35. Uluslararası Kitap Fuarı'nın ardından

Bu yıl 35'incisi düzenlenen Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'na, tutuklu yazarlar, sansür, organizasyondaki eksikler, fahiş fiyatlar ve güvenlik zafiyeti gölge düşürdü...

24 Kasım 2016 13:55

"Felsefe ve İnsan" ana temasıyla düzenlenen 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'na, onur konuğu Almanya'dan birçok yayınevi ve yetkili katıldı. Ana tema kapsamında birçok etkinlik ve söyleşinin de gerçekleştiği fuar, Tüyap Fuarcılık'ın resmî Twitter hesabından yaptığı açıklamaya göre 621 bin kitapseverin ziyaretiyle rekor kırdı.

Kitap Fuarları Danışma Kurulu tarafından alınan kararla filozof- akademisyen Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi, 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı “Onur Yazarı” olarak belirlenmişti. Fuar süresince Kuçuradi’nin yaşamı ve eserleri üzerine, kendisinin de katılımıyla çeşitli paneller ve etkinlikler düzenlendi. Felsefe teması kapsamında yurt dışından çocuk kitabı yazarları Brigitte Labbé ve Oscar Brenifier fuarın konukları arasındaydı. Labbé, 18 Kasım Cuma ve 19 Kasım Cumartesi günü çocuklara ve ebeveynlere yönelik iki ayrı atölye çalışması ve söyleşi gerçekleştirdi. Oscar Brenefier ise 13 Kasım Pazar günü çocuklarla felsefe üzerine bir söyleşi düzenledi.

Tutuklu yazarların gölgesinde, OHAL'de fuar...

Türkiye’deki OHAL süreci şüphesiz ki en çok kültür sanat alanına temas etti. Geçtiğimiz günlerde tutuklanan yazarlar ve gazeteciler, fuarın başlıca gündemlerinden biriydi. Bu atmosferde gerçekleşen kitap fuarı da birçok eyleme evsahipliği yaptı. Örneğin tutuklanan gazetecilerden, Cumhuriyet Kitap Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve tutuklu yazar Aslı Erdoğan ile dilbilimci Necmiye Alpay için yapılan çeşitli eylem ve etkinlikler oldukça ses getirdi, kamuoyu oluşturdu. İlk gün gerçekleşen panelde Turhan Günay üzerinden, ülkemizdeki kültür sanat alanındaki baskı ortamı konuşuldu. Alman yayıncı ve gazetecilerin yoğun katılım gösterdiği etkinlik, kuvvetli alkışlarla sonlandı.

Fuarın bu sene yoğun katılıma ulaştığını belirten yetkililer, birtakım aksaklıkların önüne geçemedi. Yoğun katılımın belli saatlerde had safhaya ulaşması gelen katılımcıların hayal kırıklığına uğramasına sebep oldu. Bu durumun yaşanmasındaki en büyük etken, MEB’in çağrısıyla okulların katılım göstermesi oldu. Öğrencilerin, fuarın amacından bihaber alana bırakılması, koordinasyon açığını ortaya çıkardı. Bu noktada, öğretmenlerden önce fuar yetkililerine seslenmeyi daha doğru buluyorum. Buradaki eleştiriyi şu örnekle zemine oturtmakta fayda olacağını düşünüyorum: Her yıl Bologna’da yapılan Çocuk Kitapları Fuarı edebiyatın içinde kendi kovuğunu oluşturmuş, çocuk edebiyatının, doğrudan kitlesine ulaşmasına zemin hazırlıyor. Maalesef fuarda, bu nokta es geçilerek yoğun bir trafik ve amacından sapmış bir kitle oluşmasına sebep oldu. Birçok yayıncının gerek ticarî kaygı, gerekse tavır olarak yayıma hazırladığı çocuk kitapları, asıl okuyucusu olan çocuklarla kenetlenemedi. Bir de Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Küçüklere Masallar kitabındaki pedagojik hata, kitap fuarında yaşanan en büyük hüsranlardan birisiydi. Fuarın önüne geçen bu durum okur tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Yeni neslin okuma alışkanlığı kazanmasında, kitaplara bir adım daha yaklaşmasında önemli bir görev üstlenebilecek fuar, bu konuda yetersiz kaldı. Bundan sonraki fuar zamanlarında, tıpkı sahaflar için yapıldığı gibi, özel bir alan oluşturulup çocuklara uygun etkinlik ve söyleşilerin gerçekleşeceği bir program hazırlanmasının daha faydalı olabileceğini belirtmek istiyorum.

Bitmeyen trafik zulmü...

Kitap Fuarı’nın uzak bir yerleşim bölgesinde olması şüphesiz ki katılımcılar için büyük bir sorun teşkil ediyor. Birçok etkinliğe evsahipliği yapan İstanbul’un trafik sorununun böylesi bir etkinlikte de devam etmesi, fuar yetkilileri ve devlet kademesinin yetersizliğinin göstergesi oldu. Beylikdüzü’ne yapılan toplu taşıma seferlerinin daha fazla olması bir noktada sorunu çözebilirdi. İnsanların ulaşım sorunu, fuara katılımı fazlasıyla etkiledi. Bir de, fuarın ilk günlerinde yapılan maraton ile köprünün bir güne yakın kapatılması, okuru fuar alanından kopardı. Altyapısı tam anlamıyla hazır olmayan ve ulaşımın en çok ihtiyaç duyulduğu bu günlerde iki etkinlikle şehri girdaba sokmak ne kadar doğruydu? Bunu katılımcıların gözünden cevaplamak gerekirse şöyle söyleyebiliriz: Bu trafik zulmü bitsin artık.

Trafikten bahsi açmışken, fuar alanına değinmemek, bu izlenim yazısını eksik bırakmamıza neden olur. Fuar alanında, giriş kapılarının katılımcılara göre ayrılması doğru bir strateji olmuş. Fakat bu noktanın daha koordine bir hâle getirilmesi gerekirdi. Fuar alanına gelen okul servislerinin kontrolünü sağlayan güvenlik, içeride de bu düzenin devam edeceği izlenimi yaratırken, bir anda kapılardaki yığılmanın içeri taşması fuarın, kelimenin tam anlamıyla, curcunaya dönüşmesine sebep oldu. Fuar alanında yönlendiren, yol gösteren tabelaların yetersizliği ve kendisine soru sorup bilgi alabileceğiniz görevlilerin eksikliği katılımcıların kendi yolunu bulma telaşına evrildi. Hazırlanan broşürlerin eksikliği de eklenince karmaşanın ortasında kalakalmak kaçınılmaz oldu. Bunun için yapılacak şey çok basit: Kapı girişlerinde ve stant alanlarında görevlendirilecek çalışanlar…

Bu sene fuarın dikkat çeken bir diğer noktası da stant fiyatlarının artışıydı. Birçok küçük yayınevinin katılamadığı fuar, bu noktada katılımcı ile yayınevinin arasındaki köprüyü yıktı. Asıl amacın, okurla yan yana gelmek olduğu etkinlik, kültürel yapıdan ticarî bir kaygıya döndü. Kendi kitlesini yaratma telaşındaki küçük yayınevleri bir kez daha hüsrana uğradı.

Fuar alanındaki fahiş fiyatlar ve Almanya...

Fuarın bir de iyi yönlerine bakıp, emeğin hakkını vermek gerekli… Fuar bu sene rekor katılımcıyla kapandı. Bu durum gösteriyor ki, ülkemizin bir kısmı ciddi bir kültür sahiplenicisi… Toplumun tüm kesiminden insan için kaçıp nefes alınacak bir dokuz gün oldu diyebiliriz. Yayınevlerinin yaptıkları indirim oranları nispeten uygundu denebilir. Okura ulaşma gayesi hemen hemen tüm stantlarda kendini gösterdi. Onur konuğu olan Almanya, Türkiye’deki ifade özgürlüğü sancısını ve insanların kaygılarını yakından izleme fırsatı buldu. Avrupa’da bir kamuoyu oluşturma çabaları konuşuldu. Deyim yerindeyse, memleketin kanayan yarası olan düşünce yaratma, bir felsefe etrafında dönme durumu Alman yazarlar sayesinde tekrar gündeme taşındı. Düşünmenin, dünyayı yorumlamanın önemi üzerine vurgular yapıldı. Almanya ile ülkemiz arasında kültürel etkileşim sağlandı, çeşitli tartışmalar ışığında yeni sözler dile geldi.

Ekonomik olarak, orta direk ile fakirlik arasına sıkışmış bir ekonomik yapımızın olduğu bir dönemdeyiz. İnsanlar için kitap almanın bir lüks hâline dönüştüğü şu günlerde fuar alanı içerisinde ve etrafında bulunan kafelerin fiyatlarının yüksekliği dikkat çeken bir diğer unsurdu. Fahiş fiyatların uygulanması insanları zora soktu. Örneğin fuar alanı içerisindeki kafede sunulan hizmet ile bedeli arasındaki fiyat farkı uçurumdu. Asıl amacın ticaretten önce kültürel gelişim olması gereken böylesi bir fuarda yetkililerin maksimum esneklikle hareket etmesi, katılımcı sayısının artmasına ve asıl amaca yönelik bir hizmete dönüşmesine ortam hazırlamalıydı.

Barış İçin Yazarlar'ın dayanışması...

Ülkemizde, OHAL kapsamında engellenen ifade özgürlüğünün simgelerinden olan Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay unutulmadı. Barış İçin Yazarlar adlı insiyatif, tutuklu yazarların kitaplarını imzalayarak, içerideki arkadaşlarının ve ifade özgürlüğünün yanında oldukları mesajını verdi. İmzacılar arasında, Murathan Mungan, Sevin Okyay, Adnan Özyalçıner, Murat Özyaşar, Bora Abdo gibi yazarlar ve Mehmet Said Aydın, Deniz Durukan, C. Hakkı Zariç gibi şairler bulunuyordu. Asıl amacın, şartların ağırlığına boyun eğmeyerek dostların ve özgürlüklerin yanında olunduğu mesajını vermekti. Fuar alanının kör noktasındaki bu standın yeri tartışma konusuyken, okurun yazarına sahip çıkmasıyla amacına ulaştı, diyebiliriz. Bu etkinliğin bir benzeri de Cumhuriyet Gazetesi standında Turhan Günay ve diğer tutuklu yazarlar için yapıldı. Yazarlar, stantta imza nöbeti tuttu. Hepimizi mahcup eden bu dayanışma rüzgârı, son günlerde ülkemizi sarsan bir diğer durum olan, tecavüzün meşrulaştırılması durumuna da dokundu. Fuarın son günü birçok insanın katılımıyla gerçekleşen yürüyüşte tüm fuar alanı alkışlarla inledi. Kitap fuarı, dayanışmanın yuvası oldu. Fuarın ilk günlerinde yaşanan bir diğer tartışma olan Everest standında Aslı Erdoğan hakkında herhangi bir çalışmanın yapılmaması sosyal medyada büyük tepkiye sebep oldu. Bu durumu Everest Yayınları editörü Mehmet Said Aydın şöyle açıklığa kavuşturdu: "Yayıncısı olarak Aslı Erdoğan ve Ahmet Altan kitaplarında standardın üzerinde indirime gittik ve daha hızlı okuyucu ile buluşmalarına çabaladık. Kötü niyetli bir amacımız yoktu. İncittiğimiz okur varsa affola. Fuarın hemen başında karşılaştığımız bu durumda okurlarımızın kırgınlığını dikkate alarak Aslı Hanım’ın fotoğrafını standımıza taşıdık."

Güvenlik zafiyeti ve sivil polislerin tahammülsüzlüğü...

Güvenlik önlemlerindeki aksilikler, bir başkasının kartıyla alana rahat girişler ve buna benzer zafiyetlerin insanları tedirgin edici bir durum yarattığını söylemek abartı olmayacaktır. Özellikle alandaki, sayısı bir hayli fazla olan sivil polisler, insanları rahatsız eden bakışlar ve tavırlarla tüm fuar alanında kendini belli etti. Aslı Erdoğan’ın tutukluluğunu protesto etmek isteyen bir müzik grubunun, provakasyondan uzak etkinliği bir anda gelen özel güvenlik ve sivil polisler tarafından engellendi. Alman Yayıncılar standındaki bu durum, yurt dışından gelen birçok katılımcının tepkisini çekti. Bunun üzerine Barış İçin Yazarlar standını ziyaret eden Alman ZDF kanalı, bu baskı sürecini anlamaya çalışan söyleşiler yaptı.

Ve sansür...

Fuarın son cumartesi gününde Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü sahiplerini buldu. Edebiyat Araştırması dalında, Divan Edebiyatına Yeniden Bakış adlı eseriyle Nuran Tezcan, deneme dalında ise Lacivert Taşından Tabletler adlı eseriyle Armağan Ekici ödüle layık görüldü.

Yoğun katılımla geçen panellerin bir dezavantajı şu oldu: aynı saatlere ve haftasonuna sıkışan program, katılımcıların tercih yaparken zorlanmasına neden oldu. Fuarın bir diğer dikkat çeken alanı görsel sanatların olduğu kısımdı. Bu sene bir hayli eserin olduğu alanda, sergilenen işler tüm katılımcıların dikkatini çekti. Bu noktada disiplinlerarası dayanışmanın organizatörlerini tebrik etmek gerekli. Sanatın, ayrı kollarının bir denizde birleştiğini katılımcılara hissettirmeleri takdire şayan bir durumdu. Tabii, burada on sekiz yaş sınırına takılıp sansürlenen eseri es geçmek doğru olmaz. Yaş sınırı olduğu düşünülen eserin sansürlenmesi kesinlikle kabul edilebilir bir durum olamaz. Yetkililer bunca güzel işe kalkışmışken, eserlerin pedagojik uygunluğunu önceden tespit edip alanda uygun bir bölümde sergilemeyi tercih etmeliydi. Dünyanın bu denli zor olduğu bir dönemde, sansürle bir sanatçının emeğini yok saymak yapılması gereken son şey olmalıydı. Bu durum katılımcıların tepkisine neden oldu.

Yazar, yayımcı ve gazetecilerin fuarla ilgili görüşleri şu şekilde:

Alman Kitap Basım ve Yayıncıları Derneği Borsa Birliği Başkanı Alexander Skipis: Her yerde, özellikle Almanya’da ve Avrupa Parlamentosu’nda ulaştıkları tüm güçleri harekete geçireceğiz, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay ve diğerleri serbest kalana kadar durmayacağız. (Almanya ve Türkiye Yayıncılar Birliği ortaklığında “Söz ve Özgürlük İçin” başlıklı panelden…)

Fatih Mehmet Maçoğlu (Ovacık Belediye Başkanı) : Dayanışma ve kitapların yan yana olması insanı yaşama bağlıyor.

Erkan Akpınar (İletişim Yayınları- Satış Müdürü): Katılımın fazla olduğu söyleniyor fakat bu, satışlara yansımadı. Trafik sorunu için ciddi bir çalışma yapılmalı.

Ali Bayrak (Everest Yayınları- Yönetim Kurulu Üyesi): Çocuklar için özel alan yapılmalı. Bunun dışında amaç satış yerine tanıtım olmalı. Kendi yayınevimiz adına başarılı bir fuar olduğunu söyleyebiliriz.

Yekta Kopan (Yazar): Okur ile buluştuğumuz heyecan verici bir fuardı.

Celil Oker (Yazar): Belli eksiklikler olmasına rağmen her sene iple çektiğim günlerin heyecanı içerisindeyim.

Aslı Uluşahin ( Gazeteci): Dayanışma stantlarının daha iyi yerlerde konumlandırılması gerekirdi. Bir de Yaşar Kemal’in bal mumu heykeli, Emek Sineması’nın kapatıldığı şu günlerde samimiyetten uzak bir izlenim yaratıyor.