Resimli Yüksel Arslan tarihi

“Yeni Etkiler” görsel malzeme üzerine bir kitap değil; metinler üzerine yazılmış mektup - metinlerden oluşan, görsel malzemenin de metinlerle birlikte okunduğu, zengin bir iç dünyanın resimli günlüğü. Kitabın adına da aldanmamak lazım...

24 Aralık 2015 15:40

Yüksel Arslan’ın görüntüden, nesneden ve imgeden çok kavrama ve fikre, tarihe ve zamana, üretime ve savaşa, cinselliğe ve sapkınlığa, kısacası insanın doğa karşısındaki binlerce yıllık mücadelesine, bizim “tarih” dediğimiz bu büyük akışa dair arayışı uzun bir süredir devam ediyor. 1950’lerde, bu mücadelenin tarihi kadar eski bir yöntemi canlandırarak yarattığı ve 1960’larla birlikte “arture” ismini verdiği yapıtlarında insanın ve doğanın, ezcümle tarihin bu birbiri yanında ve birbiri karşısında konumlanışındaki tuhaflık ve uyumsuzluğu teşhis etmeye devam ediyor. Bütün bu tuhaflıkların düşsel bir biçimde bir araya gelişi, erken dönemlerinde onun yolunu kaçınılmaz olarak Gerçeküstücülük ile çakıştırmıştı; ancak bu kesişmelerin sadece Gerçeküstücülük ile sınırlı kaldığı sanılmasın. André Breton, Gerçeküstücülüğü, kökenlerini Marksizm’den, Sade’dan, Hegel’den, Bosch ve Bruegel’den, daha yakın zamanlarda da Dada’dan alan bir yöntem olarak kurgulamayı denemişti –bunların arasında tuhaf uyumsuzluklar, tezatlar olabilirdi; ancak Gerçeküstücülüğün hem düşünsel hem de imgesel kaynaklarının zenginlik ve çeşitliliği bu bağdaştırmacılığa ve sıradan olanın içinde sıradan olmayanı bulma yetisine bağlıdır. Benzer bir kökensel zenginliği Arslan’ın yapıtlarının da paylaştığını rahatlıkla iddia edebiliriz –yararlandığı tarihsel kaynakların çeşitliliği bizatihi Gerçeküstücülüğün kendisinden ve Marksçı toplum anlayışından, Nietzsche’den mülhem vecde, Varoluşçuluğun yaşamı kutsayışından Oparin’in biyo-kimya ile ilgili kuramlarına[1] kadar uzanan geniş bir alana yayılıyor. Birbiriyle akla gelmez biçimlerde ilişki kuran bu büyük anlatıları kuşatan görsel dağarcık da aynı derecede zengin: İslamî kaligrafi örnekleriyle bezeli Osmanlı dönemi mezartaşlarından böcekbilime, Krafft-Ebbing’in Psychopathia Sexualis’ini anıştıran cinsel imgelerden insansız doğa manzaralarına kadar uzanıyor.

Yeni Etkiler, Yüksel Arslan, Çev: Esra Özdoğan, Sel YayıncılıkYaratıcısının zengin muhayyilesinden deyim yerindeyse ortalığa saçılan (şüphesiz bu ifade, bu bağlamda olumlu bir anlam taşıyor) bu imgeler serisi, Arslan’ın 2005 yılında başladığı yeni bir arture serisiyle devam ediyor –bizlerin şansı ise, bu seriyle ilgili olarak, Arslan’ın eski dostlarından Ferit Edgü’ye yazdığı, ancak göndermediği mektuplardan oluşan bir metni okuyabiliyor olmamız. Sel Yayıncılık, bu gönderilmemiş mektupları derleyerek, Arslan’ın yeni çalışmasının ismiyle yayınlıyor: Yeni Etkiler / Nouvelles Influences.

Metinler üzerine mektuplar

Hemen belirtmek gerekiyor ki, Yeni Etkiler öncelikli olarak resimler üzerine değil, metinler üzerine bir kitap – arture’ler, ortaya çıkış sebebi olan metinlerin varlığına eşlik ediyor, o varlıkla anlam kazanıyorlar. Yüksel Arslan’ın arture’lerinde yazıyı da imge gibi sıkça kullandığını anımsayalım (bu, metnin de imgeyle kaynaştığı ve yazılı bir im olmanın yanında, görselliğin bizatihi bir öğesi olduğu durumuna işaret ediyor). Biz, öncelikle “metinler üzerine bir metin” olarak algılamalıyız bu kitabı veya Yüksel Arslan tarafından hazırlanan bir metinler seçkisi, bir “édition critique” olarak. Bu metinler, bağlamlarından kopuk olarak bir araya getirilmiş olabilirler veya biz onların birlikteliklerini tuhaf bulabiliriz. Kimi zaman, bu metinler üzerine tek kelime etmemiş de olabilir Arslan. Bu kitap, her ne kadar Edgü tarafından okunması amacıyla yazılmış olsa da, aslında Arslan’ın kendine seslenerek yazdığı, etkilendiği metinleri de ve oradan neş’et eden arture’leri not ettiği bir mahrem günlük. Arslan’ın zihinsel haritası.

Metinler arası yolculuklar

Şöyle bir önemi daha var bu günlüğün; yukarıda da belirtmiştim, öncelikli olarak kavramlardan, edebiyattan ve düşünceden, en çok da toplumsal tarihi anlamaya çalışan bir düşünceler bütününden yola çıkıyor Arslan. Bu bakımdan, Arslan için yaratı safhası sadece fiziksel bir nesnenin üretim anıyla kısıtlanamayacak kadar büyük bir zamanı işaret ediyor –zira kitabın önsözünü kaleme almış olan Edgü’nün de belirttiği gibi “Onun kaynağı kitaplardır.”[2] Bu kaynakları tanıma, soğurma, kullanma süreci metinlerin arasında handiyse bir yolculuğa çıkmakla eşanlamlı olarak düşünülmeli –Arslan’ın kelimeler, kavramlar, fikirler içinde gezinmesi. Yeni Etkiler bu sürecin sanatçının zihnindeki gelişme aşamalarını, onun kaleminden aktaran bir kaynak olarak okunmalı. Bir arama ve bulma, yaratma veya bir bulma ve arama, yaratma sürecinin gelişimini anlatıyor bu kitap. Tam da bu yüzden Yeni Etkiler görsel malzeme üzerine bir kitap değil; metinler üzerine yazılmış mektup - metinlerden oluşan, görsel malzemenin de metinlerle birlikte okunduğu, zengin bir iç dünyanın resimli günlüğü. Kitabın adına aldanmamak lazım: yeni etkilerin içinde eskilerinin de kendine yer bulduğunu belirtmek gerekiyor. Nietzsche, Hölderlin, Beckett gibi Arslan’ın uzun süreden beri önemli ilham kaynakları arasında yer bulmuş olan isimler tekrar tebarüz ediyorlar.

Bakış ve birlikte bakış

Metinler arasında yapılan bir yolculuk tanımlamasını somutlaştıralım: bu ifadenin ete kemiğe bürünmesi, Arslan için ciddi bir etki kaynağı olan Robert Walser’den[3] (sadece metinlerinden değil, yazarın kendisinden de; hayatından da) yola çıkan arture serisiyle ilgili olan 25-26-27 Mayıs 2005 tarihli mektuplarda rahatlıkla görülebilir. Bu arture serisine ufak bir kelime oyunuyla “Walseries” adını vermiş Arslan. Walser’i anlatırken, sözü Walser’e bırakıyor birden. Walser’in yaptığı seyahati, yazarla birlikte o da yapıyor; birlikte bir evin önünden geçiyor, bahçesine hayranlıkla bakıyorlar. Etrafı çevreleyen manzara, birdenbire tefekküre yönelme isteği uyandıracak bir baskınlık kazanıyor – doğa hariç herkesin sustuğu bir an içinde, onunla bu baş başa kalış (veya karşı karşıya geliş) ve temaşa, birden içsel bir hesaplaşma anına dönüşüyor. Walser neredeyse metafizik bir düşünce eşliğinde tefekküre dalmışken, Arslan da ona katılıyor –metinler metinlere, metinler arture’lere dönüşüyor. Hepsi birleşip tek, okunabilir bir nesne oluyorlar –metin ile görüntü tek bir nesne hâline geliyor. Walseries adı altında toplanan bütün arture’ler, manzara tasvirleri. Hepsi de bir bilinmeyenle, doğayla insanın içsel yaşamının çeşitli yollarla birbirine açıldığı bir görme şeklini imliyorlar (Arslan’ın arture’lerinde sıklıkla beliren ve Walseries’de de gördüğümüz “gören göz” imgesi, bu bilinmeyen içinden kendine –ve elbette tarihe, topluma, diğer insanlara- bakışta kendine dair bir bilgiyi yakalamaya çalışıyor). Bu görme şekli, ilginç bir biçimde Arslan’ın özel bir düşkünlüğü olduğunu bildiğimiz Novalis’i getiriyor akla: “Doğaya içsel bakış, onunla ittifaka girmeyi arar, doğayı kendimizi ve sevdiklerimizi… anladığımız gibi anlamak ister.”[4] Bir başka bağlamda birlikte düşünülmeleri tuhaf olabilecekken, aralarında bir asır olan bir romantik ve bir modern, Arslan’ın gördüğünde yan yana geliyorlar. Gerçeküstücülüğün kaynakları için geçerli olduğunu yukarıda belirttiğim durum, Arslan için de geçerli –kaynakların birbiri yanında eğreti durması, zengin ve çeşitli bir biçimde birbirlerini tamamlamasına engel değil (bu durumu Arslan’ın muhayyilesine borçluyuz).

Görmeyi bu denli içe işleyici bir eylem olarak algılamayı, André Breton bakışın ilk hâlini imler biçimde, şöyle açıklamıştı: “L’œil existe à l’état sauvage.”[5] Bunu, “Göz, (kendi hâline bırakıldığında) ehlileşmemiş bir hâldedir” diye tercüme edebiliriz. Arslan’ın arture’lerinde sıklıkla karşımıza çıkan, neredeyse panoramik diyebileceğimiz doğa ve kent manzaraları, gözü derinliğin uzayıp gittiği noktaya kadar bakma mecburiyetinde bırakıyor –bu bakış, gözün vahşiliğini, başıboşluğunu, ehlileşmemişliğini terbiye etmekle sonuçlanacak bir arayışı zorunlu kılar gibi adeta. Bu peyzajların uçsuz bucaksızlığında, gözü bir kez daha bakmaya zorlayan bir tuhaflık var; Arslan’ı Gerçeküstücü ressamlara en çok yaklaştıran unsurlardan biri bu olsa gerek. Bu durumun sadece içinde çok ayrıntıyı barındıran uçsuz bucaksız manzaralar için geçerli olmadığını söylemek gerekir; birbirinden kopuk bir biçimde muhtelif nesneler, bazen bütün bir figür ve bazen de bedenin sadece bir uzvu (bu, çoklukla bir insan başı ve bir cinsel organ –bir penis- olabilir) ve etki kaynaklarının metinlerinden alıntılarla bezediği arture’leri, özellile ufak boyutlu olanları gözün ehlileşmesini zorunlu kılan bir detaycılıkla yüklenmiştir. Ve bunlar, bir insanlık antolojisi gibi okunmalıdır.

Kayıp yıl 2005’in mektupları

Yeni Etkiler’in, daha önce yayınlanmış olan bir başka Arslan - Edgü mektuplaşmasını gözler önüne seren ve Batı Kültürü Önünde Hiçbir Saplantım Yok: Mektuplar 1957-2008 (Kitap Yayınevi, 2011) isimli eserle ilginç bir ilişkisi var. O kitap da bir mektuplaşmadan ortaya çıkmıştı, çok daha uzun zamana yayılmış olan ve karşılıklı bir iletişim sürecinin sonunda doğan metinleri - mektupları içeriyordu. Arslan, Edgü’ye; Edgü de Arslan’a yazmıştı. Ayrıca zamansal bağlamı çok daha genişti Arslan’ın ilk sergisi olan “İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü”nün hemen sonrasından başlıyordu bu geniş zaman. Ancak bu kitapta zamansallık kırılma yaşıyor, 2004’ten 2006’ya atlanıyordu; 2005 yılı yoktu. Yeni Etkiler, o kayıp zamanın dökümünü gözler önüne seren bir kitap. İkinci önemli nokta: Arslan burada tek başına, seslendiği –aslında- sadece kendisi. Bahsettikleri de gündelik hayatın akışından veya ayrıntılarından iyice uzak, kavramlar ve metinler ile bağlaşmış durumda. Bu durumu, şüphesiz yazarın asla göndermediği bu mektuplardaki kendine seslenen, düşüncesiyle aslında baş başa kalmış kalem kıvraklığına bağlamak gerekir.

Kitap, Yüksel Arslan’ın ürettiği tüm arture’lerin 600.’sü olan “V. Maiakovski” ile sona ererken, Edgü’ye yazdığı ve yollamadığı son mektupta Arslan, resim sanatını daha seneler öncesinden ölü bir sanat kabul ederek çöplüğe yolladığını ve Paris’te eleştirmenlerle müzecilerin kafasında sadece iki ismin geçer akçe olduğunu yazıyor; Picasso ve Matisse. “Herkese soruyorum” diyor Arslan o coşup taşan heyecanıyla, “Bir modern sanat küratörü ne vakit Picasso’nun kıçı üzerine bir sergi açacak bize?”[6] Mektubun yazılma tarihi 2005. Geçen yüzyıldan bu yana çok şeyin değiştiğini kim iddia edebilir?

 
[1] Aleksandr Oparin (1894 – 1980), Sovyet biyo-kimyacı.
[2] Yüksel Arslan, Yeni Etkiler, s. 5
[3] Robert Walser, 1878-1956 yıllar arasında yaşamış ve metinlerini Almanca kaleme almış olan bir İsviçreli yazar. İsmi sıklıkla çağdaşı olan Kafka’yla birlikte anılan Walser, edebiyatta modernist tavrın erken öncülerinden sayılmasına karşın, yaygınlıkla bilindiği 1920’lerden sonra büyük ölçüde unutulmuş bir isim.
[4] Rüdiger SAFRANSKI, Romantik: Bir Alman Sorunsalı, s. 121
[5] André BRETON, Le Surréalisme et la peinture, s. 11
[6] Bkz. (1), s. 141