17 Ekim 2018

Ekranlarla sınırlı kalmıyor, hayatlarımızda dönüşüyor

Ekranlarda olup biten sadece dizilerde, filmlerde veya tartışma programları ile futbol sahasının içerisine sıkışıp kalmış durumda değil

Sinema ile başlayan, televizyon ile devam eden son olarak da bilgisayar teknolojileri aracılığıyla her birimizin ceplerimizde taşıdığımız telefonlarla doruğa ulaşan görüntünün gücü sayesinde son zamanlarda toplumsal hayatlarımız içerisindeki alışkanlıklarımız değişti. Eskiden söylediklerimizin ucunun dokunduğu ve bunun karşısında olumsuz olarak gösterilen davranışların yapılmaması gerektiği düşüncesinin bir anlamı dolayısıyla da bir yaptırım gücü vardı. Buna karşın içinden geçmekte olduğumuz zaman dilimleri içerisinde işler tam anlamıyla sarpa sarmış vaziyette. Neye dokunsanız elinizde kaldığı gibi, örnek olarak vermeye çalıştıklarınızın da bir değeri yok artık!

Her şeyin oluruna vardığı buna karşın halletme dozajının yükseldiği günlerin içerisinde ölçü ve ölçüsüzlük arasında gidip geliyoruz. İşte bu noktada ekranlardan taşanların sadece ekranlarda olup bitenleri takip edenlerle sınırlı kalmadığı gerçeğini de bir kez daha üstüne basa basa dile getirmek gerekiyor. Mafya dizileri ile başlayan ve erkekliğin kitabının yapılan baskı sayısının bile hatırlanmayacağı kadar fazlalaştığı bir ortamın gündelik hayatımızı alt üst edecek yaklaşımları dolaşıma soktuğunu hep birlikte ama acı bir şekilde yaşayarak öğreniyoruz. Kafa, tokat, tekme atmak, silah ve bıçak çekmek, dövmek, küfür etmek, korkutmak, kaçırtmak, yaralamak ve öldürmek gibi şiddetin her türlü normal gösterildiği sahneleri artık sadece ekranlarda görmüyoruz.

Ekranlarda olup biten sadece dizilerde, filmlerde veya tartışma programları ile futbol sahasının içerisine sıkışıp kalmış durumda değil. Artık her yer suç mahalli olarak nitelenebilecek bir biçimde yeniden biçimleniyor. Burada racon kesen, kavga eden, küfürler savuran, döven, vuran hatta öldüren tipler cirit atıyor. Ne tesadüf ki ekranların içindekiler kadar hayatlarımızın içerisindekiler de aynı kötülük hamuruyla ve aynı şiddetseverlikle yollarına devam ediyorlar. Biz eskiden böyle değildik, nerede hata yaptık? Sorularını artık daha sık soruyoruz. Şiddet fenomenini toplumsal hayatlarımızın içerisinde daima yedekte tuttuğumuzu ve buradan farklı gerekçeler üretmek suretiyle, işimize geldiği gibi kullandığımızı ise her nedense hiç ama hiç itiraf etmiyoruz.

Kavga etmeyi, diş göstermeyi, küfür etmeyi erkekliğin olmazsa olmazı olarak gösterdiğimiz için söz konusu şekilde davranmayan erkekleri etiketlememiz de kolaylaşıyor. Şiddetin hiç eksik olmadığı hayatlarımızın içerisine barışçıl duyguları ve buna uygun çocuk yetiştirmeden tutun aile kurmayı, sosyal ilişkileri kısacası hayatın her alanındaki ilişki kalıplarını bir türlü yerleştiremiyoruz. Ekranlara yansıyanların gündelik hayatlarımızın ta kendisi olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Buna karşın ekranlar aracılığıyla normalleştirilen şiddet görüntülerini ve buna uygun davranış kalıplarını da yok sayamayız.

Bu öylesine patolojik bir hal almaya başladı ki, yaşananların çok ünlü olmakla veya cahil cühela olmakla bir ilgisi kalmadı. Herkesi yakıp kavuran bir şiddet dalgası içerisinde hepimiz payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz. Sokakta rahatça yürüyememekten, evlerimizde huzurla oturamamaya, bindiğimiz arabada sinir katsayımız yükselmeden seyahat edememeye kadar uzanan kısacası hayatlarımızı içten içe kemiren sosyal bir problem olarak şiddeti büyütmeye devam ediyoruz.

Kötü örneklerin rol modeli olduğu bir yerde neyi, nasıl ve ne amaçla örnek göstereceğinizi de şaşırırsınız. Eğitim denilen alandaki tartışmalarımızı nihayete erdiremediğimiz müddetçe ister on iki yıllık süreci ister buna eklenecek olan üniversite aşamasını konuşmanın bir anlamı da bulunmamaktadır. Gençlerin eğitimle birlikte okuyup bir yerlere gelme düşüncesinin kaybolduğu dönemden geçiyoruz. Bu noktada ekranlardaki örnekler ile gündelik hayat içerisindeki örnekler çakıştığında eğitim sistemine duyulan inanç da yok olmaya başlıyor.

Lüks arabalara binen, ihtişamlı evlerde oturan, mühim insanları tanıyan ve istediklerini yaptırabilme gücüne sahip bulunan dizilerdeki karakterler gibi veya ekranlara yansıyan şarkıcılar, artistler, futbolcular gibi olma hayali giderek daha cazip hale dönüşüyor. Gerçek yaşamla hayaller arasındaki mesafe açıldıkça yerine koymak için vazgeçilebilecekler de ters yönlü olarak büyümeye başlıyor. Ekranlarda gördüğü karakterin yapıp ettiklerinin ne olursa olsun maruz görülebileceği bir anlayış ise bu noktada dolaşıma sokuluyor. Güç beraberinde buna uygun bir toplumsal iklimin oluşmasına ve olup bitene onay vermenin yanı sıra sonuna kadar destek olmayı da kabullenen bir kitlenin şekillenmesine zemin hazırlıyor.

İşte asıl olup bitenler de tam bu noktadan sonra normalleşmeye ve olanlar sıradanlaşmaya başlıyor. Kitchleşen olayların yanı sıra bununla birlikte kitchleşmekten imtina etmeyen insanlar ve gruplar ortaya çıkıyor. Takım tutar gibi ünlülerin peşinden giden, yapılanları kabullenmenin yanı sıra zaten böyle olmalıydı savunmasını da beraberinde yapan bir kitleden söz ediyorum. Burada her şey zıvanadan çıktığı gibi ölçünün kalmadığı, kuralsızlığın kendisinin kurala dönüştüğü ve kaba kuvvetin her şeyin üzerine çıktığı bir dönem belki de dönemece geçiliyor.

Bilindik klişe lafı tekrarlamanın tam sırasıdır: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Hakikaten de bu olup bitenler ile birlikte alışkanlıklarımız, önerilerimiz, yaklaşımlarımız kısacası her türlü davranış kalıplarımız da değişmek durumunda kalacaktır. Uyanların varlığını sürdüreceği buna karşın üzülmeye devam edecekleri bir dönemdeyiz. Uymayanlar ise giderek dışlanma ve izole edilme tehlikesi ile baş başa hayatlarını sürdürme durumunda kalacaklardır. Bambaşka bir hayat rüyası ile yola çıkıp beklediklerinizin tam tersi bir noktaya ulaşmak ve bunun da ötesinde maruz kalmak zorunda olmak, asıl üzüntü verici olandır.

Ekranlarda olup bitenleri hep seyredenlerle sınırlı bir kitle ile alakalı ve bir zaman diliminde olup bitmiş olarak değerlendirme gafleti ile bugünlere kadar geldik. Oysa zaman ve mekanın yanı sıra ulaşma gücü itibariyle de yoğun bir mekanizma ağına sahip olduğunu öngöremedik. Toplumsal hayatlarımızın aksayan yanlarını, yine oradan aldığı ile yoğurmak suretiyle misliyle bize geri döndüren yaklaşımlarla birlikte şiddetin kapakları kapanmamak üzere açılıverdi. Gördüklerimiz sadece bir görüntüden ibaret değil asıl film ve aksiyon görüntüler ile birlikte üzerine konuşuldukça tekrar tekrar yeniden dolaşıma sokuluyor. Burada ne isterseniz bulabilirsiniz, erkek erkeğe halletmek için kavga etmekten tutun da, tek başına evli bir kadın nasıl 30 dakika dans edebilire kadar seçerek kullanabilirsiniz. Örnekler çoğaltılabilir buna karşın şiddetin tonları değişmesine karşın yarattığı tahribat ve etkinin azalmadan devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır

Yaşananlar futboldan soğutuyor

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin!

CERN’de çalışan 56 bilim insanı İzmir’de bir araya geliyor

"CERN’den gelenlerin amacı Higgs bozonunu, diğer bozonları daha iyi kavrayabilmek için yeni metotlar geliştirmek ve bunun da ilk toplantısı İzmir’de yapılıyor"