Kuşlar ve erkekler uçar...

Kızım! Jiyan sen kuş musan? Yoksam erkek mi? Kuşlar ve erkekler uçar Jiyan! Kuşlar ve erkekler uçar sadece!

Yazmak bir şeylerin kurbanı olmak değil mi? Hem kendiniz için hem başka insanlar için bir şeyler dilemek ya da üretmek zor iş. Neticede yazmasanız daha iyi olur. Yeterince kurban edilme şekliniz yetmez mi? Mevsimlere ayak uydurmak bunun en tatlısı bakın. Kış aylarında yer altında bulunan tanrılar yaz gelince yeryüzüne koştururlar. Dionysos aşkına herkes sıcak ve sarhoştur. Her yer mis kokar. Bildiğiniz ama bilmiyormuş gibi yaptığınız bir sorunun peşinden sürüklenirsiniz yüzyıllarca.

“Hegemonik Erkeklik ve Örnek Bir Oyun” başlıklı tezi yazarken nasıl kurban edildiğimi fark edememiştim. Bir şeyleri teorize etmek, deşifre etmek, deklare etmek insanı rahatlatır. Toplum modeli bu, cinsiyet kalıpları şu, erkeklik o derken ben’imizi ve bunun dışında başka bir şeyi yaşayamamanın imkânsızlığını bilmek yadırgatıcı bir yadırgatmama halidir. Connell, Foucault, Butler, Beauvoir bu konu hakkında ne dediyseler de tuğla gibi yaşadığınız hayat daha gerçektir. Aileniz, okullarınız, sığındığınız arkadaşlarınız, sevdiğiniz erkekler ve kadınlar, doğmuş olmanız ve doğurmanız, hapishaneler, hastaneler, kahvehaneler sizi erkeklik kurgusunun içine içine atar. Çoğaltmanın lüzumu yok. Değil mi ki boşluklar bizi var eden şimdiki zaman!

Yazmak bir şeylerin kurbanı olmak değil mi? Son yazdığım şiirin adı “Kitsch”. Tek dize, üç kelime ve bir noktalama işaretinden ibaret. “Ben Duygu Kankaytsın.” Dize bu: “Ben Duygu Kankaytsın.” Bir de geçen yıl yazdığım “Jiyan” adlı kısa oyunumu anmak isterim. Çocuk gelinleri konu edinmiş bir metin. Jiyan ve kuşaklar boyu çocuk gelin edilmiş anneanne, anne ve kız trajedisini kendisine malzeme edinir.

ANA- (Öfkeli ama biraz da kendine kızgın) Kızım! Jiyan sen kuş musan? Yoksam erkek mi? Kuşlar ve erkekler uçar Jiyan! Kuşlar ve erkekler uçar sadece!

Alfabetik olarak her harfi kullanarak bu minvalde yeni bir cümleye başlasam, yaşadığım ve yazdığım bir dolu şeyi anacağımı biliyorum. Yazıyı türsüz etmek için bir uğraş daha vererek buraya şunu da düşmeliyim. Derrida, “Özne ve ‘kim’in yaşadığı sorunu, modern toplumları en çok sıkıştıran kaygıların başında gelir” diyor. Yaşadıklarınızın farkına varmak kolay değil. Mümkün mü, bunu hiç bilmiyorum. Açığa çıkartmak elbette var. Ama fark etmek, yeniden yaşamak cesaretidir. Yeni’yi bulmak sanatın işinden ziyade sizin işinizdir. Özne ben kendiliğin doğası gereği godot’yu bekleyelim derim.