Halûk'un kitabı kırk yaşında

Halûk Aker hayatını kaybetti... Sevdiğimiz saydığımız bir insan ölünce, o insan ‘hayatını', biz de o insanı kaybetmiş oluruz, öyle deriz, ama gerçeklikte kaybetmiş midir o insan, hayatını?

05 Nisan 2018 16:30

Halûk Aker hayatını kaybetti... Sevdiğimiz saydığımız bir insan ölünce, o insan ‘hayatını’, biz de o insanı kaybetmiş oluruz, öyle deriz, ama gerçeklikte kaybetmiş midir o insan, hayatını? Belki dirimselliğini kaybetmiştir ama, hayatını gerçekten kaybetmiş midir?

Düşünüyorum da, deyim bazen gerçek olsa bile, hayatını kaybetmeyen insanlar vardır. “Ölümsüz” dediğimiz durumlardan söz etmiyorum. Hayatını hiç kaybetmeyenimiz yok denecek kadar azdır, kaybetmelerimiz ise derece derece, çeşit çeşit. Bazılarımız hayatını kaybetmek şöyle dursun, tıka basa doldurmak gayretindedir, ünle, güçle ya da parayla; böyle tanımlıdır hırsla sarıldıkları hayat. Etik problemleri ya yoktur ya da göstermeliktir.

Halûk Aker ise hayatını bu anlamda bulmaktan çok, derinlemesine anlamanın yollarına koyulmuştu. Okurlar olarak açıkça görebiliriz ki dönem dönem yıllarca ortalıkta olmayabilmiş, demek kendisini geride tutabilmiştir. 1960 kuşağı şairlerinden ve ilk dergicilerindendi. Onu hep koltuğunun altında yeni çıkmış birtakım dergi ya da çıkacak dosyalarla hatırlarım, her heceye sanki gırtlağında beyninden gelen bir vurguyla güç kazandırdığı konuşma tarzıyla, “Cöntürk” derken, “İkinci Yeni” derken. Kuşaktaşı olan şairlerden bir iki yaş büyüktü, oysa kitabını onlardan en az on yıl sonra, 1978’de çıkardı.1 Üstelik tek kalacak ve bir daha basılmayacaktı o kitap. Baştan sona adının geçtiği diğer iki kitap ise, yıllar sonra çıkacaktı, bu kez şiir kitabı olarak değil, dostluk ve zihinsel derinlik yollarında bağını koparmadığı iki düşünürün ön planda olduğu mektup kitapları olarak: Kendisinden on yaş büyük Bilge Karasu ve yirmi iki yaş büyük Hüseyin Cöntürk ile ömür boyu sürmüş diyaloglarının yer aldığı mektup kitaplarıdır bunlar: Halûk’a Mektuplar2 ve Eleştirmenin Arzusu: Hüseyin Cöntürk’ten Halûk Aker’e Mektuplar3. Diyalog diyorum ama, Halûk kendi mektuplarına kitapların ilkinde az da olsa yer vermişken, ikincisinde hiç yer vermemiştir. Belki bir gün diyaloğun Halûk cenahı da yayımlanır, bilmiyorum. Ancak halihazırdaki bu tek yanlılığı Halûk’taki benmerkezcilik karşıtlığına, kendini öne çıkarmaktan alabildiğine kaçınacak kadar sıkı duran etik tavrına bağlamak eğilimindeyim. Ortaya çıkan kitaplar şu halleriyle elbette edebiyat tarihi ve eleştiri açısından önemli, ama öte yandan postmodern bir romansal metinler toplamı gibiler.

Eleştirmenin Arzusu’nu hazırlayan Eren Barış’ın Hüseyin Cöntürk konusunda Halûk Aker’le yaptığı ve kitabın sonunda yer verdiği söyleşide Aker, edebiyattan geri çekilmiş olmasını “bir arada olmak” gerekliliğine bağlıyor. Şöyle diyor tam olarak: “Edebiyat öyle bir şey ki yalnız okumakla olan bir şey değil. Canlı tutmak için bir arada olmak lazım. Meselelerin içinde olmak gerekir. ... Uzakta bir yerde olduğunuz zaman meselelerin içinde değil, uzaktasınızdır. Benimkisi böyle...” (s. 404)

“Uzakta olmak”tan kasıt Almanya olduğuna göre bu argüman pek ikna edici gibi görünmüyor. Bana kalırsa “mesele” daha çok Halûk’un kişiliğinin yukarıda değindiğim, şu dünyaya pek uymayan egosuzluğudur. Şiir kitabı Sürgün Hızı’yla birlikte her üç kitaptan da hem yayımlanma tarihi hem de tavır olarak aynı egosuzluk okunur. Şiirlerindeki çokseslilik özelliği de bunun göstergelerinden. Öte yandan, mektuplara ve belli ki Halûk’un onlara vermiş olduğu karşılıkların çoğu boş kalmış yerlerine bakınca, “yazısız yıllar” sözü anlamını yitiriyor. Mektupları yazıdan saymamak olacak iş mi? Özellikle bu kitaplarda yer alan türden mektupları?

 

2006 yılında, Halûk’taki çoksesliliği ve Sürgün Hızı’nın bütününü ele almaya çalıştığım bir yazı yazmış4 ve bu vesileyle yılların ardından Halûk’la (önce telefon, sonra eposta yoluyla) haberleşmiştim. Şimdi Halûk’u kaybetmiş olduğumuzu düşünürken, mektup kitaplarındaki zincirlere bir halka ekleyebilirim gibi geldi. İşte o halka:

 

---------------------------------------------------------------------------

 

2.6.2006 12.05:

 

Sevgili Halûk,

 

Yazıyı bitirdim, dergiye gönderirken sana da göndereyim dedim, olur ki merak edersin. "Heves" adında bir dergi bu. Adana'da yayımlanıyor. Kişileri hiç tanımıyorum ama dergi fena değil. Yazı yayımlanınca seni haberdar ederim. Umarım korkunç hatalar yapmamışımdır.

 

Şimdilik kısa yazıp seni Oya ve torunlarınla hasret gidermeye bırakayım. Hepinize çok sevgiyle.

 

Necmiye Alpay

---------------------------------------------------------------------------

 

 

4 Jun 2006 21:44

 

Sevgili Necmiye,

 

Telefonun beni şaşırttı aslında, ama çok sevindirdi, bilmeni

isterim. En son hangi yıldı görüştüğümüz (?), benim belleğim iyiden iyiye

zayıfladı, zaten sağlam değildi! Belki 60'ların sonu, nerden baksan kırk yıla yaklaşıyor.

 

Yazını sevdim. Ben biliyorsun yazıyı yıllar oldu bırakalı,

memurluk sevdiğim bir iş değildi, 25 yılımı gömdüm oraya, emeklilikte dönerim diye düşünüyordum ama emeklilikte de onların önemli ölçüde beni

bıraktığını gördüm, dönüş önemli bir çabayı gerektirirdi, onun için ise

gücüm yoktu, düşüncelerde de değişmeler oldu elbet, zaten oldum olası hırslı bir kişi değildim, sorumluluk adamıydım çoklayın, olduğu yerde kalsın.

 

Yazın herşeyin unutulduğu, günün kuşaklarının haberli ve ilgili

olmadığı bir zaman aralığında çıkıyor, meraklısı çıkar mı? Bu benim işim

değil? Birey olarak Necmiye Alpay'ın ilgisinden hoşnutum. Eline sağlık diyorum, sağ ol diyorum. Eser'in yazısında takıldığın yere

zamanında ben de takılmıştım, kendi adıma toplumsal bilinçten

hiç uzaklaşmadım diye düşünürüm kendimi de ondan, bu konuya parmak

bastığın için ayrıca teşekkürler. Ben eleştiriler üzerine düzeltmeleri

sevmedim, zamana bırakmanın daha uygun olduğunu düşünürüm. Fazla

kişiselleştirmemeli derim içimden de ondan... (Eser'in İlhan Berk üzerine olan yazısını derleyip topladım, Güven'e, YKY'ye yolladım, bakalım ne zaman, nasıl basarlar?)

 

Hemen yazamadım sana, dediğin gibi çocuklarla oyalandım,

küçüğü ilk kez görüyordum, iki kız da ateş parçası, yerlerinde duramıyorlar, büyük 3,5 yaşında, küçük 15 aylık, dediğin gibi bu yaz iyi hasret gidereceğim, çünkü kızım 4 ay kalacak burada...

..................................

 

Bir de bana adresini yaz, sana "Haluk'a Mektuplar"ını yollayayım. Bitirebilirsem (düzene koyabilirsem) Cöntürk'ün mektuplarını da yayımlamak isterim.

 

Seni sevgiyle öpüyorum.

 

haluk

-----------------

 

6.6.2006 13.00:

Sevgili Halûk,

..................

Seninle ilgili yazımın notları da yıllar öncesine aitti. Kimsenin benden Halûk Aker yazısı istemediğini saklamayacağım. Ama Heves dergisine yazımın seninle ilgili olacağını bildirdiğimde dört köşe oldular, dergileri için çok isabetli bir seçimmiş, öyle dediler. Şiiri bırakmasına en çok üzüldükleri kimseler arasındaymışsın. Yazıyı gördükten sonra, "şiirin şiirliğini bırakmak"tan ne kastettiğimi bile sordular, seni savunan bir kipte! Gördüğün gibi, günün kuşakları o kadar da habersiz ve ilgisiz değil.

 

Ben de senin yazmanı ve yazılmışları kitaplaştırmanı talep ediyorum. İnternette "Yarın Kaygısı" başlıklı bir yazın dolaşıyor örneğin. Bugün için de önem taşıyan yazılar bunlar. Böyle dişe dokunur şeyler söyleyen yazar bolluğu yok, biliyorsun.

...........................

---------------------------------------------------------------------------

 

Evet, “Sürgün”! Ve bunun “hızı”! Bir yayıncı, ad olarak bu müthiş sözü taşıyan kırk yaşındaki kitabı yeniden basmalı ve söz konusu iki mektup kitabını biraz daha iki yanlı hale getirmenin olanaklarını araştırmalı. Halûk’u daha fazla kaybetmemek için.

 

1 Halûk Aker, Sürgün Hızı, Şiir-Tiyatro Yay., 1978.
2 Bilge Karasu, Halûk’a Mektuplar, haz. Halûk Aker, Metis Yay., 2013.
3 Hüseyin Cöntürk, Eleştirmenin Arzusu: Hüseyin Cöntürk’ten Halûk Aker’e Mektuplar (1968-2003), YKY, 2015.
4 Bkz. Necmiye Alpay, “Halûk’un Kitabı”, Heves no. 11, 2006.
Ana görsel; Hâluk Aker, Bilge Karasu, Metis Kitap arşivi