Mehmet Güreli’den yeni kitap: Bedrufi’nin Nefesi

Yazar, müzisyen, yönetmen ve ressam Mehmet Güreli’nin öykü ve denemelerden oluşan yeni kitabı "Bedrufi’nin Nefesi" Sel Yayıncılık etiketiyle raflarda. K24, kitaptan tadımlık bir bölüm sunuyor...

06 Şubat 2015 02:02

Yüzler, kitaplar ve vezirler...

Hayatta en acı veren şeylerden biri de insanın keşfettiği şeyin anlamını idrak edememesidir. Bazen her şey ortadadır. Tarihte her zaman Stefan Zweig’ın dediği gibi yıldızın parladığı anlar vardır. Görmek ya da saplanmak... Bir de tozlu bile derken kuşku duyacağımız bilinmeyen sayfalar... Konuşmaların duyulmasını engelleyen bir çeşme, bir ağacın dalına takılmış bir haber güvercini, bir gölge, açık bir pencere, ele geçirilmiş bir mühür ya da bir mektup çok şey ifade eder tarihin tek mumla aydınlanan odalarında... Ele geçirilen her ipucundan sayfalarca bölüm üretir vakanüvisler, bazen de çeşitli nedenlerle tek satır bile yazamazlar. Hatta gördüklerini bile... Hokkaları donar, kalem uçları bir bataklığa saplanmış gibi aciz kalır. Elleri uyuşur, üzerlerine atılan pelerinlerin altında nefesleri kesilir, hiçbir ses iletemeden kaybolup giderler. Yıllar geçer, başka birileri hokkanın tozlarını keşfettiğinde, şişeye yansıyan hayallerden, önce bir kahraman yaratır, sonra da hikâyeyi nasıl bitireceklerine günlerce kafa patlatırlar. Masaldaki hükümdar her şeyin kendi istediği gibi gittiğine öyle bir inanır, kendini kaptırır ki avluda dolaşırken atının kaybolduğunu bile ancak akşam öğrenir. Bu kez de atının başıboşluğuna verir, hiçbir şeyi üstlenmediği gibi bu olayın da üzerinde durmaz, zaten vakti de yoktur, ertesi gün yine ava gider.

Bedrufi'nin Nefesi, Mehmet Güreli, Sel Yayıncılık

Çevresinde öyle bir hava yaratır ki; nereye gitse kimse onu merak bile etmez. Çünkü herkes bilir ki o yine ava gitmiştir. Savaşlara da sevgilileriyle birlikte gider, yenilgiyi hissettiğinde şehir değiştirir; yine ava gider. Ve bir gün bu debdebeli hayat sonra erer, artık her zaman yaptığı gibi feda edeceği bir veziri kalmamıştır yanında. Son yıllarını zindanda geçirir... Yüzler, mezarlar, kitaplar ve vezirler konuşur durmadan. Siz, masanın hemen yanı başında öylece durursunuz. Çizilmiş bir dünyanın bir parçası olmak için can atıyorsunuzdur. Elleriniz masaya adeta bırakılmış kadifenin üzerinde gezinirken ancak kötü bir hikâyede edebiyat malzemesi olabilecek tabaklara takılır gözünüz. Ama hayata mutlaka bir yerinden katılmak ya da intibak etmek üzerine sıradan fikirleriniz sizi esir aldığından hemen oturursunuz masaya... Bir yerden konuşmaya dalarsınız, tek elinizle çatalı ararken birden bir çift gözün size baktığını fark edersiniz. Sonra hiçbir şeyden kopmamanın size nasıl iyi geldiğini, içinizden bu alışveriş duygusunun sizi hayata döndürdüğüne gizlice sevinirsiniz. Herkesin gittiği yolda yürümenin rahatlığıyla o gözleri hiç unutmazsınız. O gözler de sizi unutmaz, kimlere karşı neler yaptığınızı, neler dediğinizi hatırlatır size. En azından şimdi artık o kadife örtülü masanın olmadığını bildiğinizden, karaladığınız her satırda dışladığınız kimseler gelir aklınıza, ama yazamazsınız.