06 Kasım 2017

Yuva nedir, neye denir?

Değişen enlem ve boylamlarımızla bitmeyen yuva arayışımız bir gün son bulabilir mi?

Sami Berat Marçalı*

Yaşadığımız ev? Doğduğumuz ülke? Barındığımız alan? Değişen enlem ve boylamlarımızla bitmeyen yuva arayışımız bir gün son bulabilir mi?

Bir süredir bu soru üzerinde kafa yoruyordum zaten. Hakkında mutlak üretimde bulunmak istediğim bir mesele haline dönüşmesi de zamanla kaçınılmaz oldu. “YUVA” kelimesini başlangıç noktası kabul edip üzerine düşünmeye, çalışmaya başladım. Kelime anlamını biliyordum, benim aradığım daha çok kelimenin anlam olarak yetmediği, derinden hissetmem gereken kısmıydı. Bu kavram üzerine çok uzun düşündüm, araştırma yaptım, röportajlar falan... Ve sonuç olarak “YUVA” benim için ne demek bir türlü bulamadım. Bir an anlamını bulduğumu sandığım ancak ertesi gün kaybolan bir şeydi bu "YUVA". Sonra, bu arayışıma bir ara verdim. Biraz durdum. Yuvalarımı değiştirip durdum desem daha doğru olur aslında. Resme uzaktan bakabilince boşlukları çok net görebiliyormuş insan. “YUVA”nın anlamını bulamamamın sebebi başından beri orada duruyormuş. Zihnimle hareket ettiğim sürece bu kavramın benim için ne ifade ettiğini bulamayacakmışım. Sadece kalbimle hareket edersem, bunu becerebilirsem yuvamı bulabilirmişim ancak. Bunu becerebildiğimi iddia etmiyorum ama ne demek olduğunu anladığıma inanıyorum. Sanırım. İşte yazmak istediğim hikayenin çatısı buradan çıktı.  

Hikayenin merkezine yersiz yurtsuz birbirinden çok farklı dört insanı koyarak, onların yuva arayışıyla geçirdikleri altmış dakikalık karşılaşmasını anlatıyorum. Her biri farklı ülkeden, farklı statüden, farklı dile ve kültüre sahipler. Farklı hayallerle gelmişler bu kimisi için eskimiş kimisi için yepyeni olan yere. Farklı yerlerde yetişmiş bu karakterleri ortak paydada buluşturan tek bir şey var. O da hepsinin ait olmadıkları, ait hissetmedikleri ve aslında onları sahiplenmemiş bu yerde bir yabancı olmaları. Bu yer onlara, onlar bu yere yabancı anlayacağınız. 

Oyunu yazarken karakterlerin birbirleriyle çarpıştırdığımda neler olabileceğini, insan olmanın gerektirdiği yardım isteme ve yardım etme duygularının karakterlerdeki içsel çatışmalarında aslen nasıl ortaya çıkabileceğini görme niyetiyle davrandım hep. Empati kurabilmek, kalbini açabilmek kolay bir şey değil artık günümüz koşullarında. Bunu bu bencil dünyada nasıl becerebilirler ya da becerebilirler mi diye sordum sorularımı hep. Karakterlerin hepsinin bir hayali var sonuçta... New York'ta olma amaçları da bu işte. Hani en "şey" yer orası ya...

Ancak bu demek istediklerimi naif bir yerden okumayınız. Kendi habitatlarında onları kabul etmemiş, onları ötekileştirmiş olan alanlarından var olabilmek, bir çıkış yolu bulabilmek ve hayallerini gerçekleştirmek için göç etmiş bu dört karakterin arzuları, kaçarak veya saklanarak hayata yeni başlayabilme isteğidir özünde. Bunun ne demek olduğunu kimimiz çok derinlerimizde, kimimiz yüzeylerimizde bulabiliriz bence. Genelde pek hoşlanmayız bulduklarımızdan. Yüzleşmesi ağır ve iyileştiricidir ama.

Kısaca amacımı özgün ve gerçek bir hikaye kurgulayarak, göçmenlik ve yuva kavramlarına olan bakış açımı izleyicilere aktarabilmek, nereden geldiğinin ve hangi dili konuştuğunun bir önemi olmadığı ve iletişim denen şeyin böyle isimler altına sıkışmadan ne kadar kurulabilir olduğunu gerçekçi bir bakış açısı ve farklı hayat hikayeleri ile anlatabilmek diyebilirim.

*B Planı tarafından sahnelenen Yuva oyununun yönetmeni

 

Oyun Hakkında

 

Yuva

14 Kasım 20.30, 25 Kasım 15.00, 20.30 - Enka İbrahim Betil Oditoryumu

Sami Berat Marçalı’nın yazıp yönettiği Yuva, bir B Planı prodüksiyonu olarak festival seyircisinin karşısına çıkıyor. Dünyanın farklı köşelerinden, farklı zor durumlardan kaçıp New York’a gelmiş dört gencin; tek bir gecede yaşadıklarını anlatan Yuva; göçmenlik, iletişim, yuva arayışı ve birbirimizi anlama üzerine bir oyun. Yönettiği son iki oyun olan Kabileler ve İstila!’da öteki olmak, göçmenlik ve iletişim meselelerine kafa yoran Marçalı; Yuva’da “aidiyet ve varoluş” kavramlarına dair arayışını dinamik ve güncel bir dille sahneye taşıyor. Oyunda Bora Akkaş, Erol Ozan Ayhan, Özlem Zeynep Dinsel ve Saim Karakale rol alıyor.

Ayrıntılı Bilgi için: http://tiyatro.iksv.org/tr/program/497

 

21. İstanbul Tiyatro Festivali

Bu yıl 21'incisi düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 13-26 Kasım tarihleri arasında, zengin bir programla tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

İlk kez 1989 yılında gerçekleştirilen, yerli ve yabancı tiyatro, dans ve performans topluluklarının izleyiciyle buluştuğu uluslararası bir etkinlik olan İstanbul Tiyatro Festivali, 2002 yılından beri iki yılda bir Mayıs ayında düzenleniyordu. Festival bu sene yıllık seyrine geri dönüyor ve iki hafta boyunca ulusal ve uluslararası, klasik ve çağdaş yorumları izleyiciler ile buluşturuyor.

21. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yurt dışından 6, Türkiye’den 13 olmak üzere 19 tiyatro dans ve performans topluluğunun 55 gösterisinin yanı sıra yan etkinlikler programında bulunan okuma tiyatrosu, söyleşi ve kitap tanıtımları, film gösterimleri, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları gibi ücretsiz etkinlikler de gerçekleştirilerek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Panopticon oyunu nasıl gelişti?

Panoptikonomania iktidarın içimizdeki gözüdür; bizi hareket ettiren ve kemiklerimize işlemiş iktidarın gözünün arzusudur

Sınırların aşıldığı oyun; When in Rome!

"When in Rome, kalıplar, özgür alanların kaybolması, bu alanları ve bunları ne olursa olsun muhafaza etmek üzerine kurulu"

Batı tiyatrosunda bir işaret fişeği: Wajdi Mouawad

Ünlü yazarı ve yönetmen Wajdi Mouawad Yalnız ile İstanbul Tiyatro Festivali'nde