O sokakların birinde günlüğünüz

Anneniz yerde, alamıyorsunuz. Babanız ve siz yaralı bir şey yapamıyorsunuz. Eşiniz ve çocuklar sürekli ağlıyor. Kardeşlerinizden haber alamıyorsunuz. Artık sizi bu hikâyede tutamam...

1. Gün

Sokaktasınız. Kahvehaneden yeni çıkmışsınız. İnşaatta boyacısınız. Yine parayı alamamışsınız. Bu canınızı çok sıkıyor. Hesap yaparak yürüyorsunuz. Borçlar, alınacaklar, ödenecekler... İşin içinden çıkamıyorsunuz. Tutup bir sigara yakıyorsunuz. Hesap işini baştan alıp yürümeye devam ediyorsunuz. Caminin hoparlöründen bir cızırtı geliyor ilkin. Ezan vakti değil. Salâ bekliyorsunuz. O da değil. “Dikkat! Dikkat!” diye başlıyor söze. Bu imam değil, onun sesini iyi biliyorsunuz. Dikkat kesiliyorsunuz. Sigaranızı yere atıp eziyorsunuz. Ayakkabınızın ucuyla. O ses devam ediyor. “Dikkat, dikkat! Bugün saat 17.00 itibariyle ikinci bir duyuruya kadar dört mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edildi.” Mahalle isimlerini sayıyor. Biri sizin. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Saate bakıyorsunuz. İki saat var. Etraftan konuşulanları anlamaya çalışıyorsunuz. Sözcükleri bir araya getirip yapmanız gerekenleri öğreniyorsunuz. Hiçbir öğrenme bu kadar kısa süreli olmaz. Çaresizlik işte. Bir şekilde öğretiyor. Bakkala gidiyorsunuz. Makarna, şeker, un, sebze çeşitlerinden alıyorsunuz. Bakkal uyarıyor. Büyük makarnalardan al, diyor. Beş kiloluk olanlardan. Dediğini yapıyorsunuz. Çocuklarınız için çikolatalı gofretlerden… Kızınızın en çok sevdiğinden daha çok alıyorsunuz. Bebek için bez! Eşiniz kırmızı orlon ip ve iki numara şiş istemişti. Onu unutuyorsunuz. Bir karton da sigara alıyorsunuz. On paket var içinde. Bu kendiniz için. Utana sıkıla borç defterine yazdırıyorsunuz. Taşımakta zorlanıyorsunuz. Yapacak bir şey yok. Avuçlarınızda poşet izleri. Bahçe kapısını sıkıca kapatıp eve giriyorsunuz. Eşiniz tedirgin. Sizin için de endişelenmiş. Dışarıdaki silah seslerini, soruyor. Yok bir şey, diyorsunuz. Her zamanki şeyler. Çocuklar ise oynuyor. Onların hiçbir şeyden haberleri yok. Gofret veriyorsunuz. Ne güzel gülümsüyorlar. Eşiniz ne yapacağız, diyor. Yarın düzelir, diyebiliyorsunuz. Yutkundunuz. Bunu o da görüyor. Daha çok tedirgin ettiniz. Televizyonu açıyorsunuz. Kendinizle ilgili haberleri izlemek istiyorsunuz. Sadece duyuru. Minareden yapılan duyurudan daha kısa bir haber. Bu arada saat ilerledi. Uyarı saatini geride bıraktınız. Ses yarışması var. Onu izliyorsunuz. Elektrik kesiliyor. Mum yakıyorsunuz. Bebek ağlıyor. O daha alışmadı seslere. Beş yaşındaki oğlunuz, üç yaşındaki kızınız oynadıkları yerde uyuyakalmışlar. Onları alıp yataklarına uzatıyorsunuz. Eşiniz üç aylık bebeğinizi emziriyor. Ben yatıyorum, diyorsunuz. O da yatacak tabii.

2. Gün

Ezana uyandınız. Sabah namazınızı kıldınız. Çocuklar da uyanmış. Uyuyun diye kızıyorsunuz. Yorganı üstlerine çekiyorlar. Siz de tekrar uyuyorsunuz. Bu sefer bebeğin sesiyle uyanıyorsunuz. Bebek de bomba sesiyle irkilerek uyanmış. Eşiniz onu tekrar uyutmaya çalışıyor. Uzun sürüyor. Sabah erken ama eliniz telefona gidiyor. Şebeke yok denecek kadar sıkıntılı. Karşı binadaki babanızı arıyorsunuz. Birkaç denemeden sonra bağlanabiliyorsunuz. İyiyiz, diyor. Lafın gelişi olduğu çok belli. Yasağın devam ettiğini on altı yaşındaki kardeşinizden öğreniyorsunuz. O internetten takip ediyormuş. Kahvaltı yapıyorsunuz. Elektrikler gelmişken telefonunuzu şarja takıyorsunuz. Televizyonu açıyorsunuz. Haberlerde yoksunuz. Evlilik programlarından birine bakıyorsunuz. Eşiniz, kadının erkeği beğenmeyeceğini iddia ediyor. Siz ise erkeğin tarafındasınız. Eşiniz haklı çıkıyor. Kanal değiştiriyorsunuz. Çocuklar dışarı çıkmak istiyor. Yasak, diyorsunuz. Onlar sizin yasakladığınızı düşünüyor. Akşama dünden kalan makarnayla doyuyorsunuz. Yemekten sonra çay içiyorsunuz. Elektrik kesiliyor. Madem öyle uyuyalım da erken bitsin gece, diyorsunuz. Yatıyorsunuz.

3. Gün

Ezan okunmadı bu sabah. Mahalle caminizin yakıldığını kardeşinizden öğreniyorsunuz. Helikopterle. Yasak devam ediyor. Televizyon kanallarında, teröristlerin cami yaktığı haberi var. Küfrediyorsunuz. Gerçeği, televizyona bağırarak sunucuya anlatıyorsunuz. O ise bilmediğini okuyor. Elektrikler kesiliyor. Şarjınız tam olarak tükendi. Radyo var ama pil yok. Uzaktan kumandanın pillerine bakıyorsunuz. Olmuyor. Sinirleniyorsunuz. Fırlatıyorsunuz. Çocuklar korkmaya başladılar. Sesler artıyor ve yaklaşıyor. Evin içinde yürüyüp duruyorsunuz. Yürümek değil. Volta. Cezaevindeki gibi.

4. Gün

Korkunç bir sesle uyanıyorsunuz. Top sesi olduğuna yemin edebilirsiniz. Ama tankın ne işi var, diyorsunuz. Pencereye yaklaşıyorsunuz. Bahçe duvarınız yerle bir. Çocuklar ağlıyor, eşiniz gözyaşı döküyor. Siz de korkuyorsunuz. Sigara üstüne sigara yakıyorsunuz. Eşiniz de istiyor. Kızıyorsunuz. Sigara zararlı, diyorsunuz. Sonra bir tane yakıp veriyorsunuz. Öksürüyor. Gülüyorsunuz.

5. Gün

Uyku haram, derler ya. İşte öyle sabahı ettiniz. Çocuklar gofretleriyle uyumuş. Kardeşin pencereden bakıyor. El sallıyor. Karşılık veriyorsunuz. Eşiniz, evde yakacak bitti diyor. Elektrik zaten yok. Odunluğa gitmek istiyorsunuz. Eşiniz karşı çıkıyor. Bu gece idare ederiz, diyor. Çeyizinden battaniye ve yorganları indiriyor. Üçerli üzerinize örtüyorsunuz.

6. Gün

Kapı sesine uyanıyorsunuz. Yasak kalktı, diye seviniyorsunuz. Uzun sürmüyor. Kardeşinizi elinde kalaşnikof karşınızda görüyorsunuz. Abi, diyor. Bunlar hepimizi öldürmeye niyetli, diyor. Kızıyorsunuz. Sizi dinlemiyor. “Hendek kazdık. Barikat kurduk. Şimdi daha güvenli.” Hemen odunluğa gidiyorsunuz. Odun taşıyorsunuz beraber. Son olarak, bırak elinden o silahı, diyorsunuz. Özsavunma diyor. Eve giriyorsunuz. Eşiniz korkuyla bakıyor. Kardeşimdi, diyorsunuz. Silahtan söz etmiyorsunuz. Çocuklar uzaktan kumandalarla araba yarışı yapıyor. Ekmek bitti. Artık gofreti ikiye bölüp veriyorsunuz çocuklara.

7. Gün

Sobanın başında sabahladınız. Kardeşinizi düşünüp durdunuz. Eşiniz sigara istiyor. Bu sefer kızmadan veriyorsunuz. Akşam yemeğinde çorba var. İçiniz ısınıyor. Çocuklar, oynamak için dışarı çıkmak istiyor. Mumum alevinde elinizle kurt, kuş yapıyorsunuz. Gülüyorlar. Ne olacak hâlimiz, diye soruyor eşiniz. Yakında geçer, diyorsunuz. Sesler artıyor.

8. Gün

Gürültüden sonra, babanızın evine bakıyorsunuz. Evin duvarında kocaman bir oyuk! Dışarı koşuyorsunuz. Kapıyı açar açmaz kurşunlar ayaklarınızın dibine düşüyor. Geri çekiliyorsunuz. Pencereye koşuyorsunuz tekrar. Anneniz sizin kadar şanslı değil. Fistanından tanıyorsunuz. Yerde yatıyor. Çığlık atıyorsunuz! Büyük bir çığlık! Hemen fırlıyorsunuz dışarı. Öleceksem öleyim, diyorsunuz. Kapınız delik deşik. Eğilerek bahçe duvarına kadar ulaşıyorsunuz. Kurşunlar yukarıdan geliyor. Annenizin sesini duyuyorsunuz. Hâlâ yaşıyor diye seviniyorsunuz. Umutlanıyorsunuz. Derken birkaç kurşunun sırtını deldiğini görüyorsunuz. Artık sesi çıkmıyor. Ağlıyorsunuz. Annenizi almaya çalışıyorsunuz. Kurşun yağmuru var. Yerinizden de kalkamıyorsunuz. Geceyi bekliyorsunuz.

9. Gün

Sabah oluyor. Duvar dibindesiniz hâlâ. Eşiniz pencereden bakıyor. Elinizle, gir içeri, diyorsunuz. Duvarınızdaki kurşun izlerini fark ediyorsunuz. Annenize bakıyorsunuz. Yerde. Babanızı merak ediyorsunuz. Kardeşiniz arka taraftan sesleniyor size. Keskin nişancı var, diyor. Duvar dibinde sürünerek yaklaşıyorsunuz ona. İkinizin de gözleri şişmiş. Annenizin cesedini alamayacağınızı söylüyor. Babanız da yaralıymış. Önemli değil, diyor. Kız kardeşiniz de eline silah almış. Bunu öğrenince duvarı yumrukluyorsunuz. Kardeşiniz uzağa bakıyor. İşaretimi bekle, diyor. Bir süre sonra eve koş diyor. Eve koşuyorsunuz. Kapınıza bir kurşun daha isabet ediyor. Eşiniz sizi görünce çığlık atıyor. Bacağınız kan içinde. Yokluyorsunuz. Kurşun sıyırmış. Eşiniz tülbendiyle sarıyor.

10. Gün

Anneniz yerde. Siz yatakta. Çocuklarınızın ağlaması kesilmiyor. Eşinizin de.

11. Gün

Ağrılarınız artıyor. Pencereden bakamıyorsunuz. Eşinize soruyorsunuz. Anne hâlâ…

12. Gün

Annenizle güzel günlerinizi düşünüyorsunuz. Gülümsediğiniz oluyor. Yerde yattığını hatırlayınca ağlıyorsunuz.

13. Gün

Erzak tükenmek üzere, diyor eşiniz. Susuyorsunuz. Delinen bacağınız size ağır geliyor.

14. Gün

Günler birbirine benziyor. Sesler aynı. Bomba, silah, top! Dikkatli içmenize rağmen sigara bitti.

15. Gün

Herkesin ve her şeyin sizi unuttuğuna inanıyorsunuz artık.

16. Gün

Annenizi, kardeşlerinizi düşünüyorsunuz. Arka pencere vuruluyor. Başınızı kaldırıp bakıyorsunuz. Komşunuz. Elindeki poşeti veriyor. İçinde makarna, ekmek, çikolata var. Sigara paketini de uzatıyor. Teşekkür ediyorsunuz. Anneniz için üzgün olduğunu söylüyor. Allah yanlarına bırakmasın, diyor ve gidiyor.

17. Gün

Bacaklarınızı daha iyi hissediyorsunuz. Ama içiniz feci vurulmuş.

18. Gün

Pencereden bir kadın kucağında bebeğiyle koşuyor. Annenizin yanından geçiyor. Ağlıyor. Tanıyorsunuz. Kayınbabası elindeki ucuna beyaz bez bağlanmış bayrağı sallıyor. Silah seslerinden sonra düşüyor. Pencereden uzaklaşıyorsunuz. Cam kalmamış. Perdeler delik deşik.

19. Gün

Komşunuzun getirdiği çikolatalardan veriyorsunuz çocuklarınıza. Sigara yakıyorsunuz. Eşinizle yudum yudum paylaşıyorsunuz.

20. Gün

Elektrik geliyor. Telefonunuzu şarja takıyorsunuz. Televizyonu açıyorsunuz. Başbakan konuşuyor, terörle mücadele tüm kararlığıyla sürecek diyor. Hiçbir sivil kaybımız yok, diyor. Sayı veriyor. Bu kadar terörist etkisiz hâle getirildi, diyor. Elinize bardak geçiyor. Televizyona fırlatıyorsunuz. Ekran kırılıyor. Ses devam ediyor. Eşiniz televizyonun fişini çekiyor.

21. Gün

Bebeğinizin ateşi var. Düşürmek için ne yaptıysanız olmuyor. Anneniz yerde, alamıyorsunuz. Babanız ve siz yaralı bir şey yapamıyorsunuz. Eşiniz ve çocuklar sürekli ağlıyor. Kardeşlerinizden haber alamıyorsunuz. Artık sizi bu hikâyede tutamam!

22. Gün