Omorfi Thessaloniki*

Serhat Öztürk'ün Selanik adlı incelemesi, şehri daha evvel ziyaret etmiş olanlara da, gidip bir gezmek isteyenlere de ve hatta hiç gitmeyecek olanlara da hitap ediyor

30 Mart 2017 13:52

(https://www.youtube.com/watch?v=3pLYmRVFJjU)

Tsitsanis yaklaşık yetmiş yıl önceden sesleniyor: Güzel Selanik. Ona ne şüphe... 2300 yıllık tarihe sahip, Büyük İskender’in kız kardeşinin ismini taşıyan Selanik bugün yarım milyona yakın nüfusuyla, Ege Denizi’ne kuzeydoğudan bakan, yönünü güneye vermiş bir Yunanistan kentidir. Ve evet, ya sizin ya arkadaşlarınızdan bazılarının ailelerinin geldiği yerdir.

Serhat Öztürk’ün –ilk olarak bir başka yayınevinden 2009’da yayımlanmakla birlikte- Can Yayınları’ndan 2012 yılında çıkan kitabı Selanik, bir tarih kitabı veya bir kültür/ sanat/ kent kitabı veya bir turist rehberi değil. Hepsi. Belki de bu yüzden bir seyahatname...

Tarihte Selanik

Latince kökenli dillerde kolayca fark ettiğimiz tarih- hikâye (history-story) ilişkisini Türkçede tam olarak kuramıyoruz. Aslında tarih dediğimiz şey, bir disiplin olarak ancak 19. yüzyılda ortaya çıkıyor. Öncesinde tarih, bir anlatı... Hikâye gibi...

Selanik’in 19. yüzyıl öncesi de tarih elbette ama hikâye gibi... 1869’la birlikte deniz tarafındaki surların yıkılması, limanın inşa edilmesi ile birlikte, bugün Türkiye’den her gelen, İzmir’i görmüş herkesin “İzmir’e ne kadar da benziyor” dediği Selanik çıkar ortaya.

Şehrin hikâye olarak tarihi ise, İ.Ö. 300’lere dayanır. Sırasıyla Makedonya, Roma ve Doğu Roma (Bizans) hâkimiyeti altında kalan şehir, 1430’da Osmanlılara geçer. Yunanistan bağımsızlığını daha evvel kazansa da, Selanik 1912’ye kadar bir Osmanlı kentidir. Müslüman nüfusun hiçbir zaman çoğunlukta olmadığı bir Osmanlı kentidir ama. İlginç olansa, sanıldığının aksine yaklaşık 500 yıl Rum nüfusun da çoğunluk olmamasıdır. 1492’den itibaren İspanyol Yahudilerinin gelmesi, Yunan ve Müslüman nüfusun toplamından daha büyük bir Yahudi yerleşimci sayısına ulaştırır Selanik’i. Daha küçük grupları, Bektaşileri, Sabetayistleri bu minvalde ayrıca saymıyoruz. Dolayısıyla bugün Selanik tarihine göz atıp da buradan bir Yunan tarihi çıkarmaya çalışırsanız yanılırsınız. Keza bir Osmanlı/ Müslüman tarihi çıkarmaya çalışırsanız da yanılırsınız. Öte yandan buradan bir Musevilik tarihi de çıkmaz.

Kültür/ sanat/ şehircilikte Selanik

Selanik, Serhat Öztürk, Can YayınlarıBunca farklı topluluğun ve kültürün iki bin yıldan fazla sürede şehre kattıkları eşsizdir elbette. İ.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen Egnatia Yolu şöyle dursun, İ.S. 3.- 4. yüzyıllarda inşa edildiği düşünülen Antik Yunan Agorası’ndan başlayarak; şehri çepeçevre saran ve klasik bir Orta Çağ şehri görüntüsü veren surlar, 15. yüzyıldan itibaren gelişen cami, bedesten, çeşme ve Beyaz Kule örnekleriyle simgelenen Osmanlı Müslüman mimarisi, aynı yüzyılın sonundan itibaren görülmeye başlanan Yahudi eserleri ve yüzyıllara yayılan süreçte inşa edilen en klasiğinden en modernine onlarca (yüzlerce mi demeli) kilise ilk akla gelenler...

Aslında Selanik bunların çok daha fazlasını barındırmaya adaydır. Gelgelelim, iki büyük yangın şehrin kaderine etki eder. Biri 1515’e, diğeri 1917 yılına tarihlenen bu yangınların ilkinde, beş binden fazla ev, on sekiz sinagog, paha biçilmez Tevrat yazıları, elyazmaları, İbranice, Arapça ve Latince kitaplar yanar, kül olur (s. 45-46). İkinci yangın çok daha büyüktür ve 9500 binayı yakıp, yetmiş bin kişiyi evsiz bırakarak, Aşağı Selanik diye anılan bölgenin dörtte üçünü ortadan kaldırır (s. 26).

Yine de şehrin en büyük iki meydanının, Dimokratias ve Aristotelous meydanlarının hemen yakınlarındaki Ahiropiitos Kilisesi’nin 4. veya 5. yüzyıllarda; Panagia Chalkeon Kilisesi’nin 11. yüzyılda; Hamza Bey Camii’nin 1468 yılında; Bey Hamamı’nın 1436 yılında, Kamara diye bilinen Galerius Zafer Takı’nın 305 veya 306 yılında yapıldığını biliyoruz (s. 171-174).

Egnatia Yolu... Ortalarında bir yerde, yanılmıyorsam Rotonda’nın oralarda durup nereye kadar uzandığını görmeye çalışırken, Selanikli bir dostum Avrupa’nın en eski ve en uzun caddesi olduğunu söylemişti. İnanmamıştım. Öztürk’ün kitabından okuyalım:

Via Egnatia (Egnatia Yolu) Roma İmparatorluğu döneminde başkent Roma’yı Brindisi’ye bağlayan Via Appia’nın Balkan Yarımadası’ndaki devamı olarak, tahminlere göre MÖ 146 ile 120 yılları arasında yapılmış. Adriyatik kıyısında yer alan Dyrrachium’dan başlayıp neredeyse Zeytinburnu’na kadar uzanan yolun tamamı, 1120 kilometreyi (746 Roma mili) buluyormuş. Adını dönemin Makedonya prokonsülü Ganeus Egnatius’tan alan Via Egnatia, altı metre genişliğindeymiş ve iri taş bloklar bir araya getirilerek yapılmış (s. 168).

...

Yaşı iki bin yüzü aşmış bir yoldan söz ediyoruz. Bu kadar uzun bir geçmiş söz konusu olunca iyi ve kötü zamanların olması da kaçınılmaz (s. 169).

...

İlber Ortaylı Via Egnatia’nın tarihteki rolünün Adriyatik’i Kuzey Ege’ye yani Selanik’e ve oradan da Efes’e bağlamak olduğunu; Osmanlı egemenliğinden sonra bu işlevin değişikliğe uğrayarak Makedonya ve Bulgaristan bölgelerini Selanik ve Marmara’ya bağlamanın önem kazandığını, böylece Egnatia’nın düz bir hat olmaktan çıkarak bir yol şebekesine dönüştüğünü yazıyor (s. 170).

Bu yol, bugün Selanik’i aşağı ve yukarı diye ikiye ayıran bir cadde olarak, denize paralel uzanıyor. Şehrin diğer anayolları bu caddeye ya paralel ya da kesişen bir hat izleyerek sıralanıyorlar. Böylece Selanik krokisine baktığınızda karşımıza yolların oluşturduğu bir ızgara çıkıyor. Dolayısıyla bir yer tarifi yapacağınızda, Egnatia’nın altında mı üstünde mi, Kamara’dan veya Rotanda’dan önce mi sonra mı olduğunu belirlemeniz işleri hayli kolaylaştırıyor.

Seyyahlar için Selanik

Öztürk kitabında tarihî anlamda Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden yararlansa da, günümüz seyyahları için de müthiş bir rehberlik hizmeti sunuyor.

Örneğin Liman bölgesi... Limanın inşası şehrin tarihindeki önemli bir adımı oluşturuyor ama liman ve çevresi bugün aynı zamanda turistler için önemli bir çekim merkezi olma özelliğini de taşıyor. Burası öncelikle bir kafe- bar cenneti... Fakat aynı zamanda civardaki antrepolar artık birer müze veya sanat merkezi olarak işlev görüyor.

Limandan hatta daha batıda gardan başlayıp en batıya Kırlar Mahallesi’ne kadar uzanan hat üzerinde aşağı ve yukarı Selanik’te yenilecek içilecek, gezilecek görülecek yerler, restoran isimleri, kalınabilecek otellerin adresleri, denenmesi gereken tatlar, kaçınılması gereken ara sokaklar, önemli bazı festivallerin, gösterimlerin veya etkinliklerin tarihleri, tarihî bir nitelik taşımamakla birlikte turistik önem taşıyabilecek mekânlar ve bazı ipuçları, alışveriş alternatifleri... Kentin her bir bölgesinin tarihiyle, kültürüyle, toplumsal yapısıyla hatta siyasetiyle iç içe geçerek anlatılıyor kitapta.

Egnatia civarında bir yerlerde kahvaltı ederken, bir anda “Kemal’in Evi” giriyor araya, oradan Balkan Paktı, evin restorasyonu ve sonrasında Türkiye’de yaşanan 6- 7 Eylül... Ardından rehber devam ediyor: “Soldaki sokağa saptık ve Atatürk’ün evinin asıl girişinin karşısındaki şahane kahve Pringipos’a oturduk. Mermer masalar, yuvarlak sütunların taşıdığı tavandan sarkan iki metre çapındaki avizeler, duvar halıları, sarkaçlı saatler, gazete okuyan insanlar, sohbete dalmış çiftler, ahşap bar, servis yapan güleç garson kızlar, filtre kahve ve Metaxa...” (s. 126).

Yukarı Selanik’te surların arasında dolaşırken, kiliseden bozma ama sonra yeniden kiliseye dönüştürülen camiler, oturulan kafeler ve Selanik kafelerindeki su servisinin önemi, ardından Yunan egemenliğindeki bir Müslüman mahallesinin özellikleri, son olarak da mübadele ile Anadolu’ya gidenler ve Anadolu’dan gelenler çıkıyor karşımıza. Arada Karaindrou1 ezgileri kulağımıza çalınırken, yeniden tavernalar, mezeler, mümkünse Barbayani2 ama yoksa mutlaka bir Mini Uzo ile tamamlıyoruz Yukarı Selanik’teki seyahatimizi.

Sanırım turistik bir gezi ile tarihi ve kültürü hatta edebiyatı birleştirme uğraşına seyyahlık diyoruz. Öztürk’ün kitabına bir gezi rehberi demek haksızlık olacağından seyahatname demeyi tercih ediyorum. Kitap Selanik’i daha evvel ziyaret etmiş olanlara da, gidip bir gezmek isteyenlere de –önümüz yaz, neden olmasın- ve hatta hiç gitmeyecek olanlara da hitap ediyor. Henüz okumayanlar için bu kitabı tavsiye ederken, ben de yazarın aynı diziden yayımlanan daha yakın tarihli diğer kitaplarını, Tiflis ve Halep’i almaya yollanıyorum.

* “Güzel Selanik”, Vasilis Tsitsanis’in ünlü şarkısı: “Güzel tatlı Selanik, gözümün bebeği/ Şimdi baştan çıkarıcı Atina’da olsam da/ Her gece senin için şarkılar söylüyorum/ Ah güzel Selanik/ O büyülü gecelerini özlüyorum” (s. 115).
1 Eleni Karaindrou, özellikle ünlü Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos’nun filmlerine yaptığı bestelerle tanınan besteci.
2 Midilli adasındaki Plomari kentinde üretilen bir uzo markası.