı rakibi, maçı oynamamayı ve kupayı doğrudan kazada hayatlarını kaybeden takıma verilmesini önerdiler.

Ülkemizde de Türkiye Futbol Federasyonu kupa maçları ile süper lig karşılaşmaları öncesinde saygı duruşunda bulunma kararı aldı. Buraya kadar insani olan ve insana ait olan ne kadar duygu hali varsa hepsinin yaşandığı bir sürece tanıklık ettik. Zor zamanlarda birbirine destek olma ve acıyı paylaşmanın erdemi ile dünyanın farklı ülkelerinde insanlar bir araya geldiler.

Dil, din, milliyet, ideoloji, etnik köken, cinsel tercih farklılıkları üzerinde durmadan sadece insan olma vasfını ön plana çıkartmak suretiyle saygı gösterdiler. Çünkü saygı göstermek ve bunu yaparken hiçbir beklenti içerisinde olmamak da bir insani duruş göstergesidir. Yaşamın hakkını verebilmek için tüm ön yargılarından ve çıkar duygularından sıyrılarak ölenleri sessiz ve saygı içerisinde andılar.

Tüm bunları anlatma nedenim bu ülkede yaşayanlara olmadığı gibi ölenlere de saygı göstermediğimiz ve onlara hak ettikleri değeri vermemeyi kendimize adeta bir hak olarak görüyor olmamızdır. Çok değil bir yıl önce oynadığımız milli maçlardaki bir dakikalık saygı duruşunda verdiğimiz daha doğrusu veremediğimiz insanlık sınavını hatırlayın. Ölenleri etnik, dinsel, mezhepsel kökenlerine göre ayrıştırmak suretiyle ölüleri hayırla anma teamülümüzü bile yerle bir etmiştik. Şimdi ise bir adım daha öteye doğru yol aldığımızı gösteren bir durumla karşı karşıyayız.

Chapecoense takımının uçağı düşüyor, bu son derece acı bir durum buna karşın yapılan yorumlarda karşımıza çıkan cümleler ise çok daha acı bir gerçeği yüzümüze çarpar nitelikte: ‘Keşke Amedspor’un Uçağı Düşseydi!’ Bu ülkenin takımlarından bir tanesinin ölmesini istemek ve bunu yüksek sesle haykırabilecek bir aşamaya gelmişsek eğer, bize her daim anlatılan birlik ve beraberlik edebiyatının sonu gelmiş demektir. Millet olma vasıflarını yeniden önümüze alıp düşünmek ve nasıl bir ülke nasıl bir gelecek istiyoruz konusunda ciddi ciddi planlamalar yapmamız gerekecektir.

Çünkü kendisi gibi olmayan, kendisi gibi düşünmeyen/hareket etmeyen/giyinmeyen/cinsel tercihte bulunmayanları yok farz eden bir anlayışın sesli olarak dile getirdiği bu ifadeler sadece burada kalmayacaklardır. Ayrışmanın önünü açtığınızda ve bunu besleyecek odunlarla ateşi beslediğinizde hiç ummadığınız bir alevle karşı karşıya kalabileceğinizi ve bu ateşin hepinizi yakabileceğini de unutmamalısınız.

Yıllarca Diyarbakırspor olarak liglerde mücadele eden hatta bizzat devlet eliyle birinci lige çıkartılan bu takımın ilerleyen aşamalarda Bursaspor ile oynadığı karşılaşmaları ve ardından yaşanan gelişmeler arşivlerde duruyor.

Amedspor adıyla sahalara çıktıktan sonra adeta başka bir ülkenin takımı gibi karşılanan ve taraftarlarının deplasmana gitmelerine dahi izin verilmeyen bir takım var karşımızda. Halbuki aynı devlet bir zamanlar bu takım üzerinden birlik ve beraberliği sağlamak için her türlü desteği veriyordu. Geçen yıl Türkiye kupası karşılaşması sırasında maçı anlatan spikerin takımın ismini bile anmadan sürekli olarak ‘onlar’ ifadesini kullandığını da bilmeyenlere hatırlatmak isterim. Sanki başka bir coğrafyanın ve başka bir ülkenin takımından söz ediyormuş gibi, yaşananları görmezden gelen bir federasyon ve medyada bu sürece aynı şekilde eşlik ettiler.

Peki hani futbol/spor dostluk, kardeşlik ve barış gibi kavramları bünyesinde barındıran sihirli bir alandı. Öyleyse neden bugün gelmiş olduğumuz noktada bu ülkenin insanları yine bu ülkenin insanlarının ölmesini isteyebilecek kadar gaddarlaşıp, insanlıktan çıktılar! Yaşadıklarımızda ve özellikle de çocuklarımıza yaşattıklarımızda nasıl bir garabet var ki, bu ülke ve bu ülkenin insanları adeta bir zihni çılgınlık yaşıyorlar.

İnsanları yaşatmak yerine ölmelerini hatta daha sokak diliyle kelimeyi tam olarak kullanalım: gebermelerini istiyorlar.  Bu öylesine bir cinnet halidir ki yaşananlar üzerinden kendisini temize çekebilmek için yeri geldiğinde en yakınında yer alan komşusunu bile gözünü kırpmadan kesebilmeyi getirir: tıpkı Bosna’da olduğu gibi. Ülke olarak bizim de bu açıdan sicilimizin çok parlak olmadığını, bu coğrafyada 6-7 Eylül gibi bir karanlık sayfanın hala aynı karanlıkla kapalı kaldığını da gayet iyi biliyoruz. Hatta bu olayları yıllar sonra hatırlatmak isteyen etkinliklerin bile nasıl baskına uğradığını da gayet iyi hatırlıyoruz.

Çocuklar Ölmesin maça da gelebilsinler pankartı ile geçen yıl Fenerbahçe kulübü Amedspor ile oynadığı karşılaşmaya çıkmıştı. Hatta maçla ilgili olarak olağanüstü güvenlik önlemleri alınmış olmasına karşın Fenerbahçeli yöneticiler maç sonunda misafirperverlikleri için rakiplerine teşekkürlerini sunmuşlardı. Bu ülkenin kanayan yarası olan terörü sonlandırmak istiyorsak bunun yolunun Amedsporun uçağının düşmesini istemek ya da bütün Kürtleri bu ülkeden sürmek olmadığını kafalarımıza sokmak zorundayız.

Diyarbakır kenti tıpkı İzmir, İstanbul, Erzurum, Antalya, Trabzon, Kayseri, Bursa gibi bu ülkenin bir kenti ve tarihsel geçmişinin bir parçasıdır. Bu ülkenin her bir kentinde yaşayan insanlar hangi etnik, dinsel kökene sahip olurlarsa olsunlar veya hangi ideolojik görüşü taşırsa taşısınlar buranın çocuklarıdırlar.

Hiç kimse kendisini bu toprak parçasının asli unsuru ve kendisi dışında kalanları ise kiracı olarak görme gafletinde bulunmasın. Ölmekten helak olmuş bir ülkenin evlatları olarak artık birbirimizin gözünü oymak ya da ölmesini istemek yerine içinde yaşadığımız bu ülkeyi daha yaşanabilir hale getirmenin yollarını aramalıyız.

Hiçbir çocuğumuz, hiçbir gencimiz, askerimiz, evlatlarımız ölmesin tam tersine yaşayarak ülkelerine ve dünyaya bir şeyler katabilsinler. Yaşadım iyi ki yaşadım hatta iyi ki bu ülkede yaşadım dedirtebilelim. Bunu yapmaktan uzaklaştığımız her an insanlıktan da uzaklaştığımız ve birbirimize duyduğumuz öfkenin esiri olduğumuzun resmidir. Böylesi bir gidiş ise bizi daha mutlu, mesut insanlar ülkesine doğru değil acıların daha fazla yaşandığı, keşke’lerin kader ile iç içe geçtiği bir geleceğe doğru sürükleyecektir ki orası maalesef çok ama çok karanlık olacaktır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır

Yaşananlar futboldan soğutuyor

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin!

CERN’de çalışan 56 bilim insanı İzmir’de bir araya geliyor

"CERN’den gelenlerin amacı Higgs bozonunu, diğer bozonları daha iyi kavrayabilmek için yeni metotlar geliştirmek ve bunun da ilk toplantısı İzmir’de yapılıyor"