Taş Devri Ekonomisi ve Marshall Sahlins’in “orijinal bolluk toplumu” – 50 yıl sonra

"Sahlins’in temel argümanı basit ancak ilk bakışta mantığa aykırıydı: Avcı-toplayıcılar (ya da toplayıcılar) sömürgeci güçler tarafından marjinal ortamlara sürüklenmeden önce sürekli bir ölüm kalım mücadelesi içinde değillerdi. Tam aksine, ihtiyaçlarını tarım ve sanayi toplumlarındaki insanlardan çok daha az çalışarak karşılıyorlardı, bu da onlara arzu ettikleri gibi kullanacakları daha çok vakit bırakıyordu."

01 Aralık 2022 20:00

Paris’te 1968 sonbaharında, mayıs ayaklanmaları olarak bilinen kitlesel öğrenci protestoları ve işçi grevleri taze bir hatıra olarak akıllardaydı. O yıl yazarlığının en radikal aşamasında olan Jean Paul Sartre’ın yönetiminde çıkan etkili edebiyat dergisi Les Temps Modernes, Simone de Beauvoir, Leroi Jones (daha sonra Amiri Baraka), Fidel Castro, Carlos Fuentes ve James Forman gibi tanınmış solcuların yazılarını yayınlamıştı. Devir bütün ciddi insanların ABD’nin Vietnam’daki savaşı ile tanımlanan distopik bir ‘burada ve şimdi’ ile Newark, Detroit ve Watts’daki ayaklanmalara veya Paris barikatlarında vaat edilen ütopik geleceğe odaklanmasını talep etme devri gibi duruyordu.

Devrimci öfke ortamında Les Temps Modernes’nin Ekim 1968’de Amerikalı antropolog Marshall Sahlins’in uzak Avustralya ve güneybatı Afrika çöllerindeki avcı-toplayıcılar hakkında yazdığı gizemli bir denemeyi yayınladı. Dahası, “La Premiere Société d’Abondance” –daha sonra yazarın 1972 tarihli Taş Devri Ekonomisi (Stone Age Economics) adlı kitabının en önemli bölümü olarak genişletilmiş haliyle “The Original Affluent Society” (“Orijinal Bolluk Toplumu”) olarak tekrar yayınlandı– ezoterik konusuna rağmen derginin o yıl bastığı bütün yazılardan daha geniş bir etki yaratmış gibi duruyordu.

Bugün, denemenin İngilizce olarak yayınlanmasından 50 yıl, Sahlins’in ölümünden ise bir yıl sonra “(“Orijinal Bolluk Toplumu””nun neden böyle bir etki yarattığını ve o zamandan bu yana ne kadar yol aldığı sorusunu sorabiliriz.

O dönemde Sahlins’in ilgi çekici üslubu anlamayı ve yanlış yorumlamayı kolaylaştırıyordu. ‘60’lı yıllarda akademik çevreler dışındaki okurlar (yanlış bir şekilde) bu çalışmada hippilerin kaygısız tarihöncesi öncellerinin romantik bir portresini gördüler.[1]

Ancak daha geniş bir entelektüel perspektiften bakıldığında deneme antropolojik düşüncede toplumsal örgütlenme ve gelişmeye hükmeden yasaların araştırılmasına dair pozitivist hedeften günümüzde halen hâkim olan radikal olarak çoğulcu, politik olarak atik ve anlam yönelimli bir üsluba doğru sarsıntılı bir geçişe damga vurdu. Her şeyden önce Batının kendi halinden memnuniyetine ve ekonomik rasyonalizmine topyekûn bir saldırı başlatmıştı bu deneme.

***

Sahlins’in temel argümanı basit ancak mantığa aykırıydı: Avcı-toplayıcılar (ya da toplayıcılar) sömürgeci güçler tarafından marjinal ortamlara sürüklenmeden önce sürekli bir ölüm kalım mücadelesi içinde değillerdi. Tam aksine, ihtiyaçlarını tarım ve sanayi toplumlarındaki insanlardan çok daha az çalışarak karşılıyorlardı, bu da onlara arzu ettikleri gibi kullanacakları daha çok vakit bırakıyordu. Avcılar bankacıların mesai saatlerine uyarlar diye dalga etmişti Sahlins: Çoğu, elde ettiklerini azami seviyeye çıkarmayı reddederek “oyun şanslarından çok şans oyunlarıyla ilgiliydi”.[2] Sözde Neolitik Devrim hayatı geliştirmekten ziyade daha sert bir çalışma düzeni dayattı ve uzun soluklu büyüyen eşitsizlik tarihini başlattı (bu yakın zamanda James C. Scott tarafından Against the Grain: A Deep History of the Earliest States adlı çalışmada yeniden gündeme getirilen bir iddiadır [2017]).

Ayrıca toplayıcıların başka seçenekleri de vardı. Uzun süredir çiftçiler tarafından çevrili olan Tanzanya’daki çağdaş Hadza kabilesi alternatiflerinin olduğunu biliyordu ve çiftçiliği reddetmişti. Sahlins için bu, toplayıcıların sadece insan çeşitliliğinin ya da mağduriyetinin örnekleri olmayıp daha derin bir şeyi temsil ettiklerini gösteriyordu: Hadza kabilesi üyeleri, toplumların hakiki tercihler yaptıklarının bir kanıtıdır; kültür, ayırt edici bir değerler bütünü etrafında toplanan bir yaşam tarzı olarak temel bir ortak özerklik ilkesinin ifadesidir.

Kalahari ve Avustralya Arnhem Land’deki küçük grupların zaman kullanımı ve enerji tasarrufu hakkında yürütülmüş, 19. yüzyıl gezginlerinden yapılan alıntılarla dolu nispeten daha sınırlı iki sayısal araştırmadan yararlanan denemenin kanıtları çok kuvvetli değildir. Sahlins “geleneksel akıl her zaman dirençlidir. Polemik yaratarak ona karşı çıkmaya zorlanırsınız” diyerek bunu itiraf eder. Ama önemli olan datanın ampirik geçerliliği değil, –okuyucuların çoğunun asıl ilgisini çeken toplayıcıların günümüzde mi yoksa Paleolitik dönemde mi yaşadıkları değildir– onun çağdaş ekonomik hayata ve burjuva bireyselliğine kavramsal açıdan meydan okumasıdır. Ampirik veriler, bu örnekte felsefi ve siyasi bir proje, bir düşünce deneyi ve olasılıkların tahayyülü üzerinde bir uyaran görevini gördü.

“Orijinal Refah Devleti” (“The Original Affluent Society”), iktisatçı John Kenneth Galbraith’in ABD’de savaş ertesinde yaşanan refah ve eşitsizliğin skeptik bir portresini çizdiği meşhur eseri The Affluent Society’yi (1958) başlığıyla selamlayarak ve Yeni Sol’un tüketim çılgınlığına yönelik aşağılamasını açıkça ifade ederek bu eleştirel bakış açısını çağdaş dünyaya taşıdı. Bunu başka türlü bir hayata dair radikal alternatiflerin gerçekten var olduğunu gösteren klasik antropolojik hamle aracılığıyla yaptı. Kapitalist dünya sınırsız arzuları karşılamak için hep daha fazla maddi üretim yoluyla zenginliğin peşinde koşarken, toplayıcı toplumlar “refaha giden Zen yolunu” izlerler: Daha fazla elde etmek değil, daha az istemek. Avcı-toplayıcılar “ilerleme” tarafından gerilerde bırakılmış gibi görünüyorlarsa, bunun tek nedeni Batının etnik-merkezli kendini beğenmişliğidir. Oysa bu toplumlar maddi ürünler biriktirmekle değil, başka değerlerle ilgilenirler: Boş vakit, hareket serbestisi ve her şeyden önemlisi özgürlük.

2021’de, 19. kitabını[3] bitirdikten hemen sonra ölen Sahlins, ekonomik hayata dair alışılmışın dışında bir perspektif getirdi. Daha 30’lu yaşlarında Claude Lévi-Strauss’un ünlü antropoloji laboratuvarındaki iki yıllık görevini yeni bitirmişti. Üzerindeki bu Parisli havaya rağmen Sahlins alenen bir Orta-batı şehri mahsulüydü. Solcu Yahudi göçmen bir ailenin oğlu olarak Chicago’da yetişmiş ve Michigan Üniversitesi’nde (BA 1951 ve MA 1952) okumuş, ardından Columbia’da master eğitimini tamamlamış ve ders vermek üzere Ann Arbor’a geri dönmüştü; dikkat çekici, rekabetçi ve eğlenceli biriydi. Yıllar sonra bana söylediği gibi Fransızlar kendisiyle ilgili ne düşüneceklerini bilememişlerdi. Seminer sırasında kelime oyunları ve şakalar yaparak, hatta rektöre sataşarak onlara bu kadar seçkin bir akademik ortamda daha önce görülmemiş bir performans sergilemişti.

Ünlü doğaçlama tiyatrosu Second City’nin (Saturday Night Live’e şekil veren mizahın üretildiği mekân) kurucu müdürü, abisi Bernard ile dostane bir rekabet halinde olan Sahlins’in bir gözü entelektüel tapınakta, bir gözü de salondaki seyircilerdeydi yazarken. Ya da belki daha iyi ifade etmek gerekirse, bir gözü, Chicago’s Cub (Beyzbol takımı - ç.n.) takımına olan fanatik düşkünlüğü göz önüne alınarak, tribünlerdeki kalabalık üzerinde denebilir. Okurların onun en zorlayıcı düşüncelerine gösterdikleri direncin, yaptığı basit alıntılarla zayıfladığı kolaylıkla hayal edilebilir. Onun ağır siyasi hakaretleri coşkulu bir mizah anlayışıyla birleştirme becerisi çok az kişiye nasip olabilecek bir özelliktir. Hayatı boyunca sürdürdüğü siyasi aktivizminin en iyi bilinen epizodu, 1965’te Michigan’da Vietnam Savaşı’na karşı icat ettiği teach-in (protesto konferansları) bile bir tür pragmatik kelime oyunuydu.

Lisans ve lisans-üstü eğitim yılları boyunca Michigan ve Columbia üniversiteleri antropolojiyi o dönem anlayışına göre düzgün bir bilimsel dayanağa oturtmayı hedefleyen, bilinçli, modernist bir harekete öncülük ediyordu. Bu hareket, akrabalık sistemlerinden dine kadar her şeyi kendi işlevsel yararlılığı –örneğin enerjinin her zaman daha etkili tüketilmesi gibi– yönünden açıklamak için Marx’ın materyalizmi, Engels’in kültürel evrim modelleri (kısmen Amerikalı proto-antropolog Lewis Henry Morgan’ın çalışmasından türeyen), Darwin’in doğal seleksiyon teorisi, sibernetik, bilgi teorisi ve neo-klasik ekonomi rasyonalizminden yararlanıyordu.

20’li yaşlarında hızlı bir yayın dizisiyle sahneye çıkan Sahlins kısa zamanda kültürel evrimcilerin en parlak umudu olarak gösterildi. Ama Centre for Advanced Study in Behavioral Sciences’ta (Davranış Bilimleri İleri Araştırma Merkezi) bir yıl (1963-64) geçirmek üzere gelir gelmez yaygın modellerin talep ettiği indirgemeciliğe katlanamaz oldu. Özellikle evrimci modellerde üstü kapalı olarak, zaman zaman ise açıkça ifade edilen, genellikle ırkçı, Avrupa merkezli erekselliğe (teleoloji) karşı giderek daha eleştirel oldu.

William MacKenzie’nin National Encyclopaedia'sında yer alan, mozaik  avcı-toplayıcı illüstrasyonu (1891).

Bu nedenle Sahlins teorik araçlarını yapısalcılığın biley taşında biledi. Evrimciliğe karşı, kültür kavramını dilbilim kadar özenli bir temele oturtabilecek bir alternatif vaat ediyor gibiydi yapısalcılık. Sahlins kültürün, başka ihtiyaçlara ya da belirleyici güçlere indirgenemeyen, kendi ilkeleriyle çalışan özerk bir formasyon olarak ele alınabileceği bir model öneriyordu.

Bu açıdan kültür, insan özgürlüğünün –yani bireyin değil, (bu çok burjuva olurdu)– uzun vadede bütünlüklerin nihai ifadesidir. Her kültür onu yaratanları yansılar – ne doğal belirleyiciler ne de doğrusal bir ilerleme tarihi insanların izlemek üzere seçtikleri yolları açıklayamaz. İnsanlar kendileri için değerler yaratırlar ve bu değerlere göre ekonomik ve politik sistemler inşa ederler… Yıllar sonra Sahlins’in, insan özgürlüğünün ve özerkliğinin temel ilkeleri için kanıtları etnografik kayıtlarda bulabileceğimize dair inancı, en ünlü öğrencisi anarşist David Graeber’in yazılarında en bariz kamusal ifadesini bulacaktır.

Sahlins’in kültürden yola çıkarak oluşturduğu iktisat görüşü, Columbia’da tanıştığı tarihçiler Karl Polanyi ve Moses Finley tarafından biçimlenmiştir. Bu tarihçiler sırasıyla modern Avrupa ve antik Yunan’dan esinlenerek ve Marcel Mauss gibi antropologlardan etkilenerek, her zaman ve her yerde faydaların rasyonel bir şekilde azami hale getirilmesiyle işleyen iktisadın diğer sosyal var olma alanlarından ayrı bir şekilde kendi kurallarıyla hareket ettiği yolundaki hâkim görüşe karşı çıkmışlardı. Bunun yerine ekonomilerin kaçınılmaz bir şekilde tarihsel olarak spesifik toplumsal, kültürel ve dinî saikler tarafından şekillendirilip kısıtlandığını ileri sürmüşlerdi.

Marshall Sahlins, 1968.

Bu teorik değişiklik Sahlins’in kendi entelektüel yoluna ışık tuttu. Eğer antropolojinin ampirik, felsefi ve siyasi görevleri bir noktada birleşecekse, bu, insanın gelişmesi için tüm olasılıkları değerlendirme çabasında olacaktır; ulus-devlet ve kapitalist ya da sosyalist rejim altında yaşayanlar tarafından hayal edilemeyecek bir durumdur bu. “Orijinal Refah Toplumu” kopuşu güçlü bir şekilde ilan etti ve somutlaştırdı. Artık antropoloji ağırlıklı olarak hayal gücünü etik, siyasi ve hatta ontolojik eleştiriyi teşvik etmekle yükümlü tutma görevini üstlenecektir…

***

Post-kolonyal eleştirilere karşılık olarak Sahlins hiçbir zaman doktriner olmayan yapısalcılığını tarihsel değişimle daha ciddi bir ilişki kurarak değiştirmeye başlayacaktı. Yapının ve tarihin diyalektikleri 1973’te Michigan’dan Chicago Üniversitesi’ne gitmek için ayrıldıktan sonra onun temel bilimsel uğraşı haline geldi; insanın yaratıcılığı konusundaki ısrarı ise devam etti.

On yıl kadar sonra benim öğrenci olarak en iyi bildiğim Sahlins’di bu. “Orijinal Refah Toplumu” altında yatan kaygılar halen devam ediyordu. 1996’da kaleme aldığı “The Sadness of the Sweetness; or The Native Anthropology of Western Cosmology” adlı geniş kapsamlı denemesinde Batının tarihini doymak bilmez arzular tarafından yönlendirilen bir tarih olarak nitelendirir. Kökünde insanlar ile doğa arasında giderek genişleyen, “nesneye muhtaç kısıtlı ve acı çeken birey, … hazzın doğadan sermayeye aktarılmasının felsefi sonucu” tarafından yönlendirilen bir uçurum vardır.

Sanırım Taş Devri Ekonomisi’nde de yer bulan 1972 tarihli bu eski denemeyi günümüzde bu bilgiler ışığında faydalı bulabiliriz. ‘60’lı yıllarda yazan Sahlins’in eleştirilerinin en önemli hedefi kapitalizmdi; bugün onun sonsuz ihtiyaçlar ve amansız tüketime karşı polemiğinde de çevresel yıkımın bir silsilesini görebiliriz. Sahlins’in ta o zaman gözlemlediği gibi, ekonominin evrimi “doğaya el koyuyor, ancak insanı da ele geçiriyor”. Her ne kadar Sahlins ikincisini vurguladıysa da, bu ilkinden ayrı düşünülemez.


Marshall Sahlins, 2010'ların ortalarında.

Bugünün bağlamında bakıldığında elbette deneme bütün yönleriyle günümüze uygun düşmemektedir. Sömürgecilik, ırkçılık ve mülksüzleşmenin şiddetini kabul etmekle birlikte bunları bugün yapabileceğimiz kadar yoğun bir şekilde tema haline getirmez. Evrimci antropologları, bugünün toplayıcılarını ilerleme tarafından “geride bırakılmış” olarak nitelendirdikleri için azarlarken, kendisi de onları Paleolitik dönemin temsilcileri olarak kullanma cazibesine yenik düşebilmektedir.

Bütün bunlar, yeni ihtimaller yaratmak istiyorsak gerçekten yaşanabilir dünyalar hakkında bilgi edinmemiz gerektiğini gösterme çabaları konusunda Sahlins’i takdir etmekten alıkoymamalıdır bizi. Devrim felaketlerinin de zaman zaman gösterdiği gibi, bütün ütopyalar uygulanabilir değildir. Son rezaletlerle ilgili kıyamet koparan güncellemeler yerine temel soruları, kelimenin tam anlamıyla olayların köküne inen radikal soruları sormalıyız.

Sahlins’in antropolojide gördüğü şey, sadece dünyanın marjinalleştirilen ve tahakküm altına alınan halklarının onuruna duyulan bir saygı değildi ki, bu kesinlikle çok önemlidir. Kapitalizm ve küresel Kuzeyin diğer tuhaflıkları bütün özgüllükleriyle ancak, antropolojinin hakikaten alternatif olan yaşam biçimleri ve insan gelişimi vizyonlarıyla –metropole aşina olanlardan insan icadının en uzak kesimlerinde yaşayanlar– angajmanının sağladığı perspektifle görülebilirler. Bunun aksi, gezegenin kendisini felaket bir şekilde tüketmemizi körükleyen varsayımları –kıtlık, azamiyi elde etme ve sonsuz ihtiyaçlar–  hafifçe revize edilmiş bir biçimde yeniden üretir.

çev. AYŞEN EKMEKÇİ

 

 

NOTLAR: 


[1] Bkz. Jacqueline Solway, “‘The Original Affluent Society’: Four Decades On”, Solway’in hazırladığı The Politics of Egalitarianism: Theory and Practice içinde (Berghann, 2006).

[2] Max Weber The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism’de (Protestan Ahlak ve Kapitalizmin Ruhu) benzer temaları geliştirdi. Sahlins ondan alıntı yapmaz, bunun nedeni muhtemelen dönem bağlamında Weber’i öncelikli olarak Avrupa merkezli üstünlük tutumu olarak gördüğü modernleşme teorisinin öncülü olarak değerlendirmesidir.

[3] The New Science of the Enchanted Universe: An Anthropology of Most of Humanity (Princeton, 2022)

 

GİRİŞ RESMİ:

Kalahari çölünde yaşayan avcı-toplayıcılar Kung-San'lar dans edip eğlenirken.

 

 

EDİTÖRÜN NOTU:

Bu yazı ilkin 13 Temmuz 2022'de "Marshall Sahlin's 'Original Affluent Society' 50 Years Later" başlığıyla Public Books’ta yayınlanmıştır. K24 ile Public Books arasındaki özel işbirliği çerçevesinde, yazarın ve Public Books’un özel izniyle Türkçeye çevrilmiştir. Kopyalanamaz, kullanılamaz.