Iris’te düşünce, bir deniz feneri…

Varoluşçular ve Mistikler, günümüzde pek örneği kalmamış “filozof romancı” tanımının tipik bir örneği olan Iris Murdoch’ı kışkırtıcılığı ve parlak zekasıyla tanımak, onu yeniden keşfe çıkmak için yerinde bir seçim

09 Temmuz 2015 14:00

 

Bazı ehemmiyetli düşünürler, edebiyatta da büyük yazarlardı. Aralarında Kant, Locke ve Hegel gibi vasat örnekler bulunsa da Descartes, Schopenhauer, Nietzcsche ve Sartre gibi edebiyat sanatında da hünerini ortaya koyan, hatta Nobel Edebiyat Ödülü’ne kadar serüveni süren filozoflar olmuştu. Felsefe bugüne dek, kendiliğinden bir edebi tür ya da alan olmamıştır.

Felsefe, edebiyatın barındırdığı yapısal ve estetik değerlerden çok başka bir öneme ve niteliğe sahip. Bir düşünürün felsefede hissetmediği kusursuzluk karinesini, edebiyat metninde okur tarafından anlaşılma ve daha pek çok kıstas gereğince sert bir duvara çarparcasına hissedebilir. Elbette, iyi yazan ve edebiyat sanatında da anlaşılmayı başaran filozoflar altın bir bileziği çoktan kapmışlardır. Yirminci yüzyıl romanının en önemli temsilcilerinden biri olan Iris Murdoch onlardan biri. Her iki alanda da deneyim sahibi olan Iris Murdoch, gerek romanlarında, gerekse düşünce yazılarında edebiyat ve felsefeyi birbirine iyi gelen bir koşutlukta işlemiştir.

Sadık bir roman işçisi…

Murdoch, daha önce Türkçede yayımlanan romanlarıyla tanıdığımız, genel anlamda insanın temel sorunlarına dramatik bir kurguyla yaklaşan bir yazar. Bireyin yaşadığı ruhsal çatışmaları sanat, aşk, özgürlük ve gerçeklik ekseninde yoğun bir anlatımla, kimi zaman ironik, kimi zaman da entelektüel bir dille sunuşuna aşina olduğumuz bir romancı. İyi-kötü ve yalan-gerçek gibi pencereleri her daim açık olan, insan doğasına ve ruhuna bu pencerelerden bakarken, fantastik ve gotik ilkelere sadık kalan bir roman işçisi.

, Kesik Bir Baş, Çan ve Kara Prens gibi kitaplarıyla adından sıklıkla söz ettiren Murdoch, Türkçede Deniz, Deniz adıyla yayımlanan ve obsesif bir aşk hikayesini anlattığı kitabıyla büyük ses getirerek, dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden biri olan Booker Ödülü’nün 1978’deki sahibi oldu. Edebiyattaki temposu ve verimi onu daha iyi hissettirmiş olacak ki, filozof romancı Iris her yıl yeni bir kitap sundu okurlarına.

Tüm bunların yanı sıra, onun felsefeci kimliği gerek roman karakterlerini felsefi diyaloglarla örüşünde, gerekse okuru bir fikrin peşinden sürükleyişinde kendini göstermektedir. Ezcümle, filozof Iris’in düşünsel derinliği romanlarına da yansıdığında, iyi roman yazarı Iris’in felsefe ve sanat arasında dengeli bir ilişki kurarak insan doğasını yakından inceleyen yapıtlar ortaya koymasını sağlamıştır.

Onun romanlarını okumak biraz da tehlikelidir; hiç beklemediğiniz bir anda, kendi yalnızlığınız, zaaflarınız ve çürümüş duygularınız sizinle yüzleşmeyi isteyebilir. Siz de bunun sonucunda kendinizi ve çevrenizdekileri yeniden anlamlandırmak zorunda kalabilirsiniz. Iris, insanın masumiyetini yitirmiş yanlarına kafayı takmıştır ve masumiyetini yitiren her okur, artık kendi duruşmasının hakimidir.

Kışkırtıcı bir zeka, Platoncu bir roman avcısı…

Varoluşçular ve Mistikler, Iris Murdoch,  Çeviri: Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı YayınlarıAyrıntı Yayınları mutfağından okurla buluşan, Edebiyat ve Felsefede Varoluşçular ve Mistikler, oldukça kapsamlı bir derleme. Özellikle Murdoch’ın özel hayatına ilişkin yazılıp çizilenlere ve üzücü hastalığına karşı direniş anlamı taşıyan, onun uzun solukta koştuğu düşünsel maratonunu diri tutacak bir çalışma. Varoluşçular ve Mistikler, günümüzde pek örneği kalmamış  “filozof romancı” tanımının tipik bir örneği olan Murdoch’ı romancılığı ve edebi yönünün yanı sıra, düşünsel yolculuğu, düşünme gereksinimi, felsefi derinliği, romanlarından alışkın olduğumuz kışkırtıcılığı ve parlak zekasıyla tanımak, onu yeniden keşfe çıkmak için yerinde bir seçim. Seçki aynı zamanda, yazarın dünya üniversitelerinin felsefe ve edebiyat kürsülerinde çokça tartışılan ve okutulan makalelerinin ilk defa tek bir kitapta toplanmış hali.

Kitabın ilk bölümünde uzun bir Bryan Magee söyleşisi yer alıyor. İçeriği bir yana, felsefe ve edebiyat odaklı bir söyleşinin tepeden tırnağa nasılını gösteren nitelikli bir örnek çalışma. Bu söyleşinin ardından gelen bölümlerse kronolojik biçimde dizilen makale, bildiri ve konuşma metinlerinden oluşuyor: Özele Nostalji, 1951-57; Varoluşçulukla Karşılaşma, 1950-59; Teori Gereksinimi, 1956-66; Pratik Bir Mistisizme Doğru, 1959-78; Edebiyat Felsefedeki Hastalıkların İyileştirilmesine Yardım Edebilir mi? 1959-61; Platon’u Yeniden Okumak, 1964-86.

Yazarın entelektüel zümrece çokça tartışılan “varoluşçulukla hesaplaşması”nı içeren son bölüm, “Bütün felsefe tarihi aslında onun yazdıklarına bir dipnottan ibarettir,” cümlesiyle nitelediği Platon’a dair yazılardan oluşuyor. Kitabın en dikkat çekici iki metninin “Edebiyat Felsefedeki Hastalıkların İyileştirilmesine Yardım Edebilir mi?” ve son bölümdeki “İyinin Diğer Kavramlar Üzerindeki Hâkimiyeti...” olduğunu belirtmek gerekir.

İyi’nin izinde…

Platonculuğunu her fırsatta ifade eden Murdoch’ın yazıları, kitapta tek bir temaya hizmet eden, birbirine yakın konulardan oluşan bir çizgide. Bu nedenle kimi makale ve konuşma metinlerinde tekrarlarla karşılaşmak pek mümkün. Tekrarlarda, “İyi”nin yaşamlarımıza tüm ışığıyla yol gösterecek bir bakış açısıyla tanımlanması için yazarın sürekli bir ilgi ve heyecanla yöneldiği iki düşünür, Kant ve Platon... Iris, “İyi”nin sorgulanması yolunda, Platon’un öngördüğü gibi “evrensel” ya da Kant’ın dediği gibi değişen koşullardan bağımsız “kategorik bir zorunluluk” mu olduğunu tartışıyor. Bu noktada insan ömrünün meçhul noteri olarak gördüğüm din ve Tanrı devreye girer; peki, “İyi”nin inançla nasıl bir ilişkisi vardır?

Filozof romancımız Iris, “İyi”yi irdeleme yolunda makale, konferans ve eleştiri yazılarıyla yeni tartışmalara kapı açıyor ve insanın ahlak meselesinde panikle düştüğü yeri bir deniz feneri misali aydınlatıyor. Bu ışık ki, “İyi”nin oluşturduğu merkez noktasında dönüp duruyor ve girdiği her alanda sonsuz ve farklı bir ufku kaplıyor.

Varoluşçular ve Mistikler, yirminci yüzyıl düşüncesine ve edebiyatına hem niceliksel hem de niteliksel anlamda dopdolu bir dünya bırakan Iris Murdoch’ın edebi metinlerindeki mistisizmi ve entelektüel temelleri aydınlatmakla kalmıyor; aynı zamanda onun izinde olduğu düşüncenin bu yüzyıla sağladığı katkıyı da açığa çıkarıyor. Hülasa sevgili Iris’in feneri, düşünceyi insanın gelişimi içinde özetleyen sihirli bir başlangıcı, kötülerin dünyasını kör edecek bir “İyi”lik ışığıyla aydınlatıyor.

Fotoğraf: Camera Press