Yazı, deneme

Yazı ötekinden doğuyor, ötekine yöneliyor. Kendinden başkasına “Ben de başkasıyım” diyor yazar, istiyor ki okuru da önce kendisini sonra da başkalarını fark etsin. Yazı, insanın kendini diğer insanlardan biri hissetmesi...

04 Şubat 2016 13:30

İlk bakışta tersini düşündürse de yazı, her zaman yalnızlığın, tek başınalığın karşı ucunda yer alıyor. Yazan kişi, düşüncelerini toparlayıp geliştirmek üzere kâğıda dökerken dikkatinin dağılmasını önlemek üzere çevreden tümüyle yalıtlanarak bir köşeye çekilmeyi istiyor. Kafka’nın dediği gibi ona en çok yaklaşabilen kişi, ancak elli metre ötedeki kapının önüne hiç ses çıkarmadan yemeğini getirip bırakan eşi olsun. Yazar kendi içine çöksün, kendi kuyusuna yuvarlansın. En derin anlamı o kuyunun dibindeki karanlıktan bulup çıkarsın. Ama çelişkili biçimde yazar ne kadar çok kendisiyle kalır, yalnızlaşırsa o kadar çok insana ulaşmanın yollarını, yöntemlerini bulabilir.

Yazı, ne ölçüde üstü örtülmüş olursa olsun sonuçta bildirim içeren kapsamlı bir iletişim girişimi. Bildirim ise bilgi aktarmak için bir başkasını kollamak ve başkası tarafından izlenmek demek. Okuyucu ister edilgin bir tanık, isterse müdahil olsun; onaylasın ya da olumsuzlasın, yazı başkasıyla birlikte var oluyor. Ulaşılan okur, bildirimi kabul etse de karşı çıksa da. Bildirimin hedefindeki izleyici, etkilenip bir karşı tepki verdiğinde ise iletişim gerçekleşmiş oluyor. Bu geri bildirim, hem yazının daha çok açımlanması, etkisinin dalga dalga yayılması hem de yazara yeni yazısı için yön vermesi açısından önemli.

Yazı ile gerçekleşen bildirim, bir iletişim eyleminin iki karşıt konumuna yerleştiriyor insanları. Yazan ile okuyan. Ben ve sen. Ama bu bölümlemede bile karşıt öğeler, aslında aynı bütünün parçaları. Yazı bir metin olarak ortaya çıktığında artık yazarın olduğu kadar okurun da. Yazı, bu iki farklı konum arasında temel bir ilişki. Sanatsal ve kültürel bir eylem. Bu toplumda yaşayışımızın, aynı dili konuşmamızın, temel insani sorunlardaki ortaklığımızın, her türlü olumsuzluğa karşı birlikte mücadelemizin bir ortak paydası. Ya da örneğin zaman karşısındaki aczimizin.

Gördüğümüzü, duyduğumuzu değerlendireceğimiz, görüşümüzü aktaracağımız bir araç yazı. Derli toplu görüşlerin somutlanışı ancak yazı denilen araçla olanaklı. Düşünce, yazıyla var oluyor, başkasına ulaşıyor sonra da geri bildirimle genişleyip gelişiyor, bir anlam çerçevesi oluşuyor.

Yazı, bu anlam arayışında ortaya çıkıyor ya da var olan anlamların yetersiz kalışıyla başlayan arayışla. Bu dünyada oluşumuzun bir anlamı olmalı. Yaşama anlamını veren de insanın kendisi. Bu gereklilik, her insana sorumluluk yüklüyor. Üretilen bir anlam yoksa dünya koca bir ıssızlık. Anlam, her zaman insanlar arasında belirli türden ilişkiler çerçevesinde somutlanıyor.

İnsanlık birimi birey, kendisini toplumsal ilişkiler ekseninde ve hep başkaları dolayımında kavrıyor. İnsanın temel özelliği toplumsal oluşu. Ötekinin varlığı, insan için her zaman birinci koşul. Yazı için de söz için de geçerli bu. Dil hem bu toplumsal ilişkiden doğuyor hem bu ilişkinin asıl aracı. Dilin en zengin biçimi edebi yazı da hep ötekine doğru yazılıyor. Söz bir başkasına doğru söyleniyor. Öteki tarafından bilinmek üzere var yazı. Ama kuşkusuz ret veya kabul de ötekinin hakkı.

Okurun olumlu ya da olumsuz tepkisi olmadan yazının bir değeri yok. Yazı okurda bir etki oluşturmak üzere yola çıkıyor. Onu katılıma çağırıyor. Kabul ya da retten önce okurun da sürece düşünsel düzeyde etkin katılımını amaçlıyor. Yazar, elbette başkalarına karşı sorumluluk duyduğu için yazıya girişiyor. Başkaları belki kendi sözüne henüz hazır değil, ama istenen, onların da kendi sözünü söylemesi.

Yazar, yazdıklarını okura ulaştırarak düşüncelerini paylaşmak istiyor. Böylece kendisine verilmiş olan düşünce üretme ve başkalarını etkileme ayrıcalığını reddediyor. Yazar ve okur, aynı eylemin öznesi durumundalar. Bilgiyi, deneyimi, birikimi yazarak okuyarak paylaşmış oluyorlar.

Yazı, bütün bilgi, duygu ve düşünce birikimini ortak kullanıma sunuyor. Yazı, üretildiği anda paylaşıma da hazır hale geliyor. Kendini ayrıcalıklı konuma yerleştiren birikim ise okurdan geri dönüş alamıyor, geniş alanda ilgi görme şansını yitiriyor. Muhatabını kendisiyle eşit kılan yazı, daha çok gelişme olanağı elde ediyor. Yazı okumayla tamamlanan ve yazarla okurun eşitlendiği katılımcı bir süreç.

Her insan kendi tekilliğiyle benzersiz. Ama yazarak gösterilmezse, bunu nereden bileceğiz? Yazı, insanın kendi bilgisini ve anlamını üretmesi. İnsanın kendisini öğrenmesi, ayıklaması ve tanımlaması. Yazı, sürüklenmekten, kapılmaktan kurtuluş. Zorunluluktan kurtulmayı kışkırtıyor, özgürleştiriyor insanı yazı.

Yazı, hem yazan hem okuyan için bu dünyada varoluşun sürekli sorgulanması. Yok oluşa direnmek.

***

Yazma olanağına kavuşmuş insan, kendini üstlendiği kadar bu olanaktan yoksun kalanları da üstleniyor. Yazı ötekinden doğuyor, ötekine yöneliyor. Kendinden başkasına “Ben de başkasıyım” diyor yazar, istiyor ki okuru da önce kendisini sonra da başkalarını fark etsin. Yazı, insanın kendini diğer insanlardan biri hissetmesi.

Yazı, yoksulluğu yadsıyor, haksızlığı olumsuzluyor; adaleti, eşitliği ve paylaşılmış zenginliği savunuyor. Ötekini kendisinin eşiti varsayıyor. Dolayısıyla eşitlikçi, paylaşımcı ve demokrat. Yazmak ve okumak, insanlar arası ilişkinin, insana en çok yakışan biçimi. İnsanlar eşit sayıyor birbirini ve bilgiyi paylaşıyorlar, bu ilişkide. Hem gelişiyorlar hem de ortaklaşa ve eşitler. Bunun için öncelikle olumsuz ilişkiler ya da ilişkilerin olumsuz tarafı yadsınıp dışta bırakılıyor, eleniyor. Yazı, yabancılaşmadan kurtuluşun bireysel olarak mümkün biçimlerinden biri. Yazarken hiçbir dış odağın baskısı altında değilsiniz. Yazı üretiminizin bütün aşamaları, sonuçları, tümüyle sizin isteğinize bağlı. Hiçbir dış iradeye, güce boyun eğmiyorsunuz. Yaratıcılığınızı tümüyle kendi inançlarınız, değerleriniz, beklentileriniz doğrultusunda kullanarak sonuçlarını da kendinize mal edebiliyorsunuz. Onu sizin isteğiniz dışında kimse kullanamaz.

Yaratıcılığınızın koşulları, tümüyle sizin yeteneklerinize, becerilerinize bağlı. Düşündüğünüzü, düşlediğinizi tam anlamıyla gerçekleştirebilirsiniz. Başarısız olursanız, sorumlu yine yalnızca sizsiniz.

***

Yazmak bir olanak. Bunu çok iyi değerlendirmeli insan. Düşündükçe, yazdıkça ideolojik kuşatmadan kurtulabiliriz. İdeolojiyi biz kendimiz seçiyor değiliz. Bilincinde olmazsak, direnmezsek, farkında bile olmadan o bizi etkisi altına alıyor. Onun etkisinin dışında kendimize yeniden egemen olabilmek ve kendi yaşamımıza sahip çıkabilmekte yazmak bize yardımcı olabilir. Eğer kendimizi sorgulama çabasında değilsek, ideolojinin tutsağı olmak bir yana onun gelişimine katkıda bile bulunabiliriz. Yazı, ideolojik yanılsamayı çözen en önemli araçlardan biri.

İyi bir yazı, daha kapsamlı bir okumaya ya da yazmaya yöneltiyor insanı. Gittikçe genişleyen ve derinleşen okumalar da, okuru kaçınılmaz olarak yeniden yazmanın kıyısına getirip bırakıyor.

Yaşamın anlamını bulmaya çalışan, kendi yanıtını arayan herkes yazabilir, ötesi yazmalı. Her insan kendi deneyiminden oluşan bir dünya. Bu deneyim, kayda geçirilmek üzere herkeste benzersiz. Bu noktada yetenek sorunu ikinci planda. Yaşayan herkesin söyleyecek özgün bir sözü var ve arkasından okunacak yazısı. Kendine güvenmek yeterli. Kim, kendini bu dünyaya rastlantıyla düşmüş, anlamsız ve gereksiz bir varlık olarak niteleyebilir? Varlığıyla yokluğu bir, öyle geçip gidiveren, kimsenin haberdar olmadığı biri olarak tanımlanmaya kim katlanabilir? “Ben sıradan bir insanım, hasbelkader dünyaya gelmişim, şöyle bir kenarda, usulcacık kimseye ilişmeden yaşayıp gidiyorum. Benim kayda değer özgün bir görüşüm yok, bütün söylediklerinize katılıyor, boyun eğiyorum” demiyorsa insan yazmalı.

Herkes hayata asılmak durumunda. Bu, bir yaşama biçimi olmaktan çok var olma savaşımı. Karşılıklı tartışmalarda kim, “Siz çok haklısınız, ben öyle gereksiz biçimde konuşup duruyorum, söylediklerim anlamsız şeyler, beni ciddiye almayın” diyor? Tersine herkes iddialı, görüşlerini kabul ettirmeye çalışıyor. İkna olmuyor, ikna etmeye çabalıyor. İşte yazıda da tıpkı böyle olmalı. Yazı yazmak, görüşlerinde iddialı olmak, “Benim görüşlerim, diğer insanların da bilmesi gerektiği ölçüde değerli” demek. Yazıda değer denilen şey, içerik kadar biçime ilişkin. Yazı sanatsallaştıkça etkisi artıp derinleşiyor. Kalemi kullanmak bir yetenek sorunu, ben iyi konuşuyorum ama elim kalem tutmuyor, yazamıyorum, diyene de ses kaydı önerilebilir. Düşüncelerinizde ısrarlı ve iddialı iseniz önce kaydedin sonra yazıya geçirin. Değişik ama uygulanabilir bir yazma biçimi bu. Yazmak da konuşmak gibi. Kendinizi ifade ederken aynı zamanda karşınızdakini etkilemeye çalışıyorsunuz görüşleriniz doğrultusunda.

***

“Şimdi herkes internet çağında yazar oldu, ortada okur kalmadı” türünden bir yakınma sıklıkla dile getiriliyor. İnternet aracılığıyla yeni ortaya çıkan okuma ve yazma biçimlerinin geleneksel tarzları etkileyeceği açık. Aceleci tepkiler verip bu gelişme hemen olumsuzlanmamalı. Eski okura ulaşma kanallarının kullanılması çok kolay değildi. Şimdi internet aracılığıyla milyonlarca insan yazışır ve iletişirken görüş geliştiriyor, bizzat yazının kendisi düşünce geliştirme anlamına geliyor. Kendilerine göre bir okuyana ulaşıp tepki alıyorlar, bu dönüşle görüşlerini daha da öteye götürme fırsatı buluyorlar. Böyle bir fırsat gerçekten devrimsel nitelikte. Ama bu gelişmenin sanatsal yazıya olumlu katkısı üzerine, o kadar kolay görüş bildirilemez. Daha ayrıntılı gözlemlere ve incelemelere gerek var. Süreci olumsuzlayanlarsa daha çok kaygılarından yola çıkıyorlar. İlkin “Geleneksel okuma yazma kanalının dışına çıkılması nitelikli yazıyı zayıflatacaktır” deniyordu. Bu endişenin haklılık payı taşıdığı söylenebilir. Yeni iletişim kanalları, sanatsal yazının boy vereceği alanlar değil. Yeni iletişim kanalları, nitelikli yazı izleyicilerinin zamanlarının, enerjilerinin bir kısmına el koyuyor gibi.

Sanatsal yazı derinlikli ve çok boyutlu. Elektronik yazı ise hızı dolayısıyla tek boyutlu ve yüzeysel. Çünkü boyutlanmaya ve derinleşmeye zamanı ve fırsatı yok. Dolayısıyla internette sanatsal bir iletişimin gerçekleşmesi olası değil. Ancak sanatsal ürünlerin tanıtımı ve haberleri verilebilir internet iletişimiyle. Ama bu olanak da küçümsenmemeli. Yazının toplumsal yaşamda kapladığı alan ne kadar genişleyebilirse, yaratıcı enerjinin o kadar hedefi olur ve o oranda da zenginleşir.