Montana; bir hüzün şarkısı

Certain Women, Kelly Reichardt'ın diğer filmleri gibi, yaşamın bitmek bilmeyen umut kaynağını hatırlatan, tekrarlayan bir anlatım gücüne sahip...

16 Mart 2017 13:55

Kelly Reichardt bağımsız işler üreten ABD'li bir yönetmen ve senaryo yazarı. Filmleri, her zaman daha fazla hayat demek. Tasarının ötesine geçip, hayatı seyircinin avuçlarına bırakan, seyirciyi hayatın merkezine konumlandıran bir anlatım diline sahip. Gençliğinde fotoğrafçılığa ilgi duyan ve polis memuru babasının olay yeri incelemede kullandığı makineyle ilk çekimlerini yapan Reichardt, sinemasının görsel estetiğini bu anlayış ile biçimlendiriyor. 2016 tarihli Certain Women adlı filmi bu yıl, If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde Galalar bölümünde gösterildi. Orijinal adı Türkçeye sorunlu bir şekilde çevrildiği için gösterime Mutlak Kadınlar olarak giren yapım, içerdiği üç hikâye ile bir kadın filmi aslında. Ancak çeviri, filmin hikâyesini ve karakterlerini ne ile imliyor, bu muğlak.

Certain Women, Montanalı yazar Maile Meloy’un öykülerinden aktarılan bir uyarlama ve birbiriyle nedensellik ilişkisi bulunmayan üç hikâyeden oluşuyor. Bu öyküler, aynı kasabada yaşayan üç kadının hayatlarından bir bölümü içeriyor. Bir kavram olarak hayat, izleyiciye vadettiği izlenim ve tahlil fikriyle kışkırtıcı bir olgu. Kelly Reichardt, kadın bir yönetmen olarak sinemasının izleğine “yolculuk” temasını koyarak hem taşra olgusunu hem de taşra fikriyle mekân/ kadın ilişkisini duyumsatıcı bir metotla izleyicisinin karşısına çıkartıyor.

Reichardt, 2010 tarihli Meek’s Cutoff’ta yük arabalarıyla Oregon’a ulaşmak için çöl yolculuğu yapan bir ailenin hikâyesini anlatırken, 2008 tarihli Wendy and Lucy’de Alaska’ya ulaşmaya çabalayan Wendy ve köpeği Lucy’nin öyküsünü anlatıyordu. Certain Women’da ise ABD'nin en tenha eyaletlerinden Montana’daki üç kadının yaşamlarından kesitlere çeviriyor kamerasını. Aslında bildiğimiz anlamda bir yolculuğu, son hikâyedeki hukuk öğrencisi Beth Travis yapıyor. Haftanın iki günü, bu küçük kasabaya gelip ders verebilmek için, dört saatlik bir yolculuk yapması gerekiyor. İlk hikâyede karşımıza çıkan Laura da bir avukat, iş yerinde uğradığı bir kaza sonrası, hakkı olan tazminatı alabilmek için mücadele eden müvekkili Bay Fuller’la olan ilişkisi etrafında gelişiyor olaylar. İkinci hikâyede ise ailesi için bir ev inşa etme hayali olan Gina’nın, nostaljik bir anlamdan fazlasını içeren ufak yolculuğuna tanık oluyoruz.

Kelly Reichardt, karakterleri etrafında şekillenen, gelişen bu olaylarla ilgilenmez çünkü bir fikir olarak hayatın kendisi onu daha çok ilgilendirir. Filmin görsel estetiğini geniş araziler ve alabildiğine uzanan ulusal parklarla tasarlayarak, izleyiciye hem yakın hem de uzak bir mekân duygusu yaratmaya çalışır. Böylece izleyiciye hayal kurması için bir malzeme verir. Öte yandan Certain Women bir kadın filmi olmasına rağmen öykülerinin, hayata tutunmaya veya ayakta durmaya çalışan bir direniş manifestosu yok. Reichardt hikâyelerinde, yakaladığı “an”ların karakterlerde yarattığı tesirlerle ilgilenir daha çok. Ve bu tesirler büyük dalgalanmaları, büyük dönüşümleri tetiklemez. Bu sebepledir ki yönetmenin sineması taşranın, geniş düzlüklerin, karlı Rocky dağlarının sessizliği içinde geniş planlarla ilerleyen bir ritme sahiptir. Ve bu ritim filmin akışkanlığının önünü keser. İzleyiciden tam bir teslimiyet bekler bu anlamda.

Reichardt’ın fotoğrafla kurduğu ilişkinin bir tezahürü olarak geniş planlar, yalıtılmışlık duygusuna da vurgu yapar. Yönetmenin, taşrada zamanı, hayatın ritminden bağımsız olarak “telaşelerle,” “yoğun ve önemli” işlerle modifiye etmeden kurguladığını görürüz bu hikâyelerde. Son öyküdeki genç avukat Beth Travis sadece şehirden dört saat uzakta olduğu için Belfry’deki öğretmenlik işini bırakmaz, bahsettiğim duygunun ağırlığı ondaki tatmin duygusunu çalar ve Beth bununla başa çıkamadığı için işinden vazgeçer. Üstelik ona aşkla dostluk arasında belirsiz bir yakınlık hisseden Kızılderili seyis genç kadının ilgisi de, içinde hüsrana benzeyen duyguyu tanımlaması için bir imkân olarak karşısına çıkar. Ancak bu yeterli değildir Beth için. Ne tatminini ne de hüsranını anlamak için gereken gayrete sahiptir. Belfry taşranın enginliği içerisinde varolan iç sıkıntısını da bir çelişki olarak görünür hâle getirir. Çünkü taşrada zaman düşünmeye/ düşünceye imkân verir. Aslında bu üç öykü de, bir anlamda karakterleri tanımlayan hüsran ve doyum duygularıyla sınırlarını belirler. Laura, Gina, Beth ve genç seyis kadın, içinde bulundukları durumlar karşısında bir pozisyon seçerler. Gina mesela yeni bir ev inşa etmek için eskinin dayanıklılığına, temsil ettiği birlik gücüne sahip olmak ister. Genç seyis kadın Beth’in dostluğuna/ aşkına yakın olmayı arzular. Tüm bu pratiklerle neye ihtiyaç duyduklarını anlamaya çalışırlar. Yaşamdaki yerimizi böyle bulduğumuzu söylemeye çalışır Kelly Reichardt…

Yönetmenin filmografisi içinde, Meek’s Cutoff adlı filmden sonra en güçlü cümlelere sahip olan işi Certain Women bana kalırsa. Görsellikteki ve içerikteki ifade biçimi durağan bir ritme sahip, Reichardt kendini anlatma yolunu sinemasında bu şekilde inşa ediyor. Filmleri, yaşamın bitmek bilmeyen umut kaynağını hatırlatan, tekrarlayan bir anlatım gücüne de sahip aynı zamanda. İzlenmesi, görülmesi gereken bir film Certain Women