Vitrindekiler – 34

K24'te Ağustos ayının son vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...

30 Ağustos 2022 19:11

Kemal Varol
Babamın Bağlaması
Everest Yayınları
Eylül 2022
212 s.

"Beni bir ömür sekiz köşeli şapkasının gözünde taşıyan babamı başımın üstünde taşımak için yeniden uzun ve karlı yollara düştüm."

Yirmi beş yıl sonra bir gece yarısı kapısını çalıp ona üç günlük bir yolculuk ve ömürlük sorular bırakan Heves Ali’yi âşıkların bayramına yetiştiren Yusuf, arabasının bagajında babasının eski bavulu, ön koltuğunda üç telli bağlaması ve port bagajında tabutuyla bu kez toprağına, evine, kendine doğru yol alıyor... Babamın Bağlaması’yla Âşıklar Bayramı’nın ikinci perdesi açılıyor, Yusuf o derin kuyudan çıkıyor: Upuzun bir yolda, geçmişin sırlarıyla, geleceğin belirsizliğiyle ve hevesinden arta kalanlarla yüzleşen Yusuf, aşka, ayrılığa, ölüme ve yalnızlığa yakılmış yepyeni bir türküye kulak veriyor.

Gotthold Ephraim Lessing
Emilia Galotti
çev. Anıl Alacaoğlu
Can Yayınları
Ağustos 2022
128 s.

Emilia Galotti, Prens Gonzaga’nın saplantılı arzusunun nesnesi haline geldiğinde, Kont Appiani’yle evlenmek üzeredir. Prens bu evliliğe engel olmak için her yola başvurmayı göze alınca Appiani’ye düğün yolunda pusu kurulur.Alman edebiyat ve sanat eleştirmeni G.E. Lessing’in ilk kez 1772’de sahnelenen Emilia Galotti’si, farklı aşk ve evlilik anlayışlarını karşı karşıya getirmenin ötesinde, politik bir burjuva dramı olarak öne çıkar. Lessing’in erdem ve ahlakı egemenlerin inisiyatifinden kurtardığı oyun, toplumdaki adaletsizliğin ve yükselen orta sınıfın mutsuzluğunun nedenini yönetenlerin keyfî iktidarına bağlar. (arka kapak)
 

David Sylvester
Francis Bacon’la Söyleşiler
çev. Mine Haydaroğlu
YKY
Ağustos 2022
232 s., büyük boy

David Sylvester’ın gerçekleştirdiği ve yaklaşık 25 yıllık bir zaman dilimine yayılan bu söyleşiler, Bacon’ın kendine özgü konuşma dili üzerinden sanatçının üretim süreçlerine, tuval karşısındaki gerginliklerine, takıntılarına, zihin dünyasında yaşadığı fırtınalara ilişkin her türlü çerçevenin dışında ve sınırları aşan bir tanıklık sunuyor.

Patrick J. Deneen
Liberalizm Neden Çöktü?
çev. İsmail Hakkı Yılmaz
Vakıfbank Kültür Yayınları
Ağustos 2022
256 s.

"Liberalizm iflas etmiştir ama verdiği sözleri tutmadığı için değil, bilakis tuttuğu için iflas etmiştir. İflas etmiştir, çünkü başarılı olmuştur. Liberalizm “daha fazla kendisi oldukça” iç mantığı ve iç çelişkileri daha görünür hâle geldikçe, iddialarını çürütüp liberal ideolojiyi fiilî gerçekliğe dönüştüren patolojiler üretmiştir."

20. yüzyılın önde gelen üç ideolojisi –komünizm, faşizm, liberalizm– arasından sadece liberalizm varlığını devam ettirebiliyor. Liberalizm ideolojik açıdan tarafsızmış gibi davranmayı, hâkimiyeti altındaki zihinleri şekillendirmek gibi bir niyetinin olmadığına inandırmayı başarmıştır. Liberalizmin özgürlük, zevk ve refah gibi vaatleri belki de uzun ömrünün bir sırrıdır. Liberalizm halkların eşitliğine vurgu yapıyor, ama günümüzde başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, liberal ülkelerde maddi eşitsizlik giderek artıyor. Liberalizm bireyin özgürlüğüne dayanıyor, ama insanlık tarihinde görülmedik şekilde tahakküm kuran bir kamu örgütlenmesi liberal politikaların uygulandığı ülkelerde zorunlu hâle gelmiş durumda. Liberalizm aristokrasiyi kabul etmiyor, ama küresel elitlerin dünya hâkimiyetini sağlıyor.

Kiraz Özdoğan
Longo Maï – Bir Komün Deneyimi
Yeni İnsan Yayınları
2022
272 s.

"Longo Maï’nin kuruluş kararı, neoliberalizmin hâkim olmaya başladığı bir dönemde 18-20 Aralık 1972 tarihlerinde, on farklı Avrupa ülkesinden gelen aktivistlerin, Bâle’da yaptıkları kongrede alınmıştır. Fransa’da kurulan, üyelerinin tarımla ve çeşitli zanaatsal etkinliklerle uğraştığı politik ve kollektif bir eko-tarım deneyimidir.

Kitap bu topluluktaki insanların kendi aralarındaki hiyerarşiyi en aza indirme çabalarını ve tarım için seferber edilen canlılarla olan ilişkilerini, özgürlük pratiği açısından ele almaktadır. Kitabın temel sonucu, insanların bu özyönetim deneyimlerinin, diğer canlıların yönetimine dayandığıdır."

Joseph Mazur
Matematik Sembollerinin Kısa Tarihi
çev. Barış Gönülşen
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
2022
360 s.

“Bu kitap matematikteki yerleşik sembollerin kökenlerinin ve evriminin izini sürmektedir. Esasen bir matematik sembolleri tarihidir, ancak aynı zamanda sembollerin matematiksel düşünüşü nasıl etkilediklerinin ve nasıl geniş ve kalıcı bir bilinçaltı esin yelpazesi uyandırdıklarının da keşfidir.”

Pek çoğumuz artı, eksi, eşittir gibi basit matematik sembollerini sık sık kullansak da çok azımız bu sembollerin 16. yüzyıldan önce var olmadıklarını bilir. Peki, bunun öncesinde matematikçiler ne yapıyordu? Matematik bugün bildiğimiz haline nasıl evrildi? Matematik Sembollerinin Kısa Tarihi ’nde Joseph Mazur matematiksel notasyon sistemimizin gelişiminin ardındaki büyüleyici hikâyeyi bizlere anlatıyor. Sembollerin ilk kez nasıl kullanıldığını, zaman içinde sembollerin nasıl değişim geçirdiğini ve yazılı matematiğin sembol öncesi ve sonrası dönemde nasıl uygulandığını ayrıntılarıyla açıklıyor. 16.yüzyıldan önce nesir ya da nazım şeklinde kaleme alınan, hatta rakamların bile yazıyla gösterildiği metinlerle yapılan retorik cebir, semboller sayesinde bir dönüşüm geçirir. Bu sadece şeklen değil, matematiksel düşünceyi, yaklaşımı, anlamı, anlamayı ve iletişimi de değiştiren psikolojik bir dönüşümdür. Semboller benzerlik, ilişkilendirme, özdeşlik, çağrışım ve tekrarlanan imgeler yoluyla bizi etkiler, bilinçaltı çağrışımlarla yeni fikirlere kapı açar, deneyim ile bilinmeyen arasında bağlantılar kurulmasını sağlar ve temel matematik bilgisinin yayılmasını kolaylaştırır.

Bruno Zevi
Mimarlığın Modern Dili
çev. Orhun Alkan
Arketon Yayınları
Ağustos 2022
124 s.

 “Binlerce mimar ve mimarlık öğrencisi modern dilin sözcük dağarcığını, dilbilgisini ve sözdizimini bilmeden proje yapıyor. Aslında bunlar klasisizme göre karşı-sözcük dağarcığı, karşı-dilbilgisi ve karşı-sözdizimidir. Eleştirmenler hem profesyonel hem de eğitsel bir bakış açısından görüş bildiriyorlar. İyi de hangi ölçütlere göre bunu yapıyorlar? İşte biz üreticiler ve kullanıcıların yüzleşmesi gereken asıl meydan okuma budur: Birbirimizi anlamak için aynı dili kullanmamız ve terimlerle yöntemler üzerinde anlaşmamız gerekir. Bu sorun sadece bugüne değin pek araştırılmadığı için gözümüze fazlasıyla büyük görünüyor. Bizimkisi bilerek kışkırtıcı bir hedeftir: Modern mimarlığın dili için en anlamlı ve zorlayıcı yapıtları temel alan bir ‘değişmezler’ dizisi belirlemek. Bu durumsa bir konuyu akla getiriyor: Sözel dilde kod vazgeçilmezdir, yoksa hiçbir iletişim söz konusu olmayabilir. Ne var ki mimarlıkta bu kodu kullanmaktan vazgeçen birinin bu yüzden inşa etmeye de son vermesi gerekmeyebilir.

 Mimari dil konusunu üniversite hocalarıyla, uygulayıcı mimarlarla ve özellikle de kafası karışık, kimsenin kendilerine konuşabilecekleri bir dili öğretmemesinden rahatsız, endişeli öğrencilerle konuştum. Bu görüşmelerden şöyle bir sonuç çıktı: Her ne kadar böylesine zor ve acı verici bir konuyla yüzleşmemek için dört dörtlük nedenler olsa da, bu, kördüğümden çıkılamaz ve işe bir yerden başlanamaz demek değildir.

 Mimarlığın modern dili, bir kodu olmadığı halde geniş çapta nasıl konuşuluyor olabilir? Bu araştırma herhangi bir sapkın hareketle aynı hedefe sahiptir: Tartışma başlatmak. Eğer bir tartışmayı kışkırtabilirse amacına erişmiş demektir. Mimarlık üzerine konuşmak yerine artık mimarlık konuşabiliriz.”

Hatice Kamer
Reşê – Kızının Gözünden Musa Anter
İletişim Yayınları
Ağustos 2022
244 s.

Reşê – Kızının Gözünden Musa Anter, gazeteci Hatice Kamer’in Anter’in kızı Rahşan Anter Yorozlu’yla yaptığı uzun sohbetlerin sonucunda ortaya çıkmış bir kitap. Babasının “Reşê” diye seslendiği Rahşan, bir yandan babasının bir yandan kendisinin hikâyesini anlatırken hem kısa bir Türkiye tarihi sunuyor hem de Anter ailesinin ve babasının pek bilinmeyen yanlarını ortaya koyuyor: Elinden her iş gelen bir girişimci; modern olduğu kadar geleneklere bağlı bir baba; köyü ve köylüyü çok seven ancak orada bir türlü anlaşılamayan, mutlu olamayan bir entelektüel; hayatlarına yurtdışında devam etmek zorunda kalan çocuklar; yıllarını hapishanelere, cezalara ve baskılara meydan okuyarak geçiren bir kanaat önderi...

“Bu ülke bana babamı borçlu” diyen kızının gözünden 1992’de uğradığı faili meçhul saldırıda hayatını kaybeden Musa Anter’in ve ailesinin hikâyesi...

Martijn Konings
Sermaye ve Zaman: Neoliberal Aklın Yeni Bir Eleştirisi
çev. Zeynep Nur Ayanoğlu, Işık Barış Fidaner
Vakıfbank Kültür Yayınları
Ağustos 2022
208 s.

Batı ekonomileri büyük krizler yaşamak pahasına neden hâlâ spekülatif yatırımlara müsaade ediyor? Martijn Konings, bu kitabında neoliberalizm ve onun eleştirilerine dair sosyoloji, ekonomi ve felsefenin hem çağdaş hem de klasik literatürün yeni bir okumasını yapıyor; sermaye ve zamanın bir araya gelip spekülasyon olgusunu nasıl oluşturduğunu resmediyor. İlk neoliberal eleştiriler devleti, tarafsız ve piyasanın dışında konumlandırmışlarken, Konings aslında devletlerin spekülatif hareketlere müdahil olduğunu iddia ederek, 1970’lerden beri süregiden piyasa krizlerini başka bir gözle yorumluyor. Diğer bir deyişle liberalizmi eleştiren neoliberalizmin bir eleştirisini sunuyor. Foucault, Hayek ve Minsky gibi düşünürlerin neoliberalizm yorumlarını ele alan Konings, çağdaş finansal sistemin işleyişini Niklas Luhmann’ın sistem çözümlemesi ve öz-göndergelilik kavramları ekseninde tekrardan düşünmeyi öneriyor. Çift girişli muhasebe kayıtları, merkez bankası para politikaları, yatırımlarda kaldıraç kullanımı gibi enstrümanları felsefi, sosyolojik ve politik bir bakışla değerlendiren Konings, okurlarını neoliberal zihniyeti ve neoliberalizmin güç kullanımını spekülasyonun edimselliği ve üretkenliği üzerinden anlamaya davet ediyor. Sermaye ve Zaman: Neoliberal Aklın Yeni Bir Eleştirisi spekülasyon, neoliberalizm ve çağdaş finansa dair yeni bir bakış açısı sunuyor.

Saime Tuğrul
Yitik Bellek: Yas, Kimlik, Yüzleşme
Dipnot Yayınları
Eylül 2022
320 s.

Kolektif belleğin temel işlevi nedir? Nasıl inşa edilir? Kimlik-bellek ilişkisi kolektif düzeyde nasıl kurgulanır? “Biz”i inşa ederken içerdenlik ve dışardanlık kriterleri nasıl oluşur ve manipüle edilir? Kolektif bellek ve kimlik inşasında sürekli devrede olan iktidarın bu ikili bağlantıdaki rolü nedir?

Neden bazı toplumlar için kolektif bellek sadece olumlamalardan oluşan bir hikâyedir? Neden ortak geçmişe yönelik farklı bir kolektif bellek hikâyesi rahatsız edicidir? Neden geçmişin negatif eleştirisi “aidiyet” kimliğimize yapılmış bir saldırı olarak algılanır ve neden bu denli kırılgandır? Öznenin oluşumu doğrudan bellek ile ilişkilidir ama aynı zamanda dışardan kurgulandığından, kim olduğumuz sadece bir yanılsama değil midir? Belleğin çarpıtmalara bu denli açık olması ve kayganlığı, ben-biz kimliğini nasıl etkiler?