06 Şubat 2018

Kafa karışıklığı hiç bitmeyen ana muhalefet partisi

Bitmek bilmeyen bir demokrasi, laiklik ve özgürlük söylemine karşın partinin bir türlü kendisini yenileyememesi...

Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) bir kurultayı daha tamamladı ve delegeleri genel başkanlarını bir kez daha partinin başında görmek istediklerini gösterdiler. Cumhuriyeti kuran partinin yıllar içerisinde bir türlü nasıl bir gidişat izleyeceğine karar veremiyor olması kadar dikkat çekici olan husus, acaba gerçekten iktidar olmak istiyor mu? Sorusuna bir türlü yanıt veremiyor oluşudur. Kongre sürecine doğru gidilen son on gün içerisinde CHP içinden ve dışından yansıyanlara şöyle bir bakmak bile, partinin kafa karışıklığı içerisinde oradan oraya savrulmayı bir türlü ortadan kaldıramadığını ortaya koymaktadır.

Her şeyden önce CHP’nin yıllar içerisindeki savruluş süreci boyunca bir türlü karar veremediği husus, gerçek anlamda demokrasiden ve özgürlüklerden yana bir parti olmak isteyip istemedikleridir. Çünkü partinin içerisinde Kemalist, Ulusalcı, Milliyetçi, Sosyalist, Sosyal Demokrat, Liberal, Türk, Kürt, Alevi ve daha nice farklı kimliklerle kendisini tanımlayan insanlar bulunmaktadır. Bu kadar farklı yelpazenin bir parti içerisinde toplanması değildir sorun olan, asıl sorun partinin bu farklı yelpazeler üzerinden kendisini ülke içerisinde iktidara aday olan bir konuma getirebilecek politikaları üretmekten yoksun oluşudur.

Bitmek bilmeyen bir demokrasi, laiklik ve özgürlük söylemine karşın partinin bir türlü kendisini yenileyememesi ve genç nüfus dinamiklerini yakalayamaması dikkat çekicidir. Aslında yıllar içerisinde oy devşirmek amacıyla yalpalamalar ve farklı yelpazelere hitap edebilen bir parti görünümü yaratabilme çabaları da bu açıdan hep sakil kalmaya mahkum uygulamalardır ve öyle de olmuşlardır. Türkiye’nin son on beş yıl içerisinde yaşadıkları üzerinden iktidar partisine yönelik olarak sürekli eleştiri getirenlerin, girmiş oldukları bütün seçimlerde kaybetmeleri ve bir türlü iktidar olabilme umudunu yaratamamaları herhalde iktidarın suçu değildir.

Türkiye’nin yıllar içerisinde değişen koşullarını okuyamayan ve bu doğrultuda oy potansiyelini bir türlü yükseltemeyen bir ana muhalefet partisi bulunmaktadır. Öte yandan aynı ana muhalefet partisi, iktidara yönelik eleştirilerine karşın iktidarın uygulamalarının halkın nezdinde daha fazla kabul görmesine yol açacak uygulamaları da yapmaktan geri kalmamaktadır. Gelir adaletsizliği, hukuk alanında yaşanan sıkıntılar, gündelik hayatın içerisinde olup bitenler karşısında net bir duruş gösteremeyen ve bütün pozisyonunu iktidarın atacağı adımlara göre yönlendiren bir ana muhalefet partisinin, iktidar umudu yaratabilmesi pek de mümkün değildir.

Cumhuriyet tarihinin iki yumuşak karnı olan laiklik ve Kürt sorunu konusunda bir türlü kendini ifade edemeyen ve her defasında iktidarın attığı adımların gerisinde kalan bir yaklaşım, inandırıcılıktan uzak kalmaya mahkumdur. CHP’nin yıllar içerisinde hiç ama hiç değişmeyen ilginç bir yanı bulunuyor; kamuoyunu etkileyebilecek olaylarda sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Buna karşın daha itidalli davranılması gereken konularda tam aksine yaptıkları açıklamalarla, kendilerini belki de hiç bulunmadıkları yerlerle eşleştirilmelerine yol açıyorlar.

Kıyı şeridinin dışında oy alma sıkıntısı çeken bir partinin, iktidar olabilmesi için kendisine oy vermeyen insanlara anlatma zorunluluğu bulunmaktadır. Bunun yolu ise bundan önce yapıldığı gibi sürekli olarak aynı ezberlerin tekrar edilmesi değildir. Belirli bir gelir düzeyinin üzerindeki insanların oy verdiği buna karşın daha alt gelir gruplarının oy vermediği bir parti, içine sıkıştığı yüzde 25’lik barajı yıkamayacaktır. Bu yüzden de bütün açıklamalarında ülkemizin bir iktidar sorunu olduğunu söyleyenlerin söyledikleri inandırıcı olmayacaktır.

Çünkü bu ülkenin gerçek anlamda bir muhalefet partisine ihtiyacı bulunmaktadır ve bu partinin ülke gerçekleri ile örtüşecek bir dili yakalaması gerekmektedir. CHP’nin bu dili yakalayabilmesi ve buradan bir iktidara yürüyen parti haline dönüşebilmesi pek de olası görünmemektedir. Sürekli olarak kurultay veyahut olağanüstü kurultaylar düzenlemek ve buradan demokrasi havarisi olduğunuzu iddia etmek bir çıkar yol değildir. Delegelere dayanan demokrasi, gerçek demokrasinin sadece kötü bir kopyasından ibarettir ve yıllardır aynı hikâyeyi dinleyip durmaktan artık yorulduk.

Siyaseti, başka bir hayatın mümkün olabildiğini gösterebilecek hale dönüştüremediğiniz müddetçe, söyledikleriniz sadece suya atılan imzadan öteye gitmemektedir. Yerel yönetimlerde ne kadar demokratik olduğunu söyleyen bir partinin, belediye başkanlarının da kendilerini tek adamlıkları üzerinden göstermeleri ve bunu sürdürmelerini nereye koyacağız? İktidar partisine yerel yönetimleri kaptırmamak adına eleştiri yapanları tu kaka ilan edenleri veya ne yapalım başka çaremiz yok diyenleri ne yapacağız!

CHP yöneticilerinin her defasında ağızlarından düşürmedikleri Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi tekellerinde olmadığını ve tıpkı kurucu liderimiz gibi yıllar içerisinde uygulamaya konulan bütün düzenlemelerin de tek sahiplerinin kendileri olmadıklarını artık anlamaları gerekiyor! Merkez’in uzun yıllar boyunca çeperde tuttuğu ve göz ardı ettiği kitleler için umut olarak sarıldıkları partilerin her defasında CHP dışında olması herhalde tesadüf değildir. 1977 seçimlerindeki yüzde 41,4’lük oy oranı dışında hiçbir zaman bu kadar geniş bir kitle ile bağ kuramayan CHP’nin, bakış açısını değiştirmeden ve ‘yeni bir şeyler’ söylemeden kitleler ile barışabilmesi de pek olası gözükmemektedir.

Tabii bir de bu partiye gönülden bağlı olanlar boyutu var ki, onların arasında tek doğruyu kendilerinin bildiğini düşünenler ve yine partinin uygulamalarını eleştirebilmek için parti üyesi olmak gerektiğini iddia edenler de bulunuyor. Kafa karışıklığı hiç ama hiç bitmeyen bir anlayışın, tüm ülkeye umut olabilmesi ve bu umudu oy’a dönüştürebilmesi kolay değildir, zaten bir türlü de olmamaktadır. Partinin ve ona gönül verenlerin önünde tarihi bir yol ayrımı durmaktadır; tüm ülkeyi kucaklayacak bir parti mi olacaklar? yoksa ülkenin sadece dörtte birine hitap etmeyi mi sürdürecekler?

            

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır